Almanya’nın Hamburg kenti 7 Temmuz’da başlayıp iki gün sürmesi planlanan G20 zirvesine ev sahipliği yapacak. Benim de doğup büyüdüğüm kent olan Hamburg daha önce de benzer pek çok zirveye ev sahipliği yaptı.
Zirve öncesi Hamburg’da olağanüstü güvenlik önlemlerinin alınması tuhaf bir durum değil. Daha önce böylesini görmedim diyemem, gördüm. Çocukluğum ve gençlik yıllarım bu protestolara tanıklık yaparak geçti. Hamburg karakteri olan, politik bilinci yüksek, sosyal demokrat görüşün ağırlıklı olduğu, hak mücadelesinde tarihsel birikimi ve protesto kültürü olan bir kent. Doğrusu çok kültürlülük, hoşgörü Hamburg’u Hamburg yapan temel değerlerdir.
Durum böyle olunca G20 zirvesine karşı protestolar kaçınılmaz. Ancak Almanya’da çoğunlukla kamuoyunun ilgilendiği kısım ne alınan olağanüstü güvenlik önlemleri ne de yapılacak sert protestolar. Benim de ilgilendiğim bu değil. Haftalardır Almanya’da, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumalarının Hamburg’a gelip gelmeyeceği tartışılıyor. Tartışmanın nedeni bir süre önce Erdoğan’ın korumalarının ABD’de barışçıl gösteri yapan Kürtlere saldırmaları ve bu nedenle 12 koruma hakkında tutuklama kararı çıkarılmış olması.
İşte Almanya yönetimi ve kamuoyu bu korumaların Hamburg’a gelmesini istemiyor. Hamburg’da benzer bir tablonun yaşanmaması için ciddi önlemler alındığını söyleyebilirim. Korumaların muhtemel saldırısına hiçbir koşulda izin verilmeyecek. Erdoğan'ın korumalarının olası saldırganlığının önüne geçmek için Dışişleri, İçişleri Bakanlığı, Hamburg polisi, Federal Kriminal Dairesi ve hükümet meseleyi yakından izliyor. Bir sorun çıkmaması için alınmış tedbirler ve yapılmış planlamalar da var. Hamburg’da konuştuğum yurttaşlar sadece korumaların değil, Erdoğan’ın da kente gelmesini istemiyor. Gittiği her yerde sorun, gerilim ve çatışma yaratan bir isimden söz ediyoruz.
Erdoğan’ın Washington’daki koruma saldırısının emrini verdiği eldeki görüntü analizlerinden kesinleşmişti. Aynı şekilde Erdoğan’ın Türkiye’de Kürtler ve muhaliflere karşı uyguladığı anti demokratik politikalar, Avrupa ülkelerine ihraç ettiği şiddet ve hedef gösteren açıklamaları ‘gelmesin, istemiyoruz’ itirazının en güçlü nedenleri. Almanya’da ortak kanı Erdoğan'ın uyguladığı politikalarla sadece kendi ülkesini felakete sürüklemediği, aynı zamanda Avrupa ülkelerinin iç barışını da tehdit ettiği. Mülteciler üzerinden Almanya ve Avrupa ülkelerine uyguladığı şantaj politikası unutulmuş değil. Mafya yöntemiyle Avrupa’yı haraca bağlamak istiyor.
Erdoğan, Almanya’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenli insanı bu ülkede yaşayan Kürtler, muhalifler ve Alevilere karşı kışkırtıyor. MİT elemanlarının Almanya’da ölüm listeleri hazırlamalarının ve muhalifler hakkında istihbarat bilgileri toplamalarının yine Erdoğan’ın emriyle yapıldığı sır değil. Bütün bunlar Erdoğan’ı Almanya’da haklı olarak istenmeyen kişi yapıyor. Korumalar Erdoğan’a rağmen her yurt dışı gezisinde böyle saldırgan davranamazlar. Korumaları cesaretlendiren ve koruyan Erdoğan’dır. O zaman sorun Erdoğan’ın emriyle hareket ettikleri kesinleşen 12 korumanın Hamburg’a gelip gelmemesi değil, sorun Erdoğan ve uyguladıkları politikalardır. Durdurulması gereken biri varsa bu da korumalardan önce Erdoğan’dır.
Demokratik değerler ve evrensel hukuk normlarıyla yönetilen Almanya’da Erdoğan’ın korumalarının terör estirmesi ve barışçıl gösteri yapanlara karşı şiddet uygulamaları elbette kabul edilemez ve edilmemelidir. Almanya protesto ve barışçıl gösteri hakkını anayasal olarak güvence altına alan bir ülkedir. Protesto, gösteri hakkına hoşgörüyle bakıyor. Başbakan Merkel protesto edildi diye ya da biri başbakan hakkında eleştirel bir twit paylaştı diye hapse atıldığını görmedim ve duymadım. Zaten böyle bir ülkede yaşamak zorunda kalmak tatsız olurdu.
Ancak Türkiye’de ise Erdoğan yönetimi özelikle Olağanüstü Hal'le (OHAL) birlikte barışçıl gösteri hakkını ortadan kaldırdı. Muhalif seslere tahammülü yok. Erdoğan’ı kim eleştiriyor ve politikalarına karşı çıkıyorsa hapse atılıyor. Ne yazık ki Türkiye’de hapse atılmak neredeyse şanslı görülüyor. Hayatta kalmak ölmekten daha iyidir diye düşünülüyor. Çünkü insanlar sokakta, evlerinde, mahallelerinde polis ve asker kurşunuyla hayatını kaybediyor. Ancak hesap veren yok. Sadece Lice’de son üç ayda 8 kişi polis ve askere ait zırhlı araçların altında kalarak can verdi. Ortada bağımsız yargı olmadığı için ölüme neden olanlar hakkında bir işlem yapılmadı.
Aynı şekilde Türkiye hapishanelerinde yüzlerce gazeteci, yazar ve sanatçı tutuklu. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) yöneticileri, milletvekileri, belediye eş başkanları ve seçmenleri tutuklu bulunuyor. Yüz bini aşkın insanın işine son verildi. On binlerce insanın malına mülküne el konuldu. En son Mardin’de Süryani kiliselerine el konularak Diyanete devredildi. Bu açıktan bir gasptır.
Bütün bunlara ve daha fazlasına sebep olan Erdoğan, Hamburg’a geliyor. Almanya, Hamburg bir şey olmamış gibi davranamaz. Dünyamızı zehirleyen kim olursa olsun karşı durulması ve buna karşı adaletin savunulması insani, vicdani ve ahlaki bir sorumluluktur. Şu gerçeği yeniden hatırlatarak yazıyı noktalayayım; Erdoğan’ın 12 korumasının ABD’de uyguladığı şiddeti kamuoyu gördü ancak aynı korumaların mensup olduğu polis ve asker teşkilatı Türkiye’de insanları öldürüyor! Buna dur demek hepimizin elinde…
BOKSÖR*
(artigercek)