Suriye Demokratik Meclisi (MSD) Eş Başkanı İlham Ahmed, deneyimli bir siyasetçi. MSD kurulmadan önce Rojava'da birçok kademede görev aldı. Türkiye ile Rojava yönetimi arasında henüz gerilim bu düzeyde değilken TEVDEM yöneticisi olarak Türkiye'ye de gelmiş, değişik siyasi partilerle, sivil toplum kurumları ile görüşmeler yapmıştı. Şu anda Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu projesinin önemli isimlerinden biri. Eş başkanlığını yaptığı Meclis de, deyim yerindeyse sözü edilen projenin parlamentosu niteliğini taşıyor. Birçok başarıya peşi sıra imza atan, IŞİD'i birçok yerleşim yerinden çıkaran, şu anda ise Rakka'da IŞİD'e karşı savaşan Suriye Demokratik Güçleri (QSD) de resmi olarak bölgenin siyasal sorumluluğunu üstlenen, İlham Ahmed'in eş başkanlığını yaptığı MSD'nin askeri gücü.
İlham Ahmed ile Artı Gerçek için bölgede her gün değişen dengeleri, Türkiye'nin Afrin'e yönelik yeni bir savaş başlatma girişimini, hem MSD'nin, hem de Türkiye'nin ABD, Rusya ve Suriye ile ilişkilerini konuştuk.
- Suriye'de neler yaşanıyor? Yakın zaman için görünen ne?
- Suriye'nin bütünü için federal çerçevede ele aldığımız bir demokratikleşme projemiz var. Biz bu projemizi her yerde dile getiriyoruz. Ama şunu biliyoruz, bu projemizin öncelikle Suriye halkı tarafından onaylanması gerek. Yani Suriye'nin geleceğine ilişkin soruya yanıtımız açık. Geleceğe ilişkin projemiz somuttur ve nettir. Bu konuyu Suriye rejimiyle de, Rusya'yla da, Amerika'yla da açıkça tartışıyoruz. Suriye'nin geleceği için bu projemizin yaşam bulması gerektiğine inanıyoruz.
- Daha somut sorayım. Geçtiğimiz hafta Bret McGurk ve diğer koalisyon yetkilileri Rojava'ya geçti. Ardından Türkiye'ye geldiler. Bu görüşmelerden çıkan sonuç ne?
- Şimdi kalkıp dersek ki onlar tüm söylediklerimizi kabul ediyorlar, onaylıyorlar, doğru olmaz. Bu konuda henüz bir netlikleri yok. Ancak yerel meclislerle görüşüyorlar, onlarla bölgenin sorunlarını tartışıyorlar. Elbet, bu bölgelerin özgürleştirilmesinden sonra yerel meclislerin muhatapsız kalmaması önemlidir. Biz bu yöndeki mesajlarımızı bu meclisler üzerinden de veriyoruz. Bölgede oluşan iradenin siyaseten de tanınması gerekiyor. Bu iradenin siyaset masasına taşınmasının sağlanması lazım ki Irak'ta oluşan durum kendini tekrar etmesin. Bu yönüyle baktığımda doğrusu Suriye'nin geleceğinin ne olacağına dair henüz net bir bakışın olmadığını söyleyebilirim. Savaş ne zamana kadar sürecek, bilemiyoruz. Şimdiden bilinmeyen, bilemeyeceğimiz başka şeyler de var ve bunlar geleceğe ilişkin öngörülerin önünü kesiyor.
- Son günlerde Türkiye'nin Afrin'e müdahale edeceğine dair görüşler Türkiye basınında açıkça yazılmaya başlandı. Birincisi, ilişkileriniz açısından baktığınızda Türkiye'nin mevcut askeri ve siyasi dengeleri göz ardı ederek bir operasyona yönelmesi mümkün mü? İkincisi, Rusya'nın tutumu ne olur? Rusya sessiz kalmayı ya da Türkiye'nin operasyonunu desteklemeyi tercih edebilir mi?
- Mevcut şartlarda, görünen koşullarda değerlendirdiğimizde, yani hem çelişkileri, hem de farklı kesimlerin diyaloglarını göz önüne getirdiğimizde bugün yaşananın bir dünya savaşı olduğunu söylememiz abartı olmaz. Rusya'nın bu bölgedeki varlığı, özellikle de Fırat'ın batısındaki konumu, birçok noktada onun tutumunu belirliyor. Rusya, "Bu bölge benimdir, benim kontrolümdedir" diyor. Ayrıca o bölgede Suriye'nin resmi varlığını güçlendirmek istiyor. Böyle bir yaklaşımları olduğu çok açık. Bu koşullarda değerlendirdiğimizde Türkiye'nin Afrin'e yönelik bir saldırıya girişmesinin Rusya'dan bağımsız, onların onayı olmadan gerçekleşmeyeceği inancındayım. Aynı şekilde Fırat'ın doğusuna yapılacak bir saldırının da Amerika'dan bağımsız yapılamayacağını bilmek lazım. Eğer Türkiye bir ışık, bir işaret almaz ise kendi başına böyle bir saldırıya yönelemez.
Biz, Rusya'nın tutumunun önemli olduğuna inanıyoruz. Türkiye'nin bölgeye dönük saldırılarına, hazırlıklarına karşı Rusya şimdiye kadar sessizliğini korudu. Açık bir tutum belirlemedi. Afrin'e ve ilçelerine yönelik ağır bombardımanlar sürüyor. Ancak Rusya'nın bu konuda bir açıklaması yok. Doğru mu görüyorlar? Karşısındalar mı? Onu da bilmiyoruz. Bu durumun Rusya'ya bedelinin ağır olacağını söyleyebiliriz. Niçin ağır olur açıklayayım. Türkiye bugün Afrin ve ilçelerine saldırıyor. Ancak önümüzdeki sürede diğer bölgelere de yönelecek, desteklediği çete grupları ile yayılmayı hedef alacaktır. Kısacası bölgedeki ateşe bir kez daha benzin dökecektir. Bu savaşı büyütür. Bundan herkes zarar görür. Rusya, Türkiye'de kendisini de etkileyecek bir krizin önlenmesi için Kürtleri feda etmeyi düşünüyorsa, büyük bir yanlış yapar.
- Türkiye ve Suriye ilişkileri açısından durum ne? İki devlet kendi emelleri için yardımlaşırlar mı?
- Türkiye'nin Cerablus'a girmesi Suriye'den bağımsız olmadı. Rejim, onların Cerablus'a girmesine onay verdi. Eğer şimdi de Türkiye bir operasyona yönelecekse bunu Suriye rejiminin destek ve onayı olmadan yapmayacak. Onların birbirleri ile ilişkileri bölgenin durumuna da bağlı. Rejim, Rakka hamlesinde yer almayı çok istiyordu. Ancak bunu yapamadı. Rejimin bizimle yakınlık kurabilmesi için Suriye'nin demokratikleştirilmesi projemizi kabul etmesi gerekir. Bizim değişim yönündeki projelerimizi kabul etmeden, eski mantıkla ilerler ve "Bulunduğumuz her alanda hükümran biziz, kendi belirlediğimiz kurallarla yürürüz" demeye devam ederlerse, büyük bir yanlış yaparlar. Rejim bu mantaliteyle ilişki geliştirmek istediğinde hep karşılıksız kaldı ve akabinde yönünü Türkiye'ye dönmekten imtina etmedi. Rejimin Türkiye ile ilişkisi Suriye halklarına düşmanlık temelindedir. Bunu nereye kadar sürdürebileceklerini doğrusu bilmiyoruz. Görünen o bu tabloyu sürdürmekten yanalar. Biz bu durum karşısında çaresiz değiliz. Halkların kendi öz savunma güçlerini geliştirmeleri, kendi aralarındaki ittifaklarını güçlendirmeleri, Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, kısaca herkesin işgalciliğe, inkârcılığa karşı bir araya gelmeleri, direnişi büyütmeleri bunlara verilecek en iyi cevaptır.
- Peki, ABD'nin tutumuna gelelim. ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ni dost ve ortak olarak görüyor. Bu dostluk, ortaklık sadece askeri alanda var ama. Siyasi alanda bir dostluktan, ortaklıktan söz edebilir miyiz?
- Kurumlarımızın siyasal meşruiyetini sağlayan halkların iradesidir. Herkes bunu biliyor ve görüyor. Amerika'da bunu biliyor. Tüm projeler içinde en başarılı, en uygulanabilir olan, halkların kültürel ortaklaşmasını ve gelişimini sağlayacak olan QSD'nin denetimdeki bölgelerde uygulanan projelerdir. Bunu görenler bizden de defalarca soruyor. Kürtlerin ve Arapların bu düzeyde ortaklaşmasından övgüyle söz edip bunun gerçekleşmesini şaşkınlıkla izlediklerini söylüyorlar. Herkes bu şaşkınlığı yaşarken Türkiye ve Suriye, onlarla birlikte hareket eden diğer güçler tam aksine davrandı. Kürt ve Arap halklarının savaşması için olmadık provokasyonlara yöneldiler. Soykırımları, katliamları teşvik ettiler. Ancak başaramadılar.
Hatırlanırsa Türkiye, "Eğer Kürtler Rakka'yı alırsa Kürtler ve Araplar arasında büyük savaş çıkar" diyordu. Bilmeyen de Türkiye'nin bölge halklarını düşündüğünü, halklar arasında savaş çıkmasın, uzlaşmazlıklar diyalogla çözülsün diye düşündüğünü sanır. Hayır, böyle değil. O halkları karşı karşıya getirmek isterken biz halkların özgür birlikteliğini oluşturmak için çabaladık. Sonuçta bölge halklarının ortaklığını yaşama geçirdik. Bunun bir nedeni de kuşkusuz IŞİD'e karşı verilen amansız direniştir. Kazanımlarımız işgalciliğe karşı verdiğimiz direnişin sonucudur. Amerika da, Rusya da, diğer halklar da bunu görüyor. Şimdiye kadar Amerika, kabul etmeme yönünde aksi bir görüş dile getirmese bile siyasal ilişki geliştirme noktasında bir yakınlık içerisine girmedi. Kim nasıl bakarsa baksın, biz projemizi yaşama geçirmek için çabalayacağız. Onlar da zaman zaman açıklama ve yaklaşımları ile bu siyasal projelere yakınlık gösterdiklerini söylüyorlar. Ancak bu yeterli değil. Biz projemizi anlatmaktan çekinmeyeceğiz. Siyasi iradenin tanınması gerektiğini hep dillendireceğiz. Aksi durumda sonumuz Irak'tan farklı olmayacağı gibi yeni IŞİD'lerin türemesinin de önüne geçemeyiz.
- Temmuz'da siyasal gündemin sıcak geçeceği görünüyor. Astana'da Türkiye, Rusya ve İran arasında görüşmeler başlıyor. Cenevre'de de görüşmelere devam edilecek. Suriye Demokratik Meclisi'ne bir çağrı var mı? Tabi sizin bu toplantılar karşısındaki tutumunuzu da öğrenmek istiyoruz.
- Şimdiye kadar hiçbir siyasal toplantıdan sonuç alamadılar. O toplantıları siyaseten sonuç almak için yapmıyorlar zaten. Tam aksine, Suriye'nin geleceği için ortaya konan projeleri görmeyip Suriye'yi parçalamak için toplanıyorlar. Tüm çabaları bunun için. Bir çözüm yaklaşımları yok. Cenevre'deki son toplantılardan ne sonuç çıktı? Şimdi de benzer bir toplantı için çabalıyorlar. Durumu gören bazı güçler katılmayacaklarını şimdiden açıkladılar. Bize ise herhangi bir davet gelmiş değil. Çözüm üretmeyen, üzerinde yaşadıkları toprakları temsil etme yeteneği olmayan kesimlerin bir araya geldiği toplantılar hiç kuşku yok sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bizi bu tür toplantılar karşısında kayıtsız bırakan bir neden de budur. Sonuçsuz, proje üretmeyen, çözüme odaklanmayan toplantılar zaman kaybıdır.
Biz asıl Cenevre'nin içerde olacağını, Suriye'de yapılacağını söylüyoruz. İttifakların gelişmesine, çözüm için diyalogların artırılmasına, hatta bu konuyla ilgili rejimle diyaloga girmeye hazır olduğumuza dönük görüşlerimizi birçok kez dile getirdik. Bunu rejim kabul etmedi. Hala savaşta ısrar ediyorlar. Çözüm istemeyenler, diyalogdan kaçanlar onlardır. Sorunu üreten de onlar. Buna rağmen bir çözüm olacaksa bunun Suriye'de üretileceğine, üretilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Fehim IŞIK - Arti Gercek