Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Recep Erdoğan nereye? / Ahmet Kahraman

Recep Erdoğan nereye? / Ahmet Kahraman

06 Haziran 2017, 10:18

"Recep Erdoğan, askeri rejimlerde eşine, benzerine rastlanmayan şekliyle hem parti başkanı, hem Cumhurbaşkanı, hem de hükümetin başıdır. Orduların Başkomutanı ve savcıları, yargıçları atayıp denetleyen kulu göreve getiren kişi olarak, Türk adaletinin de başıdır."

Çağdaş devlet, birbirinden bağımsız kurumların, hiç bir yan etki, herhangi bir müdahale olmadan, evrensel hukuk temeline dayalı ve yerel yasalar çerçevesinde işleyip iş, işlev görmesidir.

Çağın anlaşılır tanımıyla devlet, hukuka dayalı bağımsız kurumlar topluluğudur. Bir devletin temeli ve işleyişi hukuka dayalı değilse eğer, adı ne olursa olsun o yapı, bir çete, vurgu ile söylersek diktatörlüktür.

Oysa, Türk devleti oldum olası, bir türlü hukuk zeminine oturamadı. Hukuka dayalı olmayı, adeta vatan hainliği saydılar. Çünkü, iktidar tahterevalisinde yükselen herkes, kendini vatan olarak görüyordu. Dolayısıyla, günün egemeni çıkarına aykırılık, vatana ihanetti.

Askeri darbe dönemleri, hukuksuzluğun arşa yükseldiği süreçlerdi.

Seçimle gelenler, bir süre sonra vaadlerini unutup Faşizan temele bağdaş kuruyorlardı, ama topyekün çetecilik bugünkü gibi değildi.

Bugün, "ileri demokrasi" sloganlı AKP’nin başı tek adamdır. Devran, dönem ise askeri darbecileri aratmaktadır.  

Recep Erdoğan, askeri rejimlerde eşine, benzerine rastlanmayan şekliyle hem parti başkanı, hem Cumhurbaşkanı, hem de hükümetin başıdır. Orduların Başkomutanı ve savcıları, yargıçları atayıp denetleyen kulu göreve getiren kişi olarak, Türk adaletinin de başıdır.

Erdoğan devlet, devlet Erdoğan’dır. İhtilalle devrilen Fransa Kralı 16. Luis’nin "devlet benim" söylemini kişiliğinde toplayandır, o.

Ağzından çıkan kanun, görüşleri hukuktur.

Görüşlerine karşı çıkan, onu sevmediğine kuşkulanılan herkes ve bütün görüşler vatan haini, dolayısıyla susturulması gereken düşmandır.

İnsanların işi, mesleği, uğraşı baştan başa bütün hayatı, iki dudağı arasından çıkan söze ilmiklidir. Binler, onbinler liste halinde bir arada işinden, mesleğinden edilmekte, hukuk diye diye gasba çıkılıp malları, mülklerine el konulmaktadır.

Nereye gidiyor, ne yapmak istiyor Recep bilinmiyor. Aklı, mantığı yerinde mi o da meçhul…

Tek bilinen, "tekliğe" sarılmış "tek lider" Faşizminde, hayatların çıra gibi yanması, geride biriken kül yığınlarına da demokrasi denmesidir.

Fakat, kabul etmek gerekir ki, Türk devleti El Kaide, IŞİD demokrasisi cennetidir. Müslüman Kardeşlerin sloganları da AKP tüzüğü olarak yazılıdır.

El Kaide, IŞİD ve Müslüman Kardeşler törensellikle insan kesiyor, yasaklar uyguluyordu. Türk devletinde ise polis cinayet işleme özgürlüğüne sahipti.

Ev baskınlarında, önce çocuklar katlediliyor, "terör örgütünün başı silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir" hükmü arkadan geliyordu. Kürdistan’daki katliamlarda ise, "ben devletim" diyenlerin açıklama yapmaya zaten zamanları yoktu.

Polis raporları, mahkeme kararlarına Türk adaletinin tescillisi olarak geçiyordu.

Kürdistan bölge bölge ev hapsine çarpıldıktan sonra "inlerine girdik" zafer naraları atılmakta, ertesi hafta aynı yöre yeni baştan tanka, topa, uçak füzelerine tutulmaktadır.

Böylesine şaşkın, şaşkaloz ruh halinin gezindiği bir yerde Recep, AKP genel başkanıdır. Cumhurbaşkanı, hükümetin, yargının başı, ordunun başkomutanı, polisin doğal komiseri, ama ne yapmak, hangi menzile varmak istediği ve daha nereye varmak istediği kimse tarafından bilinmemektedir.

Ama para, pul, arazi alışverişiyle bütünleştiği Ortadoğu çember, bir kasnağını daha çatlattı. Suudiler ve hempalarıyla, kardeş Katar, bir anda savaşın kıyısında karşılıklı restleşen düşman olarak, kasnaktan fırladılar.

Suudi Krallığı, Katar emirliğini El Kaide, IŞİD ve Müslüman Kardeşlerle işbirliği nedeniyle, terörist ilan etmiş, savaş ilanı anlamında ilişkisini de kesmişti.

Recep ne yapsındı şimdi? Nereye yaslanacak, kime dayanacak, sonu ne olacaktı?

Hiç bir şey bilinmiyor. Bilinen tek şey Recep’in saraylarında yaşanan şaşkınlıktı.

Çünkü, Recep’in bir eli Katar Emiri, öteki elide Suudi Kralının elindeydi. Emirle öpüşüp koklaşıyor, sonra Riyad’a koşup Kralın elini tutuyor, onlardan aldığı borç dolara karşılık araziler, mülkler tahsis ediyordu.

Ayrıca ikisi de Bilal’i ayrı ayrı takdir ediyor, vakfına bağışlar yapıyordu.

Halta bakın siz, şimdi Kralla emir arasında silah patlarsa ne yapacaktı Recep?

Emir’le ortaklaşa dalmıştı Suriye’ye. Para emirden silahlar ondan.

Emir’in bağlı olduğu Müslüman Kardeşlerin görüşleri de, AKP’nin tüzüğündeydi, iyi mi?

Ayrıca Emir o kadar yakın dosttu ki, Erdoğan 15 Temmuz 2016 darbesinde güvenini kaybettiği orduya karşı canını korumak için, koruma birliği istemiş, o da 150 kişilik küçük bir ordu göndermişti.

Daha ötesi, Katar’da bekçilik göreviyle bir tugay asker bulunduruyordu, Recep. Suudilerle de İslam ordusu anlaşması vardı.

İyi de şimdi savaş patlak verirse, hangi tarafta yer alacaktı? Birini bırakıp ötekine sarılsa, Türk ekonomisini ayakta tutan "kaynağı meçhul dolar"ın yarısı nereden gelecekti?

Görülüp anlaşıldığı gibi vakitsiz ve yersiz yere Körfezde başlayan çalkantı, Recep’i vurmuştu. Şaşkınlık bu ya, Recep nereye, o belli değildi…

Üstelik yatırım yapıp, işaretini "AKP rabiası" yaptığı Müslüman Kardeşler de artık, Suudilerin terörist listesindeydi? Ucu, Recep’e mi dokunuyordu, ne!...

Politika

Bu haber 521 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..