ölüm gibi uyuyordum
sesim dudaklarımda uzun bir mezar
. ...
ciğerlerimde
yaralı sözcüklerin iniltisi, sesim
.
omzumda taşıdığım
gözyaşı tabutunun soğukluğu
.
annemden bana kalan
çocukluğumun son kırıntısı
.
dünyanın her köşesinde
can çekişen dillerin iniltisi
.
gökyüzünde dolaşan,
konacak tek dalı kalmamış kuş
.
bir damlanın rüyasında gördüğü
ırmaklara gitme sancısıdır sesim...
.
yokluğu sesimin,
dağın yamacına düşen
ölümün serin gölgesi
.
elimin altındaki yaramdır
aktıkça beni de beraberinde götüren...
.
doğar gibi uyandım
işte böyle bir güne,
böyle düştüm bir takvimden
günün ve evlerinizin içine
.
şimdi nerede, ne yaptığını
gözü kapalı tarif edebilirim,
aklından geçenleri...
.
neyi dert edip, neyi dert etmediğini
anlatabilirdim sana, sesim olsaydı..
.
sesim olsaydı,
su kuyularının hiçbiri olmazdı,
yerin canı yanmazdı
.
demir pas tutmazdı
eğer sesim olsaydı,
denizler gemileri eskitmezdi
.
okyanus ağacının dalında yaşardım
balıklardan bir farkım olmazdı...
.
ansızın uyanınca böyle oluyor işte
bir çocuk mutlaka doğmuş oluyor
dünyanın bir yerinde
.
bir çocuk mutlaka öleceği
zamana yürüyordur içinden
.
cesedin tozu olan bu sesizlik
bütün dillerde seslere kilitli kalmazdı...
.
anla,
mektup yazamazdım sana,
bu kadar kısa mesafeden
.
ey hayat,
ölüm adını duyar diye
suskunluğuma sakladım seni
yandığım ateşinin külünde...
.
yoksa seni çağırmaz mıydım
geçerken hayatının içinden
.
sesim boğazımda düğüm...
...
fadıl öztürk/2016