Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor!

Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor!

04 Haziran 2017, 22:05

ABD'de tutuklu bulunan AKP'nin 'hayırsever' iş adamı Rıza Zarrab'ın samimi itiraflarda bulunması ve davanın kendi mecrasında yürüyecek olması ihtimalı, Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor.

ABD'de tutuklu bulunan AKP'nin 'hayırsever' iş adamı Rıza Zarrab'ın samimi itiraflarda bulunması ve davanın kendi mecrasında yürüyecek olması ihtimalı, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor. Bunun gerçekleşmemesi için bütün imkanlar seferber edilmiş durumda.

Türk Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın bir yılı aşkın süredir açıkça endişelendiren ve ABD ile görüşmelerdeki önemli gündem maddelerinin başında gelen bir konu da AKP’nin uluslararası rüşvet çarkındaki ortağı olan Rıza Zarrab ve ABD’de görülen davası. Zarrab davasının Erdoğan’ı kurtaracak şekilde sonlandırılmasına yönelik sürdürülen çalışmaların, sonuç verip vermeyeceği merak ediliyor. İşte başından itibaren, önemli dönüm noktalarıyla Rıza Zarrab davası ve Türk Cumhurbaşkanı ile hükümetini endişelendirmesinin nedenleri.

Mart 2016’da gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) FBI ajanlarınca gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Rıza Zarrab’ın mahkemesi, son olarak Ekim 2017’ye ertelenmişti. Ancak tutuklanması ile bu erteleme arasında geçen süreçte AKP hükümetinin birçok kez devreye girmeye çalıştığı, pazarlıklar yürüttüğü ve hatta birçok siyasi tavizi vermeye açık olduğu dahi iddia edilmişti.

TÜRKİYE'NİN SARRAF'I OLDU

İran’ın Tebriz kentinde doğan ve Azeri olduğu bilinen Zarrab, ailesiyle Dubai’de yaşadığı dönemlerde Türkiye’ye de yöneldi. Türkiye’de ilk olarak müzik piyasasına girdiği bilinen Zarrab, Türkiye vatandaşlığını aldıktan sonra ismini Rıza Sarraf olarak değiştirdi.

Türkiye’de şarkı sözü yazarlığından altın piyasasına giriş yapan Zarrab, bu alanda faaliyet gösteren Royal Holding’in alt kolu olan Durak Döviz adlı büroyla faaliyet gösterdi. Ancak 2011 yılında Türk şarkıcı olan eşi Ebru Gündeş’in şoförünün altın kaçakçılığı suçlamasıyla yakalanması ardından bu şirketin yerine Safir Altın Ticaret Limited adlı bir şirketle faaliyetlerine devam etti.

YAPTIRIMLARI DELMEK AMACIYLA

Safir Altın, kurulduğu ikinci yıl Türkiye’nin altın ihracatının yarısına yakınını yaptı. Zarrab, Türkiye-AKP ve İran arasındaki rolünü de bu tür şirketleri aracılığıyla oynadı. Uluslararası yaptırımlar nedeniyle Türkiye’nin İran’dan ithaal ettiği petrol ve doğalgaza karşılık normal yollarla ödeme yapması mümkün değildi. Bunu aşmak için Türkiye’deki Halkbank’ın İran’da açılan hesaplarına dolambaçlı yollarla altın aktarılması ve bu sayede borçların ödenmesi gerekirdi.

Uluslararası piyasalardan temin edilen altın Türkiye’ye, oradan da İran’a taşındı. Bu amaçla kurulan paravan şirketler, Reza Zarrab’ın şirketlerinin örneğinde olduğu gibi Türkiye’de olduğundan, Türkiye 2010 yılından sonra İran’a 8 milyar dolar altın ihraç ettii. ABD yönetimi, bu tür transferleri önlemek için de Temmuz 2013’te İran’a yönelik altın ihracatını da yasak kapsamına aldı.

AKP İLE KURULAN RÜŞVET ÇARKI

Zarrab’ın altın başta olmak üzere İran’la ticari ilişkilerde aracılık yaparken AKP’li önemli isimlerle bir rüşvet çarkı kurduğu anlaşıldı. Buna göre; İran’a yapılacak ihracatın binde 3-4 civarında kısmı dönemin AKP’li Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a, daha az bir miktarı ise Halkbank Genel Müdür Süleyman Aslan’a rüşvet olarak verilirdi. Çağlayan’ın sadece Gana’dan Türkiye’ye 1,5 ton altın sokmak için girişimlerde bulunduğu ve adli soruşturmaları engellemeye çalıştığı iddia edildi.

Zarrab’ın AKP’li diğer bakanlar Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar ile de ilişkileri olduğu 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmaları adıyla bilinen operasyonlar sonrasında açığa çıktı. Bu bakanlardan Güler’in, İçişleri Bakanı olarak Zarrab’la çalışan ve yakalanan bireylerin serbest bırakılması, yakınlarına ‘istisnai yollardan’ vatandaşlık hakkı verilmesi, hakkında soruşturma olup olmadığını takip etmek ve medyada olası haberleri engellemek gibi bir rolünün olduğu anlaşıldı.

Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın da imar alanındaki projelere usulsüz bir biçimde izin vermek, usulsüzlükleri gizlemek ve bu tür işlerdeki ortaklıklarda aracılık yapmak gibi bir rolü vardı.

GÜLENCİLER ELİYLE OLUNCA KAPATILDI

Bu AKP’li bakanların çocukları üzerinden de yürüttüğü rüşvet ve yolsuzluk tezgahının bir dönem hükümetin ortağı gibi davranan Fethullah Gülen Grubu'na bağlı polis ve yargı mensuplarınca takip edilmesi olayların seyrini değiştirdi. AKP ve Erdoğan’ın bu soruşturmaları ‘darbe’ diye nitelendirmesi sonrasında polis ve yargıda yaptıkları tasfiyelerle davalar kapatıldı. 17 Aralık 2013’te gözaltına Reza Zarrab ve bakan çocuklarının yanı sıra Halkbank ve diğer şirketlerin sahip ve üyeleri de 2014 başlarında serbest bırakıldı.

ZENCANİ’NİN DE ORTAĞI

Zarrab’ın dikkat çeken bir diğer yönü ise babası aracılığıyla 2013 yılına kadar İran’da cumhurbaşkanlığı yapan muhafazakar Mahmud Ahmedinecad’la bağlantılı olduğu iddiaları. Yine Ahmedinecad döneminde İran devletini 2,8 milyar dolandırdığı iddiasıyla Aralık 2013’te tutuklanan Babek Zencani’nin de ortağıydı. Babek Zencani’nin Ahmedinecad’ın yerine seçilen Hasan Ruhani’nin göreve başlamasından sonra yargılanması ve idama çarptırıldığı bir başka gerçek.

BİRDENBİRE ABD’YE GİTMESİ

AKP’nin ve Erdoğan’ın içerde devleti kontrol etmesi sayesinde başından savabildiği uluslararası yolsuzluk ve rüşvet çarkı, ilginç bir şekilde Reza Zarrab’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) gitmesiyle yeniden gündeme geldi. Üstelik bu kez de Erdoğan’ın öyle kolay kolay Türkiye’deki yöntemlerle kurtulmayı başaramayacağı bir hal aldı.

İran asıllı Türkiye vatandaşı Reza Zarrab, 19 Mart 2016'da gittiği ABD’nin Miami kentinde yakalandı ve hakkındaki ‘ABD'yi dolandırmak, bankacılık sahtekârlığı ve kara para aklama’ suçlamaları nedeniyle tutuklandı. New York Güney Bölgesi Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Zarrab'ın iki İran vatandaşıyla birlikte, ABD'nin İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarını yasadışı yöntemlerle bypass ettiği ve bu sayede şirketleri adına milyonlarca doları bulan mali işlem yaptığı belirtildi.

Reza Zarrab’ın suç ortağı olarak görülen Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla da bu yılın Mart ayında gittiği ABD’de tutuklandı.

ZARRAB’A YÖNELİK SUÇLAMALAR NELER?

İddianameyi, bu yılın Mart ayında Türkiye’yle yapılan bazı görüşmelerden sonra görevden alındığı iddia edilen New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara hazırladı.

Suçlamalar temel olarak, 34 yaşındaki İran ve Türkiye vatandaşı Reza Zerrab’ın yanı sıra çalışanlarından 29 yaşındaki İran vatandaşı Camelia Jamshidy ve İran merkezli para transferi şirketi Mellat Exchange'in üst düzey yöneticisi 65 yaşındaki İran vatandaşı Hossein Najafzadeh’i kapsıyor.

2010 yılından 2015 yılına kadar olan dönemi kapsayan iddianameye göre Zarrab ve diğer sanıklar, Türkiye ve Suudi Arabistan'daki şirketleri aracılığıyla ABD yaptırımlarına takılmadan işlem yapmak için İranlı bireylere ve aralarında Türkiye'de de şubesi bulunan İran sermayeli Bank Mellat, Mellat Exchange gibi şirketlerin de olduğu birçok şirkete ‘destek’ oldu.

İddianameye göre; Reza Zarrab, Türkiye’deki Royal Holding A.Ş ve Durak Döviz Exchange ile Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Al Nafees Exchange şirketleri gibi birçok şirketin sahibi. 

İddianamede, bu şirketlerin yanı sıra Türkiye'de Asi Kıymetli Madenler Turizm Otomotiv ve ECB Kuyumculuk İç ve Dış Sanayi Ticaret Limited Şirketi'nin de İran’a yönelik yaptırımlara rağmen işlem gerçekleştirdiği ve bu sayede ABD bankalarından veya denetim mekanizmalarından gizlenildiği belirtiliyor.

New York Güney Bölgesi Başsavcılığı’nın iddianamesinde adı verilmese de bazı bireylerin Zarrab, Jamshidy ve Najafzadeh’le yaptıkları e-mail yazışmalarına da değiniliyor. Bu yazışmalarda, bazı Ortadoğu ülkelerine İran şirketleri adına para transferlerinin yapıldığı, kimisinde ise söz konusu aynı transferlerin sanki başka şirketler için yapıldığı gösteriliyor. Batılı ülkelere yapılan transferlerde bu tür gizleme yöntemleri sayesinde Amerikan bankalarının da kandırıldığı ve transferlerin bu bankalar üzerinden yapıldığı iddia ediliyor.

Yine Zarrab’ın Türkiye’deki Asi Kıymetli Madenler Turizm Otomotiv adlı şirketi aracılığıyla Çin’deki bir bankaya İranlı Mellat Exchange şirketi adına transfer yapıldığı anlaşılıyor.

Burada sadece bazı detayları verilen iddianamede Zarrab ve beraberinde gözaltına alınan diğer iki kişi için ABD’yi dolandırmaktan 5 yıl, ABD’nin İran yaptırımlarını ihlal etmekten 20 yıl, bankacılık sahtekarlığından 30 yıl ve kara para aklamaktan 20 yıl olmak üzere toplam 75’er yıl hapis cezası isteniyor. Bu cezaların mahkemenin vereceği karar henüz bilinmese de en az 60 yıl olacağı yorumları yapılıyor.

ERDOĞAN’I KORKUTAN SÜREÇ BAŞLADI

Reza Zarrab davasını Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP çevresi için ‘hayati’ önemde kılan ise Zarrab’ın Türk iktidarıyla olan yakın ilişkileri ve bu ilişkilerin daha önce iddianamelerle açığa çıkması; ABD’deki iddianamede daha önce Türkiye’deki soruşturmalarda kayıt altına alınmış olan birçok iddianın da yer alması.

AKP hükümeti ve Erdoğan’ın ilk başlarda Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanmasına ve hakkındaki davaya yönelik pek telaş etmiyormuş gibi davrandıkları görülse de daha sonraki aylarda ortaya çıkan bilgiler ışığında bunun öyle olmadığı anlaşıldı. Erdoğan’ın ve AKP’sinin telaşı, hakkındaki iddialara rağmen ‘yılın iş adamı’ ödülü verecek kadar göğe çıkardıkları bu şahsın Türkiye’de iktidarla kurduğu uluslararası rüşvet çarkına ilişkin konuşması ihtimali. Zarrab konuşmasa bile davanın ilerlemesiyle birlikte AKP’nin korktuğu gerçeklerin açığa çıkacak olması Erdoğan’ı endişelendiriyor.

New York’da başsavcı Preet Bharara’nın Mayıs 2016'da mahkemeye sunduğu gerekçe dosyasında da eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, kardeşi Mehmet Şenol Çağlayan, eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın da isimleri yer aldı. Savcılık, belgelerini sunduğu gerekçe dosyasında Zarrab'ın eski bakanlara rüşvet verdiğini iddia etti.

ZARRAB ‘BAĞIŞI’ İTİRAF ETTİ

Reza Zarrab’ın Mayıs 2016’da New York’daki mahkemeye sunduğu bir kefalet başvurusunda Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın kurucusu olduğu Toplumsal Gelişim Merkezi Eğitim ve Sosyal Dayanışma Derneği'ne (TOGEM-DER) ‘bağışta bulunduğunu’ açıklaması işleri karıştırdı. Zarrab’ın suçlamaları reddetmek yerine ‘Türkiye’deki üst düzey bağlantılarından söz etmesi dikkat çekti.

Zarrab'ın Türkiye'de saygın ve hayırsever bir işadamı olduğu anlatılan 22 sayfalık dilekçesinde TOGEM-DER'e, 2013 yılında 850 bin, 2014 yılında 1.5 milyon, 2016 yılında da 2 milyon 3 yüz bin ABD doları bağışta bulunduğu belirtildi. Yapılan bağışların belgeleri ile kefalet dilekçesinde sunulmasına karşın, Emine Erdoğan’ın derneğinin internet sitesinde yer alan 'Hayırseverlerimiz' listesinde Reza Zarrab'ın adı yok

Bu da, AKP’nin zorla üstünü kapattığı yolsuzluk dosyalarının detaylarının ABD’de olduğunu gösteriyor.

ERDOĞAN’IN UYKULARINI KAÇIRACAK 

Bu durum Amerikan ve diğer önemli Batılı medya organlarında da sıkça işlendi. Zarrab’ın tutuklanmasının hemen ardından Independent gazetesinde yer alan bir haberde, "Tutuklama kararı, Erdoğan'ın yakın çevresine kadar ulaşan ve kurduğu partinin itibarını sorgulatan yolsuzluk suçlamalarını tekrar gündeme getirdi" denildi. Barack Obama yönetimi ile AKP’nin Türkiye’si arasında ‘zaten gergin olan’ ilişkilerin daha da ‘aşağı çekilebileceği’ savunulan Independent haberinde, "Türkiye'deki organize suç şebekeleri üzerine bir kitabı bulunan ABD'li akademisyen Ryan Gingeras, soruşturmayı yürüten savcı Bharara'nın davanın siyasi etkilerinin bilincinde olduğunu söylüyor. Gingeras, 'Sadece tutuklu yargılama kararı bile Ankara ve Washington arasındaki gerginliği tırmandıracaktır' diyor” ifadelerine yer verildi.

KAPSAMI DAR OLMAYACAK

Independent’in o dönemde görüşünü paylaştığı İran yaptırımları konusundaki uzman Nigel Kushner’in de ‘soruşturmayı yürüten ekibin olabilecek en geniş ilişki ağına ulaşmak için uğraşacağı’ yönündeki ifadeleri dikkat çekti. Gazetede, Erdoğan’ı korkutan gerçek şu sözlerle paylaşıldı: "Kushner, 'Bu tür davalarda bir ya da iki kişi ceza indirimi alabilmek için itirafçı olur. Böylece şebekenin diğer üyelerine ulaşmak için yol açılır. ABD'nin amacı güçlü bir mesaj vermek. Bu davanın kapsamı muhtemelen çok dar olmayacaktır' diyor."

İKİLİ GÖRÜŞME İÇİN UĞRAŞTILAR

Reza Zarrab’ın tutuklanması ardından Nisan 2016 başında Washington’da düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi kapsamında Erdoğan’ın Barack Obama ile ‘ikili görüşme’ için çaba sarfettiği de hatırlarda. Obama’nın zirve vesilesiyle ikili görüşmeye yanaşmadığı, Erdoğan’ın ise ısrarla görüşmek istediği saklanamadı.

'BİZİ İLGİLENDİRMİYOR’ DİYEMİYOR

Erdoğan’ın ilk başlarda yaptığı açıklamalarda ‘bu dava bizi ilgilendirmiyor’ gibi sözler de kullanmasına rağmen ilerleyen hafta ve aylarda ABD’deki davayı sulandırmaya çalışması dikkat çekti. Erkler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının kesin hatlarla belirlendiği ABD’deki davanın Başsavcısı Preet Bharara’yı ‘Gülenci’ olarak suçlamaya dair varan haberler de AKP’nin medyasında boy gösterdi.

Eylül 2016’da konuya ilişkin bir açıklama yapan Erdoğan ise  Türkiye’deki zaten rüşvet çarkının odağında olan Ekonomi Bakanlığı ile soruşturmaları kapatan Adalet Bakanlığı’nın ‘Zarrab suçsuz’ şeklindeki tespitlerini öne sürdü. Tüm bunların Zarrab’ın ‘ABD’de suçsuz yere yattığını’ gösterdiğini iddia eden Erdoğan, bir adım ileri giderek, mahkeme yargıcı Richard Berman’ın da ‘Gülenciler tarafından ağırlanmış’ olduğunu da ekledi.

BHARARA GÖREVDEN ALINDI

Reza Zarrab davasında Türkiye’nin alttan alta yürüttüğü görüşmelerin etkisini ne kadar göstereceği ve yeni Amerikan yönetiminin bu davayı nasıl gördüğü kestirilemese de, yaşanan bazı gelişmeler önemliydi.

Bunlardan ilki, Trump’ın göreve gelmesi ardından en yakınındaki isimlerden olan eski New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ve eski Adalet Bakanı Michael Mukasey’in Zarrab’ın savunma ekibine katılmaları. Buna paralel bir diğer önemli olay ise iddianameyi hazırlayan Başsavcı Preet Bharara’nın ani bir kararla görevden alınması.

Trump’ın Ocak ayında göreve geldikten sonra görevine devam etme yönünde karar verdiği Bharara hakkında Mart ayı başında ani bir değişikliğe gitti. Bharara’nın istifasını isteyen Trump, bu talebini kabul etmeyen Bharara’yı 11 Mart 2017 itibariyle görevinden aldı.

İKİ İSME İZİN VERİLDİ

Zarrab’ın yargılandığı davada mağdur konumunda olan bazı ABD bankalarını da temsil eden hukuk şirketlerinin Giuliani ve Mukasey’e bağlı olmaları da ayrı bir sorun teşkil etti. ‘Menfaat çatışması’ yaratacağı gerekçesiyle 3 aydan bu yana tartışılan Giuliani ve Mukasey’in Zarrab’ın hukuk ekibine dahil olmaları meselesi, ancak 1 Haziran 2017 itibariyle çözülebildi. Mahkeme, savcılık tarafından yapılan itirazı son olarak önceki gün değerlendirdi ve zaten duruşmalara katılmayacakları gerekçesiyle Giuliani ve Mukasey’e izin verdi.

ABD’de seçimler sonrasında normal işleyiş gereği hükümetin federal savcıları görevden alma yetkisi var, ancak bu yetkinin kullanılmasının Mart ayına kalmasında bir başka olayın etkili olduğu düşünülüyor. O da Zarrab’ın hukuk danışmanları arasına katılan ve ‘Neocon’ olarak nitelendirilen Mukasey ile Giuliani’nin Şubat ayında Türkiye’ye giderek bir dizi pazarlık yapması.

ERDOĞAN İLE GİZLİ GÖRÜŞME

Giuliani ve Mukasey’in, Türkiye’ye giderek Erdoğan ile gizli bir görüşme yaptıklarına dair iddiayı gündeme getiren New York Times gazetesi, görüşmenin 24 Şubat’ta yapıldığını duyurdu.

Mart ayındaki bu haberde, gizli görüşmede Erdoğan’la Reza Zarrab davasının konuşulduğu belirtildi. Gazete, bu iki ismin zaten Zarrab adına Erdoğan’la pazarlık yapmak için savunma ekibine katıldıklarını iddia etti.

Gizli görüşmenin ortaya çıkarılması ardından Rudolph Giuliani ve Michael Mukasey tarafından davayı gören mahkemeye sunduğu yeminli ifadesinde, “Hem ABD hem de Türk yetkililer, Zarrab’a karşı yöneltilen suçlamaların doğası ve Türkiye’nin bir jeopolitik müttefik olarak önemini göz önünde tutarak meseleye diplomatik çözüm bulmak konusunda duyarlı davrandı” dedi. Giuliani, Türkiye’ye giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Zarrab’ın yararına olabilecek bir çözüm bulmak amacıyla ABD ve Türkiye arasında, ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarını ilgilendiren bir anlaşmanın parçası olarak görüştüğünü beyan etti.

TRUMP YÖNETİMİ İLE GÖRÜŞME

20 Nisan’da ‘Giuliani Neden Türkiye’nin Lideriyle Gizli Görüşme Yaptı?’ başlığıyla yayınlanan Benjamin Weiser ve Patrick Kingsley imzalı haberde ise ikilinin Trump yönetimiyle de görüştükleri iddia edildi. Konuya ilişkin yorumunda Weiser, “Giuliani ve Mukasey, Türkiye ve ABD arasında varılacak anlaşmanın bir parçası olarak Zarrab hakkındaki suçlamaların düşürülmesini önerip önermediklerini söylemiyor ama Zarrab’ı soruşturan Manhattan’daki savcılıkla olmasa da Trump yönetiminin yüksek yetkilileriyle görüştükleri açık” demişti.

Reza Zarrab'ın ABD'li avukatları ve hukuki danışmanlarının bir kısmını değiştirerek, yeni Trump yönetimine yakın iki önemli ismi seçmesi de Erdoğan ve AKP’nin davaya müdahale etme çabalarının bir ürünü olarak değerlendirildi. Ancak New York Times’in de belirttiği gibi bu seçimin aynı zamanda Zarrab’ın AKP yönetimiyle pazarlık yapmak üzere yapılmış olması da ihtimaller dahilinde.

Şunu da hatırlatalım; bu görüşmenin sonrasında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla da Mart ayında gittiği ABD’den dönüşünde tutuklandı.

ERDOĞAN KORKUYOR OLABİLİR

ABD basınında Erdoğan’ın Zarrab davasına olan ilgisinin ne denli şüpheli bulunduğu sıkça işleniyor. 14 Nisan’da New Yorker dergisinde yer alan bir haberde, şu ifadeler kullanıldı:

“Erdoğan neden Zarrab’la bu kadar çok ilgileniyor? Belki Zarrab sadece onun sadık bir dostu. Ama Türk savcıların Zarrab davasında bulduğu kanıtlara göre, Erdoğan’ın kendisi ya da ailesi 'Zarrab Şeması' ile bağlantılı olabilir. Belki Erdoğan, hapisteki Zarrab’ın konuşmaya karar vermesinden korkuyor. Zarrab avukatlarının önemli kısmını kovdu ve Rudolph Giuliani’yi, yani Trump’n dostunu ve eski Adalet Bakanı Michael Mukasey’i tuttu. Zarrab kendisini kovuşturmadan koruyacak tatlı bir anlaşma umuyor olabilir.”

‘ATİLLA BİLE BİLE NİYE GİTTİ?’

Dexter Filkins imzalı haberde, bu yılın Mart ayında ABD’de yakalanan ve davaya dahil edilen Halkbank Genel Müdür Yardmcısı Mehmet Hakan Atilla’nın durumuna da dikkat çekildi. Filkins, yazısında şöyle dedi: “Geçtiğimiz ay FBI ajanları Halkbank Genel Müdür Yardmcısı Mehmet Hakan Atilla’yı tutukladı. Halkbank, iddianamede Zarrab’ın altına karşılık gaz anlaşmasını yürüttüğü banka olarak görülüyor. Atilla, New York Havalimanı’na geldiğinde tutuklandı. Atilla’ya karşı hazırlanan iddianame, Zarrab’a karşı kullanılan delillerin aynısına, dinlenen telefon görüşmelerine, dayanıyor. Atilla, kendi müşterisi bir yıl önce kamunun önünde görülen ve basına yeni yansıyan bir davada tutuklanmışken, bu kadar tasasız bir şekilde New York’a uçar mı? David Perkins imzalı haberde, Erdoğan Hükümeti'nin geçtiğimiz sene içinde de dönemin Adalet Bakan Loretta Lynch’den Zarrab’ın serbest bırakılmasını talep ettiği, ayrıca Eylül ayında zamanın Devlet Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinde de konuyu gündeme getirdiği öne sürüldü."

MUKASEY’İN OĞLUNUN ADI

Reza Zarrab’ın eski ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey’i hukuk ekibine katmasının ardından dikkat çeken bir diğer detay ise oğlu Marc Mukasey’in adının, Preet Bharara’dan boşalan New York Güney Bölgesi Başsavcılığı makamı için geçmesi.  Savunma avukatı olan 49 yaşındaki Marc Mukasey’in ilk olarak Kasım 2016’da adı bu makam için geçmişti. Mukasey’in henüz Başsavcı olarak atanması yapılmadı ve Bharara’nın yerine geçici olarak John H. Kim atanmıştı.

ANLAŞMA İHTİMALİ VAR MI?

Erdoğan’ın ucu bizzat kendisine dokunan Reza Zarrab davasında her türlü tavizi vermeye açık olduğu ve bu kapsamda anlaşma yolları aradığı artık net.

ABD kanunlarına göre devam eden bir davada iddia makamı veya savunma tarafından ‘daha küçük bir ceza' karşılığında davaya konu olan suçun kabul edilmesini içeren bir anlaşmaya varılabiliyor. Bunun için ise dava yargıcının onay vermesi gerekiyor.

Bazı davalarda ise davanın ‘kilit zanlıları’ bildiklerini itiraf etmesi durumunda daha düşük hapisle cezalandırılabiliyor. Ancak bu tür anlaşmalar savunma avukatları ile iddia makamı olan savcılık arasında yürütülüyor.

ANLAŞMAYI TARTIŞMALI KILACAK

Her ne kadar Erdoğan ve Zarrab’ın danışmanları arasında anlaşma sağlanmasına yönelik görüşmeler yapılsa ve bu görüşmelere Donald Trump yönetiminin dahil olduğu iddia edilse de siyasi boyut kazanan bir anlaşma ABD yönetimini ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak.

Normal şartlarda ABD Başkanı’nın Adalet Bakanı aracılığıyla federal savcıya suçlamaları düşürme talimatı vermesi yetkisi var. Ancak ABD’nin yanı sıra artık dünya medyasında bile açıkça tartışılan bir davada Trump yönetiminin böylesi bir riski alması zor olabilir.

Trump’ın Rusya ile bağlantılı olduğu ve son olarak Türkiye'den lobi çalışmaları için para aldığı gerekçesiyle görevden aldığı Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn üzerinden yaşadığı sorunlar biliniyor.

ABD’deki medyanın yanı sıra devlet bürokrasisinde ciddi bir Trump karşıtı tutumun bulunduğunun açık olduğu bir süreçte, Zarrab davasının Erdoğan’ı kurtaracak şekilde sonlandırılması, Trump için de olumsuz sonuçlar doğurabilir.

ABD’li emekli Federal Savcı Kevin Snapp da geçtiğimiz ay yaptığı bir hukuki analizde, başkanın yetkileri kapsamında bu durumda müdahale etme ihtimalinin çok az olduğunu belirtti.

Snapp, "Bir başkanın, iki devlet arasında varılacak bir 'anlaşma' ile bir başka ülkenin vatandaşına yönelik devam eden bir federal yargı sürecini durdurması neredeyse imkansız" dedi.

ANF

Bu haber 639 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..