Karayılan, Dengê Kurdistan Radyosu’na verdiği demeçte, Türk devletinin Rojava ve Kuzey Suriye’ye yönelik işgal planlarına değindi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan'ın, Dengê Kurdistan Radyosu’nun konuya ilişkin sorusuna verdiği yanıt şöyle:
Özellikle bu son günlerde AKP devletinin, Efrîn ve Şehba’yı tutacaklarına ilişkin haberler gündeme gelmektedir. Bu konuya ilişkin neler belirteceksiniz, önümüzdeki süreçte Efrîn ve Şehba’da bir savaşın çıkma durumu söz konusu olabilir mi?
Doğrudur, bu konuya ilişkin bazı haberler var ve basında da bu konu çok fazla işleniyor. Türkiye devleti, özellikle Suriye, Ortadoğu ve Rojava Kürdistanı’na yönelik politikalarında başarısız olmuştur. Eğer Türkiye, Efrîn’e elini uzatırsa, bu Rusya, İran ve Suriye’nin bu durumu onayladıklarını gösterir. Yoksa başka şekilde bu mümkün değildir. Halkımızda, Türkiye devletinin yapacağı böylesi bir saldırıyı, bu devletlerin onayıyla yaptığını bilmelidir. Özellikle Rusya’nın bu konuda temel bir rolü vardır. Türkiye, Cerablus ve BAB’a da Rusya’nın, hatta uluslararası koalisyon güçlerinin izniyle girebildi. Bu yüzden bu devletlerarası bir meseledir. Türk devleti taviz veriyor, Türkiye’yi peşkeş ederek, kendine bir yol açmak istiyor. Ve böylece Suriye’de bazı yerlerde yer edinmek istiyor. Bu çerçevede bir diplomatik çabası var ve askeri anlamda da bazı güçleri de toplamış.
Fakat şunu açıkça belirtelim ki, DAİŞ, Kobanê’ye saldırdığında, “Kobanê, Stalingrad olacak ve DAİŞ’in, Kobanê’ye saldırısı, DAİŞ’in bitişinin başlangıcı olacak” dedik. Aradan 3 yıl geçti. Bu sözler doğrulandı. Kobanê, Stalingrad oldu hatta Stalingrad’ı geçti ve Kobanê, DAİŞ’in düşüşünün başlangıcı oldu. Bugün DAİŞ’in başkenti düşme sürecindedir.
Şimdi yine aynı şeyi söylüyoruz. Eğer Türk devleti, Efrîn’e saldırırsa, bu AKP-MHP rejimi için bitişin başlangıcı olur. Çünkü Efrin halkı direnir ve burada büyük bir savaş olur. Bu savaşta haklı olan Kürdistan halkı kazanır. Bu yüzden Efrîn’e girmek öyle kolay değildir. Zaten şimdi bir savaş var, Türk devleti her gün top, tank ve doçkalarıyla Cindiresten, Şehba’ya kadar bir saldırı içerisindedir. Onların Şehba üzerine bazı hesapları var. Burası da Efrin’e bağlı bir alandır. Bu topraklarda daha çok Kürt, ayrıca Arap ve Türkmen halkları da yaşamaktadır. Görülüyor ki Şehba üzerine bir hesapları var. Til-Rifat’tan, Minixe kadar olan Şehba alanını işgal etme planları vardır. Buraya bir saldırı geliştirebilirler. Ancak Efrîn’in tümüne kolay kolay saldıramazlar. Onlar açısından bu zor bir durumdur. Burası onlar için Kobanê’ ye döner. Fakat Şehba hattından saldırmaları mümkündür. Tabi orada da Ceyş El-Suwar güçleri var. Orada, Araplar, Türkmenler, Kürtler ve YPG-YPJ var. Yani orada çok çetin bir savaş olur. Ama bunu yapabilirler mi, yapamazlar mı? Artık kimse Türk devleti karşısında savunmasız değil, öyle istediği zaman girip, işgal edecekleri bir durum yok. Bu çetin bir savaş demektir. Aynı zamanda bu savaş sadece Şehba ile sınırlı kalmaz. Türk devletinin yeni bir Kürt diyarını işgal etmesi, yeni bir Kürt, Türk savaşına dönüşebilir. Bu açıdan bu yeni bir durum anlamına gelir. Artık Kürtler güçlüdürler. Rojava devrimi bugün büyük bir güçtür. Büyük orduların yapamadıklarını, YPG, Rakka ve çevresinde yapmaktadır. Eğer Türk ordusu gelirse, onun karşısında çetin bir direnişin olacağı açıktır. Biz böyle düşünüyor ve böyle inanıyoruz. Özellikle Efrîn halkımız, çok yurtsever ve direnişçidir. Oradaki halkımızı çok iyi tanıyoruz. Olabilecek bütün durumlara karşı kendilerini hazırlamalıdırlar. Ama bunu da bilsinler ki Efrîn’e girmek öyle kolay olmayacaktır. Fakat yine de bir olasılık olarak, her türlü durum karşısında tedbirli olmak gerekiyor. Birde bu süreç sonlanmamıştır, hala devam etmektedir. Üçüncü dünya savaşı gibidir ve devam da edecektir. Türk devletinin böyle bir müdahalesi, savaşı daha da gürleştirecektir. Birde gün geçtikçe Türkler, Suriye’ye yerleşmektedirler. Bu durum Suriye’de karışıklıkların büyümesine neden olacaktır. Türk devletinin Şehba hattında savaşması Suriye’de yaşayan halkların iradesine bir saldırıdır. Biz Suriye halkının bu durum karşısında bir tavır sergileyeceklerine inanıyoruz. Türk devleti, Cerablus hattında etknik bir soykırımı gerçekleştirmektedir. Arapları da bir köşeye iterek, Kürtlere ait toprakları ortaklarına dağıtmaktadırlar. Türk devleti burada çok kötü bir rol oynamaktadır. Bölgenin demografyasıyla oynamaktadır. Bu bir suçtur. Eğer Türk devleti böyle bir şeyi başka yerde yapmak üzere kendini yayarsa, buna karşı çok güçlü bir direniş ve cevapta verilecektir.
Murat Karayılan'ın Radyo'ya verdiği demecin ayrıntılı bölümü: https://anfturkce.net/kurdistan/karayilan-tuerk-ordusu-gerilla-karsisinda-basarisiz-durumdadir-92723
Öte yandan Murat Karayılan, Kuzey Kürdistan’daki savaşı değerlendiren Karayılan, Türk ordusunun gerilla karşısında başarısız olduğunu belirtti.
Karayılan’ın Dengê Kurdistan Radyosu’nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Zeynep Kınacı’nın (Zilan) şehadetinin 21. Yıl dönümüdür. Zilanlaşmak nedir? Siz fedaileşme ruhunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün Zilan yoldaşın şehadetinin 21. Yıl dönümüdür. Biz Zilan yoldaşın şahsında özgürlük devriminin bütün fedai şehitlerini saygıyla anıyor ve onların anıları önünde eğiliyoruz. Aynı zamanda 29 Haziran Şêx Saîd ve arkadaşlarının idam edilişinin yıldönümüdür. Bundan 92 yıl önce Şêx Saîd ve arkadaşları sömürgeci Türkiye devleti tarafından idam edildi. Bugün onların davası hala devam etmektedir. Zilanların şahsında onların torunları fedai bir ruhla mücadele ediyorlar, bu şekilde onların anıları yaşatılıyor ve anılarına sahip çıkılıyor.
Hareketimizin yani Önder Apo’nun çıkışı, fedai bir çıkıştır. Hareketimizin içeriğinde zaten fedai bir ruh var. Dağlarda ve zindanda verilen direniş ve mücadeleye bakıldığında bu gözle görülebiliyor. Zilan yoldaş bu ruhu büyük bir düzeyde ve önemli bir süreçte temsil etti ve dikkat çekici bir eylem ile gerçekleştirdi. 6 Mayıs 1996 yılında düşman Önderliğimize karşı bir suikast saldırısı gerçekleştirdi. Zilan yoldaş yaptığı bu eylemle Önderliğe nasıl sahip çıkılması ve düşman saldırılarına karşı nasıl bir fedai ruhla durulması gerektiğini; böylece hem Önderliği savunmak hem de düşmana gereken cevabın nasıl verilmesi gerektiğini gösterdi. Zilan yoldaşın eylemi bunun için bir örnek ve çizgi oldu. Bir diğeri de, o dönemde taktiksel bir tıkanma yaşanıyordu. Zilan yoldaşın eylemi bunun için adım ve taktiksel bir çıkış oldu. Bu yüzden Zîlan yoldaşın eylemi çok anlamlıdır. Zilan yoldaşın bu çıkışı hem fedai ruhun sistemleştirilmesinin hem de bu ruhun simgesi oldu. Bu bakımdan komutan Zilan yoldaşın duruşunun, Apoculuğun özünü temsil ettiğini söylemek gerekiyor.
Bu temelde daha sonrasında fedailik çizgisi gelişti, sistemleşti ve bunun üzerine önce Özel Kuvvet, ardından da Ölümsüzler Taburu kuruldu. Böylece Zîlan yoldaşın temsil ettiği bu ruh, çizgi haline geldi ve kurumlaştı. Sema, Gulan yoldaşlar ve daha birçok yoldaş aynı çizgide yürüdü. Bu ruh devrimci bir ruh, Apocu bir ruhtur ve kutsaldır. Zîlan yoldaşın anlamı, buna öncülük etmesidir. Toplum içerisinde birçok maddi ve farklı imkanlara sahip olmasına rağmen, bir Kürt kadını olarak, devrime katıldı. Ardından devrim içerisinde derin bir bilinçle, büyük bir düzeyde rol oynamak ve büyük bir eylemin sahibi olmak istedi. Zaten yazdığı mektubunda da; “Ben büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” demişti. Gerçekten de büyük bir eylemin sahibi oldu.
Zilanlaşmak sadece fedai eylem gerçekleştirmek değildir, aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Zilan yoldaşın izinde yürümek isteyen, bütün arkadaşlar ve herkes bunu bilmelidir ki, Zîlan’laşmak bir ruhtur, ve aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Bunu günlük yaşam içerisinde temsil etmek gerekiyor. Çizgiyi, Önderliği ve devrim değerlerini korumak, fedakarlığı, mücadeleyi geliştirmek ve aynı zamanda parti yaşamını korumak ve yoldaşlığa bağlılıktır. Böyle yaşamayan ve Zîlan’ı sadece dikkat çeken bir eylem ve fedailikle değerlendiren, yanlış düşünmüş olur. Bu sadece bir yanıyla doğru olmuş olur. Fakat Zîlanlaşmak, yaşam tarzı, partileşmek, yoldaşlık, iç ve dış mücadele demektir. Bütün saldırılar karşısında değerleri korumaktır. Zîlanlaşmanın esası budur.
Bugün düşman hareketimize, kadrolarımıza ve halkımıza karşı çok geniş saldırılar, psikolojik savaş geliştirmektedir. Bu saldırılar karşısında kararlı duruş sergilemek çok önemlidir. Bu saldırılar ister fiziki, ister psikolojik olsun, düşmanın saldırıları karşısında büyük bir kararlı duruş göstermek gerekiyor. Bunun içinde mücadelenin hiçbir anında tereddüt yaşamamak gereklidir. Zîlanlaşmanın temsiliyeti budur. Buna ihtiyaç vardır. Bu neyin göstergesedir? Bu zaferin başarının göstergesidir. Zîlan ruhu, kendisiyle başarıyı getiriyor. Başarıya kilitlenmiş ve bunun içinde her türlü fedakarlığı gösteren biri, hem kendi yaşamında hem de mücadele içerisinde başarıyı sağlayacaktır. Zîlan budur. Zîlan çizgisi esasında başarı çizgisidir. Böyle yaklaşmak gerekiyor. Hareketimiz içerisinde Zîlan çizgisi ne kadar yaşamsallaştırılırsa, o kadar başarıya yaklaşmış oluruz.
Zîlanlaşmak ve yaşamsallaştırmaktan, yani Zîlan ve yaşamı birlikte değerlendirdiniz, bu çerçevede, hem gerilla yaşamı içerisinde hem de Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içerisinde nasıl ele alıyorsunuz? Bu pratik içerisinde nasıl görülüyor?
Mücadelemiz içerisinde Zîlanlaşmak en üst düzeyde yani zirvededir, yaşanan pratiklerde bunu göstermektedir. Örneğin; 2016 yılı mücadele tarihimizde fedailerin yılı oldu. 27 fedai eylem gerçekleştirildi ve bu eylemlerin çoğu da başarılıydı. Bu eylemleri gerçekleştirenler, Zîlan çizgisinde derinleşen, Apocu yaşamı tanıyan ve bu konuda yoğunlaşma geliştiren, ölçülü, hassas, dakik ve yaratıcı olduklarını gösterdi. Yani en zor ve zahmetli olan, zaman ve mekanda ölçü gerektiren eylemleri de yaratıcı bir biçimde başarabildiklerini ortaya koydular. Neden? Çünkü bu eylemleri gerçekleştirenler, büyük özgürlük halayına gider gibi, soğukkanlı, sakin bir duruş ile gitmekte dakik ve yaratıcı bir tarzla eylemi gerçekleştirmektedirler.
Diğer bir konuda; bilindiği gibi geçen yıl Demokratik Özerklik direnişi, yani şehir direnişleri yaşandı. Şehir direnişlerinde hakim olan ruh Zîlanlaşma ve fedaileşmeydi. Orada tamamen hakim olan şey fedailikti. Çiyager’lerin, Xebatkar’ların, Zeryan’ların, Çeko’ların, Axîn’lerin şahsında ve yine Îslam ve Bêrîtan’ların şahsında, Sûr’dan Nusaybîn’e, Hezex, Cizîr, Şirnex ve Gever’e, kadar yaşanan direnişlerde ortaya çıkan şey Zîlanlaşmaktı. Zîlan çizgisi ve yöntemi hakimdi. Bu inançla direnişler geliştirildi. Çiyager yoldaş öncülüğünde 60 kişi toplantı yapıyor, toplantıda, “sonuna kadar Zîlan çizgisinde savaşacağız” kararı alınıyor. İşte bu toplantıda, “sonu ne olursa olsun muhteşem olacak” tarihi söz söyleniyor. Bu zafer ruhudur. Mücadelemizde bu ruh en üst düzeyde yaşanmaktadır.
Bununda altını çizmek gerekiyor; eğer bir yerde en üst düzeyde bir ruh gelişiyorsa ya da bir yerde genel olarak bir ilerleme ve gelişme yaşanıyorsa, genel olarak bu gelişmenin karşıtı da bir biçimde ortaya çıkıyor. Şimdi de görüyoruz ki bu yüceleşmenin yanında çürümüş kişiliklerde sınırlı da olsa ortaya çıkabiliyor.
Türk ordusu yaşanan savaş sürecinde sürekli kendini başarılı göstermektedir, sizce Türk ordusunun askeri durumu ne aşamadadır, onların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrudur, Türkiye devleti, bu konuda her seferinde kendini başarılı göstermeye çalışmaktadır. Bu hegemonik ve iktidarcı güçlerin bir yöntemidir. Ancak bunun temelinde onların zayıflığı ve başarısızlığı yatmaktadır. Özel savaş ve psikolojik savaşı çok öne çıkarıyorlar. Düşman bize karşı büyük bir psikolojik savaş yürütmektedir. Bunu yapmak içinde ellerinde birçok propaganda aracı bulunmaktadır. Birçok yayın organına sahipler. Eğer biz haftada ya da ayda bir kere çıkıp konuşuyorsak, onlar hergün çıkıp konuşuyorlar. Bütün araçlarını devreye koyuyorlar. Sürekli, “biz güçlüyüz, kimse bizi yenemez” mesajı vermek ve bunu hakim kılmak istiyorlar. Ancak bu doğru değildir ve gerçeği yansıtmamaktadır. Önder APO öncülüğünde örgütlenen özgürlük hareketi, esasta sömürgeci Türk devletini yenmiştir. Sömürgeci Türk devleti aslında kaybettiğini, tekrar kazanmak istiyor. Yani Kürdistan’da kaybetmiştir, Kürt toplumunu kaybetmiştir. Onlar değil miydi bütün Kürt gençliğini ve toplumunu Türkleştirmek isteyen! Hani kimse Türk oldu mu? Hayır. Olmadı. Sömürgecilik Kürdistan’da yürüttüğü soykırımcı asimilasyon politikasında kaybetti. Kaybettiklerini kazanmak için büyük bir çaba içerisindedirler ancak, artık buna güçleri yetmemektedir. Eskiden sahip oldukları imkanları yoktur. Daha önce sürekli NATO onların arkasındaydı, bütün dünya, onları dinliyordu. Fakat artık bu durum değişmiştir. Artık Kürt ve Kürdistan hakikati açığa çıkmıştır ve onlar bunun üstünü kapatamazlar. Kürt sorunu artık masada ve gündemdedir. Kimse bunu geriye götüremez. Ancak onlar buna rağmen ısrar ediyorlar.
Onların son yıllardaki projeleri nelerdi? Bizi bitirmek, Rojava devrimini boğmak ve öncülerini terör listesine aldırmaktı. Türkiye devleti, Rojava’da askeri ve diplomatik anlamda çok ciddi yenilgiye uğradı. Bir diğeri de; Başûr üzerinde politika yürütmek istediler. Başûr’daki örgütleri, özellikle KDP’yi kendine ortak ederek, Kürd’ü Kürd’le savaştırmak istediler. Ancak bu çabaları da boşa çıktı. Türkiye devletinin Başûr üzerindeki planları gerçekleşmedi. Rojhilat Kürditan’ında da İran devleti ile itifak kurmak istediler, her yerde uyumluluk sağlamak istediler, fakat onların arasındaki değişik ve derin çelişkilerden kaynaklı istedikleri sonucu alamadılar. Yine de biraraya gelebilirler; özellikle ilerde biraraya gelme ihtimalleri var. Ancak şimdi bir sonuca ulaşmış değiller.
En önemlisi ise, onların hukuksuz, ahlaksız ve dünyada eşi benzeri olmayan saldırı tarzlarıdır. İmrallı’da psikolojik saldırı, psikolojik işkence ve tecrit ile sonuç almak istediler. Yani Önder APO’yu bizden koparmak, hem bizimle hem de halkla hiçbir iletişiminin olmamasını, hiçbir şekilde sesinin dışarıya çıkmamasını sağlayarak, bu şekilde halkı teslim almak ve hareketimiz içerisinde sorunlar yaratarak, böylece sonuca gitmek istediler. Açık ki bunda da bir sonuç elde etmediler.
Genel olarak Türk sömürgeciliği bir daralmayı yaşamaktadır. Bunun için AKP-MHP faşist çizgide ittifak kurarak, yeni bir konsepti yürütmek ve saldırlar yaparak, Kürdistan Özgürlük Mücadelemizi yenilgiye uğratmak istediler. Ancak gün geçtikçe onlar yenilgiler yaşadılar. Örneğin; onların tüm hesapları Rojava üzerineydi, özellikle de Rakka dönük hesapları gerçekleşmedi. Bu konuda ciddi bir darbe aldılar, fakat bunu göstermiyorlar.
Erdoğan, birçok kez, “biz Rakka’ya, Minbice gideceğiz” dedi. Ama bunu yapamadılar. Bu süreci bir müdahale olarak geliştirmek istediler, ama bunda da tıkandılar, ciddi bir diplomatik yenilgi yaşadılar. Bir diğeri de; referandumda da kendilerini başarılı gösterdiler, fakat herkes bunu hile ve dolaplarla başardıklarını biliyor. Esasta Türkiye’de, yenildiler. Bugün toplumun %49’u bu faşist rejime karşıdır. Bu açısdan yapılan referandum kuşkuludur. Bunda da gösterdikleri çabanın sonuca ulaşmadığını söyleyebiliriz.
Şimdi gündemde olan Katar krizi, esasında Türkiye’nin de krizidir. Yani Katar hiçbir şeyi tek başına yapmamıştır. Bütün her şeyi Türkiye ile birlikte yapmıştır. DAİŞ’e, El-Nûsra’ya, İxwan El-Mûslimin ve bütün güçlere verdikleri yardımlar, ki şimdi onların suçlandıkları konuların hepsi Türkiye ile birlikte yapmıştır. Ortaktırlar. Bunu da anladıkları için çok fazla sahip çıkmaktadırlar. Erdoğan, Ortadoğu’da, sunni cephenin öncülüğünü yapmak, kendini fatih göstererek, Osmanlı padişahı gibi, İslamiyete öncülük etmek istedi. Şimdi ne oldu? Şimdi bu durumdan çıkarıldı. İslam dünyası da, Erdoğan’a kuşku ile bakmaktadır. Bu konuda da yalnız kaldı. Eskiden NATO her konuda onlarla birlikteydi. Kürtler onların vesayeti altındaydı. Ancak artık NATO her konuda onlarla birlikte değil. Yani bir tecrit durumu yaşamaktadır. Şimdi, Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak Almanya’ya gidecek, ancak Almanya onun, taraftarlarıyla toplantı yapması için bir salon vermiyor. Bunun yanı sıra Almanya, İncirlikteki askerlerini oradan çekti. Bu sıradan bir durum değildir. Ancak bunu da sıradan bir şey olarak göstermek istiyorlar.
Bu durumların hepsi neyi göstermektedir? Artık Türkiye’nin yanlızlaşmaya doğru gittiğini göstermektedir. Daha önce Kürdistan üzerindeki dört sömürgeci devlet çoğu zaman kendi aralarında ittifak yaparlardı, ama artık bunun da imkanı yok.
Her ne kadar İran ile birbirlerine yakın görünselerde, eskisi gibi bir imkanları yok. İçte de dize kadar sorun yaşamaktadırlar. Şimdiye kadar AKP-MHP’nin Türkiye’de at koşturmasına izin veren kimdi? CHP idi. CHP, AKP için her zaman bir koltuk değneğiydi. Artık CHP’de yeter diyor. Bunun içinde sokaklara çıkıp adalet yürüyüşü düzenliyor. Eğer bugün Türkiye’de CHP adalet istiyorsa, bir düşünün ki, Türkiye’de adalet ne durumdadır! Türkiye her bakımdan bir kriz yaşamaktadır. Fakat basın yoluyla, propaganda yaparak bunun üstünü kapatmak ve kendini başarılı göstermek istiyorlar. Doğrusu bu değildir.
Genelde Kürdistan üzerindeki sömürgecilik, özelde ise, Türk soykırımcı sömürgeciliği tarihinin en zayıf dönemini yaşamaktadır. Bu çok açık bir gerçekliktir. Kürt toplumuna karşı, “kimse bizi yenemez” algısına yaratmak istiyorlar. Ancak gerçek şu ki artık gedikler açılmıştır, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin önünün alamazlar. AKP-MHP itifakı bu konuda saldırı taktiğiyle sonuca gitmek istiyor. Zayıf olmalarına rağmen kendilerini, hep saldırı pozisyonunda tutmak zayıflıklarını hiç göstermeden, sonuca gitmek istiyorlar.
Bir diğeri de; sömürgeciler tarihte Kürt halkının isyanlarının, bazı Kürtlerin eliyle durdurulduğunu biliyorlar. Savaşı, Kürdün, Kürd’e karşı savaşına çevirerek, böylece Kürt halkının serhildanlarını bastırmışlar. Erdoğan, kendini çok bilmiş görüyor, o da aynı yöntemi denemek istiyor. Bu konuda Başûr üzerinde genel olarak, birçok plan ve umutları var. Kürtler arasında bir iç savaş geliştirmek ve aynı şekilde Rojava’da bazı Kürtleri yanına alarak Kürd’ü, Kürd’e kırdırmak istiyor. Planladıkları şey buydu. Ancak şimdiye kadar bir sonuca ulaşamadılar. Yine Şengal’de savaş çıkarmak istediler, fakat hareketimizin soğuk kanlı yaklaşması, onları boşa çıkardı ve onların politikalarını alt etti. Şimdi Bakur’da da korucuları eğitip, güçlendirerek, yenilemek istiyorlar. Bunun içinde onların maaşlarını arttırarak, sosyal vb bir takım imkanlar sağlayarak, Kürtleri yeni bir sistemin içine çekip, devletin hizmetine sokmak istiyorlar.
Son zamanlarda Hizbullahı çok fazla bu politikada kullanıyorlar. Şimdilik silahlı yöntemlerle değil, ama devletin yeni konseptinde toplumu ele geçirme var, bunun için, hizbullahı devreye koymuşlar. Onları değişik kurumlara, televizyonlara, radyolara ve devletin birçok yerine yerleştirerek, bunlar yoluyla toplumu etkilemek, Kürdistan Özgürlük Hareketinin etkisini kırmak istiyorlar. Bu tarzda toplumda işbirlikçi bir çizgiyi örgütlemeye çalışıyorlar. Yine kendisini Başur’daki KDP ile ifade eden bir takım marjinal siyasi oluşumlar var. Onlardan yararlanmak, onlar yoluyla ihaneti meşrulaştırmak, kendilerine ortak etmek istiyorlar, ama sömürgeciliğin bu çabaları boşunadır. Neden? Çünkü artık Bakur’u kaybetmişlerdir. Bundan sonra, ne Kürt işbirlikçi çizgisi, ne Hizbul-Kontra, ne de koruculara verdikleri para, pul bu toplumu etkileyemeyecektir. Artık koruculuk yapan kesimde bu hakikati anlamıştır. Bu politikalarla sonuca ulaşmaları artık mümkün değildir.
Bizim bütün bunlara karşı ulusal birlik siyasetimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bakur, Başur, Rojhilat ve Rojava’da, bunu her yerde esas almamız gerekiyor. Zaten şimdi gündemdedir. Bizi düşmana karşı güçlü kılan şey nedir? Ulusal siyasettir. Ulasal birliği değil de, düşmanın dediklerine inanlar kaybedecektir, başarılı olamayacaklardır. Çünkü düşman hiçbir zaman dost olmaz. Senin yokluğun üzerine kendini yaratmak isteyen bir düşman, nasıl senin dostun olabilir? artık bu hakikat çok iyi anlaşılmalıdır. Doğru olan şey, Kürt halkının ulusal birliğidir. Eğer biz AKP-MHP’nin yürüttüğü çabalara karşı, hem taktik-tekniğine hem de ulusal anlamda güçlü ve derin bir mücadele yürütürsek, başarısız kılmanın imkanları bugün daha fazladır. Herşey doğru öncülük ve doğru çizgide yürümekten geçmektedir. Eğer bu çizgide derinlik olursa, kesinlikle kazanacağız. Çünkü artık düşmanlarımız zayıflamıştır.
Kürdistan özgürlük gerillası belirli bir düzeyde mücadele yürütmektedir. Ancak, Önderliğin ağır bir tecritte olduğunu biliyoruz ve bunun sorumlusu da bizleriz. Biz bunun farkındayız. Halkımızın da bunu bilmesi gerekiyor ve hem bizim hem de halkımız açısından Önderliğin özgürleştirilmesi, bir onur ve şeref meselesidir. Olmazsa olmazımızdır. Şuanda Avrupa’daki halkımız bunun için bir eylem yürütmektedirler. Hemen hemen hergün eylem düzenliyorlar. Bu eylemlere katılan bütün herkesi selamlıyorum, onların mücadelesi doğru, kutsal ve değerlidir. Onurumuz buradan geçmektedir. Bugün bu hareketi kuran, bu çizgiyi geliştiren ve bu ruhu ortaya çıkaran Önder APO’dur, ama o bugün zindandır. Düşman bundan kaynaklı onu ağır tecrit altında tutuyor. Hem bu hareketin kadroları, hem de halk olarak ve bu topraklarda yaşayan yurtsever insanlar olarak, Önderlik çizgisiyle bütünleşmek, bu tecridi kırmak ve İmralı sistemini ortadan kaldırmayı hedeflemeliyiz. Bakur, Başur, Rojava ve Rojhilat tüm Kürdistan’da artık bu eksendeki mücadele gündeme girmek durumundadır.
Diğer yönden gerilla açısından bahardan bu yana bir süreç yaşanmaktadır. Düşmanın yalanlarına karşılık vermek istemiyorum. Çünkü düşman sürekli yalan söylüyor. Çok zayıf bir durumda olmalarına rağmen, “onları bitireceğiz” diyorlar. Onlar, ne kadar çok savaşı güçlendirirlerse, iktidarlarını güçlendireceklerini bildikleri için savaşta ısrar etmektedirler. Erdoğan’da çok iyi biliyor ki bu sorun savaş ile çözülmez. Yaptıkları bazı operasyonlarla gerillayı ve PKK’ geriye götüremezler. Bu durumu basında çok farklı bir şekilde dile getiriyorlar, ancak hakikat farklıdır.
Zagros hattında bir savaş yürütüldü. Zap’a yapılan bu saldırılarda düşman sadece Bêdewê Kalesinde değil, Başur’un içinde de kendine geniş yer edinmek istedi. Ancak bunun karşısında çok ciddi bir direniş gerçekleştirildi. Yine Amed eyaletinde, düşman bir ay boyunca Amed’in 6 ilçesinde yasak ilan etti. Çok farklı şekillerde binlerce asker ile operasyonlar düzenledi. Genel olarak yapılan bütün operasyonlarda 2 arkadaşımız şehit, bir tanesi de esir düşmüştür. Aynı zamanda bu operasyonlarda, kaza adı altında o köylerde yaşayan 7 yurtsever insanımızı panzerlerle katlederek şehit düşürmüştür. AKP, şimdi tarzını değiştirmiş, kaza adı altında insanları infaz ediyor. Zaten bazılarını da yaralayarak, tutukladı. Yani köylerde zulüm uyguladılar. Helikopterlerle köylüleri tugaylara götürüp, korkuttular, tehdit ettiler. 1994 yılında yürütülen baskıcı sistemin aynısını gerçekleştirdiler. Fakat ne gerilla ne de halk tarafından bir sonuca ulaşamadılar. Yine Serhat’ta Türk devleti tam bir hezimete uğradı. İki defa Tendürek’e girmek istediler, fakat büyük darbe yediler. Botan gerillasının eylemleri de iyidir, en son Gunde Mele eyleminde olduğu gibi başarılı vuruşları vardır. Genel olarak, gerillanın belirli bir düzeyi yakaladığından söz edebiliriz. Türk devleti gerilla savaşı karşısında başarılı olması imkansızdır. Bu bir kez daha açığa çıkmış ve Türk ordusu başarısız durumdadır.
Son olarak neler söyleyeceksiniz?
Günümüzde Kürdistan’da yaşanan süreç, tarihi bir süreçtir. Kürdistan’ın özgürlük imkanlarının oluştuğu bir süreçtir. Artık Kürdistan Özgürlük Mücadelesi başarıya gidebilir ve sonuç alabilir. Daha öncede belirttiğimiz gibi, bunun için üç şeyi önemle ele almamız gerekiyor. Birincisi, ulusal birliği önemsemek ve gerçekleştirmek. İkincisi, Önder APO’nun özgürlüğü için mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor. Bu Kürdistan halkı için bir onur ve haysiyet meselesidir. Üçüncüsü ise, Kürdistan halkı olarak savunma güçlerimizi, yani gerillayı, genel olarak tüm savunma güçlerini güçlendirmemiz gerekiyor. Bu üç husus çok önemli ve stratejik görevlerdir. Böylesi tarihi bir süreçte elimizdeki fırsatları Kürdistan halkının özgürlüğü için değerlendiremezsek, tarih bizi yargılayacaktır. Bu bütün taraflar için geçerlidir. İdeolojisi ve bakışı ne olursa olsun, yurtseverim, Kürdüm, Kürdistan siyasetçisiyim, Kürdistanlıyım diyen herkes bu sürecin farkında olmalı ve sorumluluklarına sahip çıkmalıdır.
Diğer önemli bir husus, Kürdistan devriminin, sadece Kürtlerin devrimi olmadığı, bütün bölgenin devrimi olduğu ortaya çıktı. Bugün Türkiye’de yürütülen mücadele, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin mücadelesidir. Günümüzde Türkiye’de yaşayan halkın çoğunluğu AKP-MHP faşizmi karşısında durmaktadır. 41 yıl önce, Önder APO’nun Haki ve Kemal Pir yoldaşlarla yürüttüğü tartışmalar bugün ispatlanmıştır. Kürdistan devrimi, Ortadoğu devrimi olacaktır. Devrimimizin karakteri bugün daha fazla net bir biçimde açığa çıkmıştır.
Dikkat edilirse, bugün Rojava Kürdistan’ında büyük hamleler geliştirilmektedir. Peki bu hamleler nerede geliştirilmektedir? Bu, Suriye topraklarında geliştirilmektedir. Bu hamlelerin amacı nedir? Kuzey Suriye federasyonun gelişmesi, demokratik ve federal bir Suriye’nin kurulması temel hedeftir. Burada en önemli husus, kız ve erkek, binlerce Arap gencinin bu savaşa katılmasıdır. Bu çok önemli ve dikkat çekici bir durumdur. Bu süreç aynı Selahattin Eyubi’nin süreci gibidir. O dönem, nasıl ki Kürt, Arap ve Türkmenler birlik olup, büyük bir başarı sağlayıp, Kudüs’ü özgürleştirdilerse, şimdi de böyle bir dönemdir. Kürt, Arap ve Türkmenler birlikte sömürgeciliğe, diktatörlüğe karşı savaşıp, halkların demokratik devrimini gerçekleştirmeyi hedeflemektedirler. Bugün, bunu yaratmanın imkanları vardır. Bunlar sıradan değil, tarihi şeylerdir. Önder APO’nun, Ortadoğu paradigması artık pratikleşme sürecindedir. Bunun içinde daha fazla halkların birliği, kardeşliği ve örgütlenmesi gerekmektedir.
Kuşkusuz bu konuda sorumluluk sahibi olan ve buna daha çok sahip çıkması gereken temel güç, Kürdistan gençliğidir. Kürdistan’nın kızları ve oğullarıdır. Bu süreç Kürdistan’da, gençlerin kendilerini bir köşeye verip izleyecekleri bir süreç değildir. Kahvehanelerde boşa zaman geçirip, kapitalist modernitenin ve düşmanın psikolojik savaş etkisine girme zamanı değildir. Bu süreç bir Kürt gencinin, sırtına çantasını alıp, Kürdistan’ın dışına çıkması ve sadece kendine bir yaşam kurarak gezebileceği bir süreç hiç değildir. Bu süreç Kürt gençlerinin, Kürdistan’da özgür ve güzel bir yaşam kurma ve bunun militanı olma sürecidir. Bunun için dört parça Kürdistan’daki gençlere, devrim saflarına katılmaları çağrısında bulunuyorum. Askeri ve toplumsal alanda yer almaları gerekiyor. Zafer ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Bu süreç artık sonuç alma sürecidir. Böylesi bir süreçte bütün Kürt gençlerinin büyük bir sorumlulukla yaklaşarak, devrimci mücadeleye katılmaları gerekmektedir. Bizim gençlerden yana umudumuz var. Doğrusu bu mücadele, değerli gençlerin katılımıyla bu aşamaya gelmiştir. Ve biz inanıyoruz ki bu aşamadan sonra da yurtsever gençlerin katılımı ile başarıya ulaşılacaktır. Bütün gençlerin katılması için çağrıda bulunuyor, zaferin militanı olmaları şansını değerlendirmeleri gerektiğini belirtiyorum. Bu tarihi süreçte, Zilanlaşmak, Zilan çizgisinde yürüyerek, Apocu fedai ruhla mücadele yürütmek zaferi kesinleştirecektir. Bu yüzden tüm Kürdistan gençliğini, şehit Zilan yoldaşın büyük eyleminin 21. yıldönümünde Zilanlaşma ruhuna sahip çıkmaya çağırıyorum. Bu şekilde Önder APO ve Kürdistan özgürlük yürüyüşünü kesin başarıya ulaştırmayı başarabiliriz. Önemli olan burada kararlıkla yürümek ve sonuç almayı hedeflemektir.
ANF