Cumhuriyet tarihinin katliamlarından 1938 Dersim soykırımı ile başlayan silsile, 1994’te köy yakmalar ile devam etti. Köy yakmaların başlaması ile birlikte bölgede göçün önü de açıldı. Dersim merkeze bağlı Vartinik (Güleç) köyü Mirik mezrasının yanı sıra, Ovacık ve Hozat’a bağlı onlarca köy de yakıldı. Bu köylerin yakılması sonucunda 70 binden fazla insan yerinden edildi.
Yönetmen Devrim Tekinoğlu da, 1994’te Dersim’de yaşanan göç ettirme politikası ve o dönem yaşananları belgeselleştirdi. Tekinoğlu, “Bin Dokuz Yüz Doksan Dört” adını verdiği belgesel filminin çekimlerine 2012 yılında başladı. Çekimleri Dersim'de yapılan belgeselde, dönemin tanıkları yaşadıklarını anlatıyor. Büyük çabalar ve uzun bir uğraş sonucu çekilen belgeselin 27 Temmuz’da Dersim'in Ovacık ilçesinde seyirci ile buluşması bekleniyor.
‘1938’İN TAMAMLAYICISI 1994’
1994’ün 38’in tamamlayıcısı olduğunu söyleyen Tekinoğlu'na göre, 1938’de insanlar fizikken öldürülürken, 1994’te ise kültürel olarak yok etme gerçekleşti. Tekinoğlu, "Bu durum da fiziki yok etmeyi tamamlıyor. Fiziki imhanın gerisinde kalan ve orada yeniden yaşamını sürdüren insanların bu defa da toprağından koparılarak, yerinden yurdundan edilerek kültürel olarak imhası hedeflenmiştir. Bu kültürel imha Dersim’de büyük oranda da başarılmıştı” dedi. Belgeselinde, 1994 köy yakma ve boşaltmalarını anlatan Tekinoğlu, “1994’ün gerekçesi, dağlardaki silahlı örgütlere lojistik desteği kesmektir. Diğer bir gerekçe ise son derece dağınık olan köylerin bir araya getirilerek toplanması. Yani, köy kentler yaratmak, toplu köyler yaratmaktı. Benim en önemli gördüğüm yön de şudur; kendine yeten ekonomi ile yaşayan, kendi doğasında kendi inancı ve dili ile yaşayan insanları yerinden yurdundan etmek, bunları tekleştirmek. Bağımsız dilden, pazara bağlı olmayan bir dilden, pazarla ilişkisi olmayan bir ekonomiden, pazarla ilişkisi olmayan bir inançtan uzaklaştırıp merkezi yerde belirlenmiş bir inanca yöneltmek, dilinden uzaklaştırmak, başka bir dil ile ilişkisini geliştirmek, dolayısıyla kişiyi bizim sürekli söylediğimiz tabiri ile insansızlaştırmak olmuştur" diye konuştu.
‘TANIK, YAŞAYAN KADAR ACIYI HİSSEDEMEZ’
Dersim’de boşaltılmış her köyde bir ya da iki evin olduğunu söyleyen Tekinoğlu, “Bu evlere de çok büyük bir mücadele ile gidebilmiş durumdalar. Baraka demek daha doğru olur. Oralarda tam bir ev yapamıyorlar. Çünkü ‘evi yaparsak yeniden yıkılır, yeniden yakarlar’ psikolojisi var. Bu da yerleşik bir ev yapmayı engelliyor. Çektiğimiz belgeselde de bu yönlü beyanlar var. İnsanlar ev yaparlarsa yeniden yıkılır, yakılır korkusuyla yaşıyorlar” dedi. Kendisi de Dersimli olan Tekinoğlu, dönemi yaşamadığını; ancak tanık olduğunu kaydederek, “Bence hiçbir olay, o olayı yaşayanın hissettiği gibi değildir. İzleyen gören ile yaşayan arasında her zaman çok büyük bir fark vardır. Belgeseli çekerken ilçeden izleyen biri olarak o dönem yaşanan acının derinliğine vakıf olmadığımı gördüm" dedi.
BELGESELDE KADINLAR AĞIRLIKTA
Belgeselinde kadınlara ağırlık veren Tekinoğlu, bunun nedenini ise, “Kadınların öykülenmeyi ve detaylandırmayı daha iyi yaptıklarını fark ettim. Onun için kadınları ağırlıkta tercih ettim” sözleri ile anlattı. Belgeselinde Kirmanckî ve Türkçe yaptığı görüşmelere yer veren Tekinoğlu, kadınların ağırlıkta anadilleri olan Kirmancki’yi, erkeklerin ise Türkçe’yi tercih ettiğini söyledi.
'ZORLUKLARLA KARŞILAŞTIM'
Tekinoğlu, çözüm sürecinden sonra bazı ayrıntıları çekmek için gittiği Dersim’de kimi zorluklarla karşılaştığını ifade etti. Belgeselin, sonbahardan itibaren büyükşehirlerde, bölgede ve Avrupa'da gösteriminin olacağını dile getiren Tekinoğlu, "Belgeseli, ilişki kurabildiğim küçük sinema salonları veya değişik yerlerde göstermeye çalışacağız. Avrupa'da gösterim yerleri büyük oranda netleşti; ama Türkiye ve bölgede bir netleşme söz konusu değil” dedi.
Tekinoğlu, filmini bir bütün olarak, “1994 soykırımı, tamamlayıcısı özelliğine sahip bir etnosittir" sözleriyle tanımladı.