AKP'nin politikalarını ve savaşa ayrılan bütçeyi DİHA'ya değerlendiren İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Ana Bilim Dalı öğretim görevlisi Prof. Dr. Mehmet Altan, yaşananları Osmanlı yıkılış dönemine benzetti.
Altan, "Yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu denen bir imparatorluk vardı. O imparatorluk da aynı şekilde çağın gelişimine uygun, sosyal konuları olumlu formüllerle aşabilecek beceriye sahip olamadığı için, sorunları şiddet yoluyla bastırmaya çalıştı. Sonunda bu kırılmalar nedeniyle buharlaştı" dedi.
'Eski yönetimler miadını doldurdu'
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin de demokratikleşemediğini ifade eden Altan, eski yöntemlerin artık miadını doldurduğunu söyledi.
Şiddet politikalarının Türkiye'ye her alanda kaybettirdiğini vurgulayan Altan, "Türkiye böylece hem kaynaklarını çoğaltamıyor, hem de yararlı olamayacak bir biçimde harcıyor" diye konuştu.
'Siyasal iktidar Türkiye'yi yönetemez'
Cizre ve Sur başta olmak üzere birçok yerde yaşanan savaşa bakıldığında "duygusal kopuştan" söz edildiğini hatırlatan Altan, meselenin arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlık paranoyası olduğuna dikkat çekerek, "İşin özü bir kavga var. Başkanlık kavgası var ve iktidardan gitmeme kavgası var. Güneydoğu'daki şiddet, sayesinde halkın ilanı olmak var. Yani bu yaşananlar ve bu model bizim daha önce yaşadığımız ve gördüğümüzün biraz daha dozunu arttırdı. Türkiye daha önce de bunu denedi ve hiçbir zaman sonuç alamadı. Demek ki çare bu değil, ama çözemediğimiz vakit çok daha vahim bir noktaya doğru gidiyor. Şu anda bu siyasal iktidar Türkiye'yi yönetemez. Sorunları çözemediği için bilinci ve şuuru çöpe atmış durumda" dedi.
Türkiye'de bütçe : 'Kanlı mezrada cinnet hali'
Başkanlık sisteminin Türkiye'yi ekonomik olarak da zor durumda bırakacağını belirten Altan, şöyle devam etti: "Türkiye mevcut parasını niye güvenlik üstünden harcıyor? Bunun maliyetini de kimse bilmiyor ve sorgulamıyor. Garip adımlar var. Bunun getirebileceği negatif sonuçlar var da bilançosunun hesabını soran yok. Bu kanlı bir mezra da cinnet halidir."
'Milli güvenlik' devletine dönüş!
Savaşa ayrılan bütçenin korkunç ve asıl boyutunun insan katliamları olduğunu dile getiren Altan, "Bu ülkenin kendi gencecik insanlarını yok etmesi, umudunu yok etmesi, hikayesini yok etmesi, bütçesel olarak devleti de yok etmek demektir. Yani bütçeden büyük bir pay güvenlik için harcıyor gibi görünüyor. Güneydoğu'daki savaşın maliyeti zaten ateş çemberi. Ülke 'Milli güvenlik' devletine dönüştü tekrardan. Bunun sadece bütçe üzerindeki payı olmasıyla ifade etmek yetmez. Türkiye güvenini, geleceğini kaybediyor" diye devam etti.
'Türkiye demokratikleştirilmeden hakiki bir barış olabilir mi?'
Şiddet yoluyla sosyal sorunları çözmeye gidildiğinde ülkenin fakirleşmesinin devam edeceğini de anımsatan gazeteci yazar Altan, AKP'nin asıl amacı nedir? sorusunu, "AKP erken seçime gitmeyi, CHP'den oy almayı ve MHP'nin milliyetçi oylarından yararlanarak seçimi kazanıp başkanlığın yolunu açmayı hedefliyor" diye cevapladı.
'Seni başkan yaptırtmayacağız' dediğimiz an o oyun bitti'
"Türkiye demokratikleştirilmeden, hakiki bir barış olabilir mi?" sorusuyla yorumlarına devam eden Altan, şöyle konuştu: "Ben bunu kendi yazılarımda da bin kere yazdım. Bu bir siyasi oyundu. Barış görüntüsü altında seçim kampanyası hedefi vardı. Ama 'seni başkan yaptırtmayacağız' dediğimiz an o oyun bitti. Şimdi tersi olan şiddet yayılıyor. Şiddet üstünden başkanlığa gidiş projesi. Ama eğer barış müzakereleri yapıyoruz denerek, başkanlık kazanılsaydı, bugünkü tablodan farklı bir tablo olmayacaktı."
'Çocukların ölmesi siyasi oburluğun umurunda değil'
Roboski katliamı aydınlatılmadan Cizre, Sur gibi pek çok katliamın aydınlatmayacağını ifade eden Altan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Roboski'nin üstünün kapatılmasının ardından ve barış kelimesinin ortaya attıktan sonra en karanlık yasalar çıkarıldı. Demokrasinin mevcut halinin kezzaplandığı bir dönemde zaten barış olmaz. Bu bir oyundu. Orada başkanlık elde edilseydi, yeniden bugünkü tabloya yönelik şiddet söz konusu olacaktı. Orada beklenen, hedeflenen iç siyasete yönelik kurnazlık. O kurnazlık görüntü, barış adaleti altında yürümedi. Şimdi büyük bir korku ve şiddetle, yeniden başkanlığa yönelerek seçimi kazanmayı hedefliyor. Çocuklarımız ölüyor. Tüm Türkiye perişan oluyor. Ama görülmemiş siyasi oburluğun umurunda değil."
'Beni benden biri de yönetebilir'
Altan, Kürtlerin özyönetim taleplerine ilişkin de şu yorumu yaptı: "Benim derdim kimin yöneteceği değil, nasıl yöneteceği. Siyaset yönetme kavgasıdır. Ben nasıl yönetildiğinin peşindeyim. Yani beni benden biri yönetsin umurumda değil. Beni yeryüzü düzeyinde bir anlayış yönetsin. Yönetme kavgasına girdiğiniz vakit yönetilenler, otlar gibi ezilir hale geliyorlar. Burada yönetme ihtirası, kavgası siyasetin özünü oluşturuyor. Halbuki 21. yüzyılda çağın bizden talebi, insanı nasıl yöneteceğinin ifadesidir."
'Türkiye 17-25 Aralıktan sonra öldü'
Devletin vergileri denetlemediği an vasfını yitirdiğini sözlerine ekleyen Altan, Sayıştay'a görevlerini hatırlattı: "Şimdi Sayıştay yürümez, işlemez hale geldi. Demokrasi, halkın verdiği vergiyi, nereye harcandığını yine halk tarafından, meclis adına değerlendirmesi demektir. Burası vergi alanı ama vergi alanında devlet yok ve vergi veren vatandaş yok, toplanan kısmi verginin de nasıl harcandığını kimse bilemiyor. Cumhurbaşkanı cezai olarak, hukuken sorumsuz ama öteki yandan vergileri istediği gibi kullanıyor. Buranın çivisi çıkmış vaziyette. Türkiye 17-25 Aralık'tan sonra öldü. Tekrar yaşayacak mı, dirilecek mi şüpheli."
'Barış 'oyunu' çıtaları yükseltti'
Demokrasinin işlevsizliğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her defasında Anayasayı ihlal ettiğine işaret eden Altan, "Türkiye İsviçre değil" diyerek, hukuk devleti olma vasfını da kaybettiğini söyledi. Kürdistan'da savaşın bitmesinin Türkiye'nin demokratikleşmesiyle mümkün olduğunu da savunan Altan, "Barış oyununu oynuyorlardı, çıta çok yükseldi. Umutlar çok arttı. Aslında hepsi bir oyundu. Ve şimdi ölümlerle bunun faturasını ödeniyor. Barış, Türkiye devletinin niteliğini demokratikleşmesi, değişmesiyle mümkün. O noktaya gelmeden başka görüşmeler olursa çok iyi olur. İnsanlar, çocuklar ölmez. İster asker olsun ister militan olsun, baktığımızda hepsi yoksul ve Türkiye'nin çocukları. Şimdi bu neyin barışı? Amaç ne? Beraber yönetim mi? Cumhuriyetin yeniden ortak tesisi mi? Bunlar belli olmadan kaotik, karanlık içinde barış yapıyoruz" şeklinde değerlendirdi.
'Türkiye dönülmesi zor bir yerde'
Türkiye'nin içinde bulunduğu kaostan kurtulmasının zor olduğunu ve dış politikada da gittikçe zayıf ve güçsüz bir tablo çizildiğini ifade eden Altan, "Türkiye bir şekilde dönülmesi zor bir yerde. Bir kere önce medya baskısı var. Olup bitenden Türkiye haberdar olmuyor. Dünya konjonktürü içinde Kürt siyasetinde PYD öne çıkıyor. PKK ile PYD arasında çıkabilecek yeni bir tablonun bile analizini yapamıyor. Bir de milliyetçiliği o kadar yükseltiyorlar ki insanların öldüğünü unutuyor toplum" yorumunu yaptı.
'2016'nın sonu değişik bir Türkiye olacaktır'
Türkiye'yi nasıl bir süreç beklediği sorusunu da cevaplayan Altan, şu öngörüde bulundu: "Bir adamın kendi ihtirası için 80 milyona baskı yapabileceğini düşünmesi, sonuç alacağını düşünmesi, bir çıkmazdır. Türkiye bunu taşıyamaz. 2016'nın sonu değişik bir Türkiye olacaktır. Türkiye nasıl olsa düze çıkacak ama bunun faturası çok ağır olacak. Dilerim insanlarımız ölmeden düze çıkacak bir yol buluruz."