Hakikat arayışı; hakikat gerçekliğine ulaşılması ve bu hakikatın oluşturduğu özgür bir yaşamın bilincine varılması ile başlar. Bilinç, yaşamı anlamsızlaştıran sistemlerin gözleriyle değil, kendi gözleriyle gerçeği görme, onların çıkarttığı seslere kulak tıkama, gösterdikleri hayatı bir çırpıda ve tereddütsüz bir biçimde reddetme ve yaratmak istenilen yeni bir hayat için savaşma erdemine varma kudretidir.
Bu kudret, haksızlığa ve dayatılan anlamsız yaşama ruhudur aynı zamanda. İnsan olmanın erdemliliği haksızlığa isyan etmedir. Dehak, Firavun, Nemrut, Hitler gibi diktatörlere boyun eğmeyen insan, gerçek anlamda insan olmanın anlamına varmış kutsallıktır. Bu kutsallığı bilmeyen ve onun bilincine varamayan, buna göre yaşamasını bilmeyen insan, insan değildir. Çünkü insan, insan olmanın gereği özgür yaşamasını bilendir. Bu yaşama, köleliği dayatanlara boyun eğenler, onlara karşı özgür yaşamı koruyup savunamayanlar gerçek anlamda insan olamazlar.
İnsanlıktan çıkma dediğimiz ne ki? İnsan olmaktan çıkma özgür yaşamdan vazgeçme ve kölece bir yaşamı dayatanlara karşı boyun eğme halidir.
Hakikat, doğru yaşamanın anlam bulmasıdır, onun doğrular temelinde özgür bir hayatı inşa etme duruşudur. Bu duruş insanda dışa vuran, onun eyleminde anlan bulan eylemsellik ruhu ve onun yaşam tarzıdır. Özgürlük adına yapılan her eylem, hakikatı yaşamlaştırma eylemidir. Bu eylemlere öncülük eden veya katılan her eylemci de özgürlük ve dolayısıyla hakikat maratoncusu olarak tarihe geçer.
İşte 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemi ve bu eylemde şahadete ulaşan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek de böylesi tarihi eylem ve şahsiyetlerdir. Eylemcilerin amacı toplumsal hakikata varmaktı. Onlar için hakikat özgürlüktü, özgürlük doğru hayattı, doğru hayat ise insanda “EN EL HAK’ı yaşatmaktır...
Kemal Pir, 14 Temmuz’da ölüm orucuna girdiğinden birkaç gün sonra bir gardiyanın, “konuşmak, yüksek sesle seslenmek, birbirlerinizle konuşmak yasak, bunları yapasanız ne yapacağımızı biliyorsunuz” sözüne karşılık, “Hiç bir şey yapamazsınız, biz özgürüz artık, özgür, anladınız mı?” der. Gardiyanlar sessizce ayrılıp gittikten sonra, “off be, özgürlük ne güzel ve erdemli bir şey” diye devam eder.
Kemal Pir, ölüm orucunun ellinci günlerinde iki gözünü kaybeder. Bunu gören bir cellat doktor, “Kemal gel tedaviyi kabul et, gözlerin iyileşir, daha her şey bitmiş değildir” diyerek Kemal Pir’i direnişten alıkoymaya çalışır. Kemal Pir, “Körlüğün ne demek olduğunu bilmezsin doktor. Esas körlük teslimiyet ve ihaneti yaşamaktır. Özgürlük ise her şeyi bilmek ve görmektir. Gözlerim olmasa da, eğer özgürce yaşıyorsam işte o zaman her şeyi görmüş olurum” diye yanıtlar doktoru.
14 Temmuz ölüm orucunun önderi Hayri Durmuş eylemin ilerleyen günlerinde, “Biz öleceğiz ama halkımız özgür olacak. Ölümümüz halkımızın ve giderek Ortadoğu halklarının özgürlüğünü getirecek” der. Ona göre kendisinin ölümü hem Kürt halkının, hem Ortadoğu halklarının, hem de insanlığın özgürlüğünü getirecek. Ona göre eğer bir insanın ölümü başka insanların, başka coğrafyada yaşayan toplumların özgürlüğünü getiriyorsa o insan ölmemiş, uzaklarda özgürleşen, farklı coğrafyada doğru yaşayan insanlarda, değişik zamanlarda özgürlüğü esas alan toplumda yaşıyor demektir. Ona göre hakikat budur. Yani gerçeklik için fiziki olarak ölen bir insanın bedeninden fışkıran özgürlüğün başka insanlarda, farklı toplumlarda anlam bulmasıdır. Hayri Durmuş bunun için “Bu temmuz ayında açlık ve susuzluktan takatsız kalacağız ve sonra da yavaş yavaş, hücre hücre eriyip öleceğiz, ama Kürdistan halkı ve Ortadoğu halkları mutlaka özgür olacaktır” demişti.
14 Temmuz Ölüm Orucu’nun en mütevazı eylemcisi Akif Yılmaz’a göre “Özgürlük bedensel olarak varolmak değildir. Herhangi bir varlık da bedensel olarak vardır ve bu varlık insan değildir. Demek ki insanı insan yapan onun fiziksel olarak varoluş hali değil, onun hakikatı ve dolayısıyla özgürlüğü yaşama halidir. Eğer bir insan hakikatı ve özgürlüğü yaşamıyorsa, o insan gerçek anlamda insan değildir. İnsanı insan yapan ölçü onun hakikatı ne kadar yaşayıp yaşamadığı, onun için ne kadar savaşıp savaşmadığıdır. Eğer hakikat için savaşıyorsa ve onu yaşıyorsa o insandır, savaşmıyor ve onu yaşamıyorsa değildir” der. Zaten bunun için tereddütsüz ve korkusuz bir biçimde zafer ipini göğüsleme cesaretini gösterdi. “Ben hakikat için savaşıyorum ve onu toplumsallaştırmak içinde de ölüyorum” der gibiydi son nefesini verirken...
14 Temmuz ölüm orucunun militanı Ali Çiçek, en çok hakikatın peşinden koşanlardan birisi olduğu tartışılmazdır. O’na göre de özgürlük doğru düşünmek ve buna göre yaşama hakikatına ulaşmaktır. Bunlar varsa hakikatı yaşıyorsun demektir, yoksa köleliği. Köle konumunda olan birisi ise insan değildir. Çünkü insan ile köle birbirlerine tamamen zıt iki olgudur. Köleliğin olduğu yerde insan, insanın olduğu yerde ise köle yoktur. Köle özgürlüğün, özgürlük ise kölenin en dıştalanmış halini ifade etmektedir.
Ali Çiçek, ölüm orucuna başladığı mahkeme salonunda “PKK bize teslimiyeti, (yani boyun eğişi, yani köleliği) değil, bize direnmeyi, (yani özgür olamayı, hakikata göre yaşamayı) öğretti” der. O da hakikatın bilincine varmış, özgürlüğü doğru temelde öğrenmiş ve nasıl yaşanması gerektiğini bilen bir insan olarak içinde bulunduğu vahşete isyan ederek şahadete ulaşıyor. Sömürgeci yargıçlara; “Burada, 5 No’lu Cezaevi’nde devleti, köleliği, teslimiyet ve ihaneti ama daha çok da Kürtlere karşı beslediğiniz düşmanlığı gayet iyi öğrendim. Öğrendiğim, bildiğim ve bilince çıkarttığım bu köle koşullarınızı kabul etmem mümkün değildlir” der ve Hayri Durmuş’un başlattığı hakikat arayışına öleceğini yüzde yüz bilmesine rağmen katılır.
Demek ki 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemine önderlik eden eylemciler, toplumsal özgürlük için kendi bedenlerini ortaya koyan birer hakikat savaşçılarıdırlar. Kürdistan ve Ortadoğu halklarının özgürlüğü için kendilerini feda etmişlerdir. Fedailik eylemi başkalarının özgür ve doğru yaşaması için kendi yaşamından vazgeçme halidir. 14 Temmuz eyleminin önderi olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek de Kürdistan, Ortadoğu ve tüm dünya insanlığı için gerçekleştirdiği fedai eylemle kendi yaşamlarından vazgeçmişlerdir. Hakikat budur, özgürlük budur, doğru yaşamın anlamı budur. Şimdi binlece hakikat arayışçısı O’nların yolundan yürüyerek özgür bir yaşamın inşacıları olarak Reqa’da, Kerkük’te, Kandil’de, Kobanê’de, Efrin’de, Nusaybin’de, Çizre’de ve Ortadoğu’nun dört bir yanında cepheden cepheye koşuyorlar. Biliyoruz ki Onlar da tıpkı 14 Temmuz eylemcileri gibi başkalarının özgürlüğü için kendi yaşamlarını feda edeceklerdir. Kaybedilen hakikatı bulmanın ve yeniden toplumsal bir hayat haline getirmenin başka çaresi yok...
Fuat KAV
Politika