siz bu satırları okuduğunuzda adalet yürüyüşü, umarım kalabalık bir maltepe mitingiyle –ve yine umarım kazasız belasız- son bulmuş olacak. özellikle de 15 temmuz’la ilgili, geçen yıl o gün ve devamında yaşananları, o gün canlarını kaybedenleri anmak kadar, hatta onları anmaktan ziyade, başta cemaatle hiçbir ilgisi bulunmayanlar olmak üzere iktidar karşıtlarını terörize etmeyi amaçlayan gösteriler planlandığı göz önüne alındığında yürüyüşün ve maltepe’nin kalabalık olması bence çok önemli. (akp’nin 4 küsur milyon oy aldığı istanbul’da o gün 5 milyon kişiyi toplamayı hedeflediği söyleniyor.) bugün muhalif siyasetler içinde cemaatle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayanlar iktidar açısından en büyük endişeyi yaratıyor. bu tabii çok geniş bir yelpaze. ama bu geniş yelpazede “tek adam”a alternatif olabilecek iki figür görünüyor: yeni “merkez sağ” partisiyle meral akşener ve chp’yle kemal kılıçdaroğlu. “alternatif” meselesinin önemine değinmeye sanırım gerek yok; akp’nin en büyük şansının muhalefet olduğu defalarca söylendi.
şu çok açık bence; adalet yürüyüşü ve bu yürüyüşün gördüğü ilgi bu ikili içinde kemal kılıçdaroğlu’nun güçlenmesini sağlar. ama kendimi tekrar etme pahasına, karşımızdaki rejim değişikliğinin başkanlıkla yani “tek adam”la sınırlı olmadığını hatırlatmak istiyorum. kemal kılıçdaroğlu buna çare olabilir mi? hiç sanmıyorum. ama onun –iktidara doğru da- güçlenmesinin yaratacağı atmosfer, o çarenin oluşması için daha elverişli bir ortam sağlar bence.
bundan fazlasını ummak yanlış bir iyimserlik olur bence. sokak eylemliliğinin siyasal akımları değiştirebildiği doğru ama bu chp’nin, şu aralar sık sık iddia edildiği gibi, ilk sokağa çıkışı değil. gezi’de sokakta olan insanların önemli bir kısmının chp seçmeni, chp tabanı olduğunu ne ara ve nasıl oldu da unutuyoruz? gezi’de değiştiler mi; muhakkak, bu chp’yi değiştirdi mi; katiyen. nitekim, chp istanbul’da belediye başkanı adayı olarak mustafa sarıgül’ü, cumhurbaşkanı adayı olarak ekmeleddin ihsanoğlu’nu hemen gezi sonrasında gösterdi.
çünkü chp, belki de haklı olarak, soluna doğru değil sağına doğru genişlemeyi hedefliyor. haklı olarak diyorum çünkü solundan chp’ye yeni seçmen gelmesi neredeyse imkânsız. gerçi birçok gelişme, sağından gelmesinin de pek mümkün olmadığını gösterdi.
diğer yandan böyle kritik dönemlerde, siyasal gelişmeler, siyasal gidişata nasıl bir etki yaptığı üzerinden değerlendirilmeli ve tekrar ifade edeyim; bu yürüyüşün, chp’ye dair, güçlenme dışında işaret ettiği herhangi bir değişiklik yok, olamaz. o yüzden, geniş kesimlerin iktidarla ilgili duygu ve düşüncelerini akıtabildikleri bir mecra olan adalet yürüyüşü’nde yer almak bence doğru ve gerekli ama bu yürüyüş, chp ile kendisini onun daha solunda konumlandıranların ilişkisini değiştirebilir mi?
sosyal demokrat partilerle sosyalistlerin, komünistlerin ilişkilerinde farklı ülke ve tarihlerde farklı taktikler söz konusu. örneğin britanya’da troçkistler antrizm adı verilen bir strateji çerçevesinde yıllarca işçi partisi’nin içinde yer aldı ve politikalarını etkilemeye çalıştı. türkiye’de böyle bir şey olmadı; tam aksine chp’nin birçok devrimci grubun tabanından oy devşirdiği bilinir.
adalet yürüyüşü’nün güçlü olması –yukarıda tanımladığım sınırlı anlamda- önemli bence ama bu yürüyüşün bu sınırlı anlamı aşan gelişmelere gebe olduğunu düşündürecek ifadelerin chp’ye kefil olma anlamına geldiği ortada. ve bu kadar geniş bir yürüyüş, hele de ülkenin ikinci büyük partisi tarafından örgütlenirken farklı sloganları dillendirme ihtimali olsa bile, kolay kolay etkilenemez; hele o partiyi etkilemenin aracı hiç olamaz. bütün bunlar da ortadayken, hele de demirtaş’tan esirgedikleri teveccühü kılıçdaroğlu’na gösterenler, ona kredi açanlar umarım pişman olmaz.
artigercek