Hakikat yolunun yolcuları çoktan çıkmıştı yola, amaçları; hakikat yolunda yol almak ve menzile ulaşmaktı. Yolun yolcusuz kalmaması adına yola çıkmış, yürümüş olanlara yoldaş olmaktı asıl olan. Hakikat yolcuları bilirler ki, çıkılan yol zor ve dikenlidir. Çıkılan yolda bedel; çoğu zaman ipe çekilmek, işkence, ölüm, yanmak ve yakılmaktır. “Göğsüne yüreğinden başka muska takma”mışlar, aynı zamanda bilirler ki, bu yolda insanı Kâmil olmakta vardır. İnsanı Kâmil olma yolunda ortaya çıkan acılar, bedeller ve engeller amacın kutsallığı ile ilgili olduğunu öngörürler. “Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisi” olduğunu bilirler. Acı ve bedelleri de göğüsler ve bu temelde karşılarlar.
Öğretilmişi, alıştırılmışı değil, mükemmel olanı aramak, hakikat arayışı için yola çıkmanın rehberidir. Yola revan olanlar; dört kapı, kırk makamda hakikate ulaşmanın büyük arayıcısı olmanın anlamına varanlardır. Yola gönül vermiş olanlar, deneyimledikçe, Kâmili insan olmanın büyük farkı ve hazzını yaşarlar. Hakikat yolunda ilimle öğrenerek, iman etmek dört kapının birincisidir. İkinci kapı ise, hakikat yolunda mücadeleyi öngörür. İkinci kapıya varanlar; sevginin erdemli yolunun yolcusu olduğuna inanmıştır. Ümitsizliğe kapılmadan, haksızlıktan korkmadan, karşısında durmayı bilirler. Üçüncü kapıda sabırlı, hoşgörülü olmanın Arifliğine erişirler. Dördüncü kapıya varanlar; tüm insanları bir görmek ve hakikat yolunda birliğe yönelenlerdir. Mana’nın derinliğine vardıkça, tanrısal sırra varmanın büyük farkıdır, dördüncü kapı. Onlar, hakikatin bir ve bütünlüğünde varlık bulduğunun bilincindedirler.
Düş yolcuları, ütopyacı ve hakikatin eylemcisi
Bu arayışın içinde olarak yolu koyulanlar; yolda olmanın farkı ile biriktirerek öğrenme, öğrenerek biriktirmenin farkı ile tarihe not düşürmenin yolcularıydı. Düş yolcuları, ütopyacı ve aynı zamanda hakikatin eylemcisi olma yolunda yürüyorlardı. Helin Dersim (Murat) diğer bir adı ile Nurten Kılıçarslan ve Nalin Muş (Hanımşah Bağcı) bu yolculardan ikisiydi. Nisan ayında Türk devletinin soykırım saldırılarının bir parçası olarak gerçekleştirdiği hava saldırısı sonucunda aramızdan ayrıldılar. Hakikat yolcuları, hakikat yolunda sonsuzluğa yol aldılar. Her bir yoldaşı kendi farkı ve rengi ile yazmak, bu yoldaşların doğru yoldaşı olmanın gereğidir.
Bu manada en büyük düş yolcusu olmanın farkı, ama aynı zamanda hakikatin eylemcisi olarak Helin Dersim vardı ve var olmaya devam edecektir. 1999 yılının o kaoslu, krizli ve komplocu dönemlerinde düşmüştü yola. Yol revan olduğunda, yolcu da geç kalmadan düşmeliydi yola, söyleyecek sözü ve ortaya koyacak eylemi olacaktı. Bundandı geç kalmak, yetişememek ve bu kaderin değişmesinde etkide bulunamamak; çoğu zaman bu coğrafyanın kötü “kaderi” olarak ortaya çıkmıştı ama artık aşılmak ve değişmek durumundaydı. Çoktandır yola çıkanlar bu kötü “kaderi” değiştirmek için yol alıyorlardı. Menzile doğru koşar adım giderlerken, Şair‘in dediği gibi ayaklarına batan dikenleri, aradıkları gülün habercisi olarak görmekteydiler. Ama bu kez kader olarak bu coğrafyaya dayatılan komplonun en büyüğü ve hainiydi. Sonuç alması halinde kader olarak kabul ettirilen durumu değiştirmek çok daha zor olacaktı. Helin Dersim yoldaş da tam bu Dem’de çıkmıştı yollara. Yolu, en büyük hakikat arayıcısı olan Rêber APO ile komplo sürecinde Şam’da kesişmişti. Kısa ama özlü bir bulaşmaydı ve yetmişti. Artık soluksuz olarak yürümeye hazırdı. Komploculara ve hakikat düşmanlarına karşı özgür kadın olma yolunda çok daha bilinçli ve örgütlü olarak var olacaktı.
Direngen, dirençli, direnişçi Helin
Ülke toprakları ile buluşması Helin Dersim’i Helin Gare haline getirmişti. Dersim’in asi, duygulu-hisli yanını, Kürdistan’ın yurtsever bütünlüğünde yeniden yaratıyordu. O zaman varmıştı hakikatin bütünlüğünün ayırdına. Dersim’in yurtsever özünün farkını şimdi çok daha derin anlıyordu. Dersim ile yeniden buluşmanın özüne; özgür, direngen, dirençli, direnişçi ve aynı zamanda sevgi ve duygulu Helin’i koyacaktı. Helin’i (Yuva) Dersim asi dağlarının en ulaşmazına kuracaktı. Helin’i kimsenin, neyarların elinin ulaşamayacağı güzelim Dersim dağlarında Sara yoldaştan yarım kalanları tamamlamak için konumlandıracaktı. Ne kadarda Sara arkadaş ile ortak yanları vardı. Sara arkadaş Avrupa’ya giderken; ayağım gitmiyor ve beni göndermeyin ve ben bu topraklardan ve yoldaşlardan ayrı olmak istemiyorum demişti. Helin yoldaşta görev gereği öz savunma konferansına katılmak için gittiğinde de benzer şeyler söylemişti. Yoldaşları da ona, senin sunacağın katkı ve biriktireceğin hikayeleri dinlemeyi dört gözle bekliyoruz demişlerdi. Çıkmıştı yola ve geri dönerken ve henüz kendisi ile buluşup, biriktirdiklerini dinleme şansı ve ayrıcalığına yaşamadan, ayrıldı aramızdan.
Dört kapı ve kırk makamın en büyük arayıcılarındandı. Biz hep masallarda öğrenirdik, tûrik’ine erdem, sevgi, güzellik, hoşgörü ve sabır koyup, darda ve ihtiyacı olana dağıtanları. Sonrasında Helin yoldaşta bunun canlı halini yaşadık, gördük ve bunun farkını yaşadık. Dervişçe, bütün kötülüklerden ve güncelin çıkarcı zihniyet ve ruhundan arındırmış, aslında hiç bunlara bulaşmamış haliydi. Medeniyetin kirli yanı bulaşmamış, kadının ve Dersim’in duygusunu, hissiyatını ve sevgisini katık yapıp, koymuştu tûrik’ine, her gördüğüne bu erdemi tattırarak, yol alıyordu. Bu tada varanlar, Helin yoldaşın yol arkadaşlığında derin ve unutulmaz paylaşımların ayrıcalığını yaşıyorlardı.
Bir yoldaşı, “Helin yoldaş bu çağın kadını değildi” diyordu. Sanki O, mitolojik öykülerde, ya da tarih sayfalarının satır aralarında saklı olan öz ve hakikatiyle kadın gerçeğinin bu güne taşınmış haliydi. Ama belki de tam da bu zamanların güzelleştiricisi ve iyileştiricisiydi. Yaşanması zor dönemlerde, bu zorlukları ve acıları göğüslemenin, mücadele etmenin doğru hali olarak ihtiyacımız olandı. Bir yanımız, bu kötücül zamanların kadını değildi derken, diğer yanımız Onun bu dünyada ruhumuza, yüreğimize ve zihniyetimize hakiki bir dokunuş olduğunu gösteriyordu.
Helin yoldaşın tûrik’ınde(bohça) tüm zamanlara dair anılar ve hikayeler boldu. Her doğada, her çiçekte, her dağda, her kanide bu dağların güzelliğini görür, yaratıcılığını bulur ve güzellikleri yüreğinin güzelliğiyle yoldaşlarına taşırdı. Tarihin sayfalarına hiç silinmesin diye hikayeleştirirdi. Güncel ile tarihi en iyi bağını kurar ve buluştururdu. Her yoldaşında yazılması gereken bir yan bulurdu. Özellikle eski arkadaşlar, Helin arkadaşın deyimi ile “tarihtiler” ve mutlaka bu tarihin kayıt altına alınması ve yazılması gerekenlerdi. Çokça yazdı, aradı, buldu, inceledi, yorumladı ve yazıya döktü. En büyük diyalogcu ve paylaşımcıydı.
Geleceğe dönük düşler, hayaller kurarken, iş bölümü yapmıştık. Dersim özerk olarak, kendi geleceğini oluşturur ve yapılandırırken; Helin yoldaş en organik-doğal olanı kendi eli ile nakış nakış işleyecekti. O, öncülük edecek, yol gösterecek ve biz de takip edecektik. Bu iş bölümü onun ince-duygu, doğacı ruhuyla, güzelliğiyle ve yaratıcılığıyla, en güzelini yaratacak ve ortaya çıkaracaktı.
En zorlu anlarda biz yoldaşlarına bilge kadın annesinin soğanı, biberi yufka ekmeğe sarıp nasıl kendisine yedirdiğini anlatırken aslında yaşamın bir hakikatine dikkat çekiyordu. Ama her şeyden önemlisi hakikat yolunda emeğin, sevginin, anlamın gücünü ifade etmeye çalışıyordu. İşte tam da Helin yoldaşın nasıl bir hakikat arayışçısı olduğunu anlatan duruşunun özünde tarihin bilgelikleri, şehitlere bağlılığın anlam yüklü dünyası, yoldaşlarına duyduğu sevginin yüceliği ve önderliğe bir kadın yoldaş olarak yoldaşın yoldaşı olma sözü vardı. Bu sözle yaşadı, bu sözle yol aldı, bu sözle kendini var etti. En son yıldızlar ülkesine giderken yoldaşça, dervişçe, abdalca ve militanca yaşayarak, yaşama anlam katan erdemi sevgiyi, saygıyı, emeği ve umudu ekdi biz yoldaşlarının bir kez daha yüreğine. (Politika)