Erdoğan ve AKP hükümeti eliyle Kürdistan’da eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle sürdürülmektedir.
Diğer yandan Dersim başa olmak üzere İstanbul, Adana Marmara gibi merkezlerde ‘siyasi soykırım’ operasyonları devam ediyor.
Kürt siyasetçiler başta olmmak üzere, Türkiyeli devrimciler, insan hakları savunucuları, basın-medya çalışanları ve akademisyenler üzerinde adeta bir ‘terör’ estiriliyor ve tutuklanıyor vs..
İçlerinde İŞİD, özel timler vb her türlü çetenin yer aldığı sözde güvenlik güçleri, asker ve polis eşliğinde Silopi'de, Nusaybin'de, Gever'de, Cizre'de ve Sur'da çocuklara kadınlara ve halka vahşice saldırıyorlar.
Erdoğan ve AKP hükümetininde bu katliamların hesabını halka mutlaka er ya da geç verecektir.
Diğer yandan mültecilerin AB ülkelerine gönderilmemesi koşulu ile Kürdistan’da katliamlar yapan AKP hükümeti ve Erdoğan’a bel bağlayan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin desteği ise sürüyor..
Özellikle Merkel, çözüm sürecine karşı Erdoğan’ın savaş kararını destekledi..
Ancak gerek AB’nin ve gerekse diğer güçlerin Erdoğan-AKP hükmetine verdikleri desteğin doğru olmadığı, yanlış jokere oynadıkları kendileri tarafındanda bilinmektedir.
Fakat buna rağmen Avrupa ülkeleri Erdoğan’ın oyununu gördüğü halde bir değişiklik yapmıyor.
Silopi'de devletin kudretini gösterdiklerini şimdi sıranın "şefkat" elini uzatmakta olduğunu söyleyen Türk Başbakan Davutoğlu, Silopi ziyaretinden sonra Rojava'ya saldırılarına destek için İran'a gitti.
Erdoğan, 2023’e kadar başkanlık sistemine dayalı bir diktatörlük kurmak istiyor. Bu açık ve net..
''Susurluk Davası'' sanıklarından ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a verilen 5 yıl hapis cezası, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Hapis cezasının "zaman aşımından düşürülmesine" karar veren Yargıtay, eski Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri uyarınca, davada 7 yıl 6 aylık zaman aşımı süresinin dolduğuna hükmetti.
HDP’li Eşbaşkanlar başta olmak üzere çok sayıdaki milletvekilleri hakkında meclise gönderilen fezlekeler demoklesin kılıcı misali indirilmek istenmektedir.
Kimbilir belkide ‘tek adam diktatörlüğü’ne giden yolda bir tehdit olarak kullanılmmak istenecektir..
Aancak devletin 40 yıllık savaşta yenemediği, bitiremediği ve bir türlü üstünlük sağlayamadığı PKK hareketi yerine gözü dönmüş bir şekilde HDP, demokratik siyaset vb yapılanmalara yönelmesi sorunu yine çözemeyecektir.
Devlet, Kürt siyasetçilerin dokunulmazlıklarını kaldırmayı hedeflerken çetelere ise siyaset yolunu açıyor ama gün gelecek bu siyaset ve yöntem ters teperek kendini de bitirecektir.
Bütün bu baskı ve ‘devlet terörü’nün yanı sıra örneğin Cizre direnişinin sembolü olan ve Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç ‘un şahsında ‘’Dersîm direnişinin önderi Seyit RIZA’nın söylediği sözler 78 yıl sonra bir kez daha söylendi ve pratikte uygulandı’’ .
Bir başka deyimle Cizre, Silopi ve Sur gibi yerlerde aylardır süren ‘devlet terörü’ne karşı muazzam bir direniş sergilendi..
Kentler yakıldı, yıkıldı ama direni teslim alınamadı..
Dersim’de varlığını ev baskınları vb uygulamalar ile kanıtlamaya çalışan devlet bir yandanda Dersim’de bilinen yöntemlerini devreye sokuyor.
Dersim’de kurulu bulunan Tunceli Üniversitesi, bu aralar genel ve yerel basında epey tartışılıyor.
Üniversitenin, halihazırda kurulu bulunan Alevilik Araştırma Ve Uygulama Merkezi’ni, “Alevilik-Bektaşilik Araştırma Enstitüsü”ne çevirme ya da bu isimle yeni bir bölüm kurma çalışmasıyla ilgili 4 Şubat 2016 tarihinde üniversite senatosu’ndan geçtiği iddia edilen bir kararın ve bu karara bir senato üyesinin şerh koyma (karara katılmama) yazısının basına sızmasıyla başladı tartışma.
Tunceli Üniversitesi açıkça Dersimlilere bir dinsel kimlik oluşturma gayreti içinde oolup ve bunu “milli bir strateji” olarak adlandırması gözlerden kaçmamaktadır.
Yine bir taraftan Dersimin ne kadar Kürt olmadığı, Zaza, Alevi, Ermeni olduğu tartışmaları devam ediyor.
Sanki Dersim’de yaşayan Kürtler yada Kürt Aleviler, Dersimin kültürel değerlerini, bu coğrafyada yaşayan diğer kimlik ve inançları ‘yok’ sayıyormuş gibi bir hava yaratılmak isteniyor..
Bir başka deyimle Dersim üzerindeki kuşatma gerek devlet ve gerekse bazı kişi, kurum ve kurumlar eli ile sürdürülmek isteniyor.
HES ve Barajlar ile kalekol projeleri hala devam ettirilmektedir.
Yaşam alanlarımız, ülkemizin dört bir yanında açgözlü sermaye sahipleri ve çok uluslu şirketlerin yağmasıyla karşı karşıya.
Paranın gücüne iman edenler, doğamıza ve yaşam alanlarımıza el koymak istiyor.
Dersim de, Munzur vadisinin yüreğine Konaktepe Baraj ve Hes ler ile Derelerimizi, ormanlarımızı, vadilerimizi istila edip, bizleri yersiz-yurtsuz bırakmak, yaşadığımız yerlerden göçe zorlamak için geliyorlar.
Hal böyle iken kendinden marifetli bu kesimler, devetin, CHP’nin ve resmi ideolojinin Dersim’de ki rolünü, ‘Soykırımı’ı nı ve asimilasyon politikalarını irdeleyip mahkum edeceğine ‘Dersim Kürt değildir’ noktasından yola çıkarak esas tehlikeyi, Dersim üzerinde oynanan, planlanan oyunları gizliyor gibiler..
TC ise Erdoğan-AKP eli ile ne yöne doğru gittiği belli olmayan bir sonsuza, her yönü ile bir batağa doğru sürüklenmektedir.
Eğer AKP-Erdoğan durdurulamaz, bu ateş sönmezse, bu kaos ortamını Türkiye ve İran’a taşımak anlamına gelmesi demektir.
Zaten gerek ortadoğu ve gerekse diğer bölgeerdeki değişim dönülerden sonra sıranın bu iki ülkeye gelmemesi eşyanın ttabiatına aykırıdır.
Soru, önce Türkiye mi yoksa İran mı sorusudur. Her ikisininde yumuşak karnı ‘Kürt’ halkıdır..
Ortadoğuda savaş çemberi, Suriye’de yüzbinlerin katledilmesi ve milyonların göçe zorlanmasının en büyük ortaklarından biri konumunda olan AKP ve Erdğan’ın TC’si adeta bir yangının ortasındadır.
Evlere şenlik CHP-MHP muhalefetinin, olup-bitenler karşısında salt eleştiri yapmaktan öteye geçmeyen tavır ve konumları mevcut sistemi ne kadar besledikleri ise irdelenmeye değerdir.
Gerillanın ne yapacağı konusunda Karayılan, ‘Gerilla gerekeni yapacaktır’ diye cevaplamıştır.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ABD gazetesi Washington Post'a yaptığı açıklamada, Türkiye'de yaz aylarında bir iç savaş yaşanabileceğini söylemesi içi boş bir söylem değildir.
Daha şimdiden turizm konusunda Türkiye gerisin geriye gitmektedir.
Yurtdışında bulunan Kürt kurumları ‘Türkiyeye gitmeyin’ kampanyaları başlatmışlardır.
Böyle devam etmesi halinde savaşın batıya, tatil vb yerlere sıçramaması mümkün görünmemektedir.
TAK’ın bu konudaki açıklamaları ve Ankara eylemi bunun en büyük göstergesidir.
Diğer taraftan yine Demirtaş’ın, "Biz Kürdler olarak IŞİD barbarlığına karşı Ortadoğu'da en etkili gücüz, bize yapılan bu saldırılara karşı dünyanın neden sessiz kaldığını anlamıyoruz" demesi önemlidir.
Bu topraklar barışa, kardeşliğe, özgürlüğe mahkumdur ve eninde sonunda bu gerçekleşecektir.
Bu coğrafyanın kadim halkları ve inançları, gasp edilmiş haklarını, değerlerini elde etmek için zalimlere karşı mcadelesini direnerek devam ettireceklerdir.
Yurt içinde ve yurtdışında yurtsever Dersimli kurumlar, şahsiyetler ve dostları onurlu yürüyüşlerine devam etmektedirler.
Bu yürüyüş, Dersim özgürleşinceye dek devam edecektir.
Newroz çiçekleri açacak, bahar çiçekleri açacak, bizler barış meydanına dimdik çıkacağız.
Siz ne yapacaksınız?
En zalim cumhurbaşkanı ve başbakan olarak tarihe yazılacaksınız..
Newededersim / Editör