bu hafta iki akşamımı maçka parkı’ndaki adalet nöbetinde geçirdim, sabahları uyandığımda kafamın içinde izmir marşı çalıyor. kadir gecesi, iftardan önce kuran okundu, kürsüde pek dinlenmeyen konuşmalar yapılıyor, bunların bir kısmını “chp’den daha solda” olan arkadaşlar yapıyor. ama gezi benzetmeleri biraz abartılı olsa da, polis kontrolüyle girilen ve girişlerde akrep ve polis araçlarına rastlayabileceğiniz alana neşe ve öfke hâkim ki bu ikisinin, hele de bir araya geldiğinde nasıl etkili olduğunu siz de takdir edersiniz.
chp’nin geçmişte yapması gerekenler –örneğin dokunulmazlıkların kalkmasına itiraz- ve yapmaması gerekenler –örneğin yenikapı’da yer almak-, son derece haklı bir temele dayanan ve geniş kesimlerin taleplerini temsil eden adalet yürüyüşünün etkisini ve önemini azaltmıyor. bu önemi değerlendirirken “nihayet…” diye başlayan cümleler kuruyoruz. “nihayet kedi olalı fare tuttu”, “nihayet kitlesini sokağa çağırdı…”, “nihayet, bir chp milletvekili de tutuklanınca…” ama nihayetinde şunu görmek zorundayız; gözü kendi sağındaki oylarda olan chp’nin, böyle bir yürüyüşü hdp’li vekiller gözaltına alındığında yapmasını beklemek haklı ama gerçekçi değil, yürüyüşe destek olurken daha kapsamlı bir slogan kullanmanın da özel olarak farklı bir etki yaratacağından emin değilim. çünkü siyaseti hayatının merkezine koymayanların baktığı mesafeden bu türden farklar seçilemeyecek kadar flu görünüyor. ama şu açık bence; yürüyüşün edirne’ye varıp varmayacağını sadece kılıçdaroğlu ve chp üst yönetimi değil katılımcılar ve destekleyenler belirleyecek. bütün bunlardan bağımsız olarak, bu yürüyüşün “tek adam”ın alternatifi olarak sağdan biri yerine kılıçdaroğlu’nu güçlendirmesi ihtimalini bulunduğunu düşünüyorum.
diğer yandan, yaşadığımız rejim değişikliğini tek adam’la ya da bir başka deyişle siyasal yönetim biçimi ve siyasal baskıların boyutuyla sınırlamak çok eksik kalıyor. evet, bu değişim tek adam iktidarı ve artan siyasal baskıyla gerçekleşiyor ve gerçekleşecek ama özünde çok başka şeyler var; örneğin imam hatiplerin sayısının, mesleki eğitimle bağlantısız biçimde ve dini eğitimi yerleştirmek üzere artması, kıdem tazminatı ve hafta tatili gibi hakların kalkması, kanun hükmünde kararnamelerle kamuda iş güvenliğinin sıfırlanması, erkek şiddetinin, iş cinayetlerinin cezasız kalması, lgbti+’lere yönelik şiddetin neredeyse özendirilmesi, ülke toprağının yaşanacak bir vatan değil, satılacak bir arsa olarak değerlendirilmesi... bakın, kürt siyasetinden bahsetmiyorum çünkü o konuda eski rejimden belirleyici bir farkı yok yeni rejimin. ve bütün bunlara karşı ülkenin dört bir yanında, farklı alanlarda ilmek ilmek, göğüs göğüse bir mücadele sürüyor.
lafı uzatmayacağım, gidişatı az da olsa değiştirme ihtimali olan her şeye destek vermek gerekiyor bence de. nitekim kılıçdaroğlu’na ve chp’ye sitem etmeye en fazla hakkı bulunan hdp de desteğini ifade etti, hdp’liler maçka’yı ziyaret etti.
ama adalet yürüyüşü’ne gitmekten imtina etmediğimiz gibi, yüksel’de, petkim’de, onur yürüyüşü’nde ve aklımıza gelen her alanda da saf tutmadan bu rejim değişikliğine karşı direnemeyiz. çünkü tek adam, tek adamlar, adamlar gelir gider ama rejim kalır. ve eğer kılıçdaroğlu’nun gelmiş geçmiş bütün siyasal tercihlerini içimize sindirebiliyorsak, nuriye ve semih’in, bütün bir direniş boyunca bir an olsun gündeme getirmedikleri siyasal tercihlerini de sindirebilmeliyiz değil mi?