Kocaları ele geçemeyince, yeni doğmuş bebekleriyle tutuklanıp kelepçelenen analar, sizler tanıksınız. Şehirleri başlarına yıkılan, evlatları diri diri yakılan, katledilmiş nineleri köpeklerin önüne atılan Kürt anaları sizler de...
"Kafayı sıyırmış kabadayı"nın ilanatıyla, yaşadığımız asır (yüz yıl), Türklerin, Osmanlı'ya dönüş virajı, ganimetlerle taçlanmış zaferler asrıydı. Ganimete hücum borusu öttüren de "asrın lideri"ydi.
Osmanlı ganimetçiliğine dönüş için, her şey, özlemin ifadesi olan Osmanlı ocakları, Osmanlı futbol takımı, Bilal'in vakıfları, okçuluk kulübü de hazırdı. Tek eksik, Türk mafyasının böbürlenmesiyle, "bir gece ansızın boynuna binilecek" münasip "fetih" toprağının tesbitiydi.
Bunun için, başlatılan girişimler dirsek atmalarla akim kalınca, Mecburiyetten, kolay hedef olarak Kürtler seçildi.
Münasip, çünkü onlar, devletsizdi. Evrensel hiç bir kuruma dahil değillerdi. Bölgesel düşmanları da pek çoktu. "Hewar" sesine gelecek kimseleri yoktu.
Amerika'nın kurtardığı Güney, "Barzanigillerle dostluk ve kardeşlik" temelinde, zaten işgal edilmiş, tepelere askeri üsler kurulmuş, her şey zapt u rapt altına alınmıştı. Şimdi, Barzanigilleri koç başı niyetine kullanıp Şengal'i, Rojava'yı "fethetme" zamanıydı.
General-Sivil karması olan Milli Güvenlik Kurulu, Ekim 2014 tarihinde, "fetih" kararı için toplandı. İçeride, topyekün saldırılar tazelenecek, onlar yas tutarken onlar, Şengal ve Rojava'da huzur içinde Kürt kanı dökecek, bir halkı ebediyen susturacaklardı.
Ama unuttukları bir şey vardı: Kürtlerin devletleri yok ama, orduları vardı ve bu ordular, İslami teröre karşı dünyanın süper güçleriyle cephe birliği yapıyorlardı.
En çok, bir zamanlar askerlerinin donunu da veren, NATO ortağı Amerika'nın Kürtlerle işbirliğine bozuluyorlardı.
Oysa sebep ve sonuç basit nedenlere dayanıyordu. "Asrın" her neyi ise bunlar, dansöz gibi kıvırıyorlardı. Kime yanaşmışlarsa, ikinci durakta ihanet etmişlerdi, bunlar. Kaddafi'den kardeşlik madalyası almış, bir kaç gün sonra canını almaya yürümüşlerdi. Mısır karıştırmada rol üstlenmiş, Suriye'yi harabeye çeviren çarkı kumuşlardı. Dost diye yanaştığı Rusya'nın uçağını vurmuş, İsrail'e çıkarma yapmaya kalkışmış, Bulgaristan'ı içerden darbelemek için parti kurdurmuşlardı. İran'la işbirliği masasına otuyor, arkalarını dönünce tuzak kuruyor, sonra hiç bir şey olmamış gibi "gel seni öpeyim" diyorlardı...
Şimdi, hem Amerika'dan geçiniyor, hem de düşmanlarıyla ittifak kuruyor, insan kesen, tecavüzlüğü iş bilen İslami teröristlerle işbirliği halinde yürüyorlardı. Döşenen petrol boru hatı, talan mallarını sınırdan içeriye taşıyan TIR filoları, dolu gidip boş dönen cephane kamyonları, "tatlı alış-veriş"in delilleriydi.
Bu kadar da değil, Amerika'nın savaştığı IŞİD (DAİŞ) Türk şehirlerinde gösteriler, konferanslar düzenliyor, Rusya'da Fransa'da bomba patlatan teröristler TC'deki üslerden yola çıkıyorlardı. Birleşmiş Milletlerin terör listesinde yer alan Afganistanlı Gulbeddin Hikmetyar ve El Kaide'nin ikinci derecedeki lideri Türk Bakanlar Kurulu kararı ile en yüksek himayeye mazhar oluyordu.
Amerika, İslami terörle bağ ve bağlantılarının ayrıntılarını da biliyorlardı. Bu yüzden defterden silmişlerdi. "Asrın lideri" bu yüzden, yedi aydan beri, köşe başında gelene, gidene avuç açan Medine dilencisi gibi boynu bükük (hüstuxar), Başkan Trump'ın kapısında bekletiliyordu. İstiskal için...
Analar sizler de gördünüz televizyonlarda. Havadan yere inerken istiskal başladı. Protokol müdür yardımcısı ile karşılayarak...
Küçümsemenin sonrası da vardı. Başkan Trump, sözde asrın liderini kabul edip görüştü, ama gelişi, karşılanma, el sıkışma, fotoğraf çektirme, konuşulanların tercümesi dahil, bütün bir aradalık sadece 23 dakika sürdü. Konuşmaya zaman olmayan bir görüşmeydi, bu.
Asrın lideri, çıkışta bu yüzden, kız isteme evinden refüze edilmiş delikanlı edalı çıkıyordu. Kürtleri vurma izni alamamanın üzüntüsünden, söyleyecekleri boğazına tıkanmış, hayal kırıklığına uğramış, ruhu çökmüş gibi dokunsanız ağlayacak halde görünüyordu...
Öfkesini boşaltmak için, ortak basın toplantısında, muhtarlara nutuk atıyormuş gibi PYD ve YPG için terörist diyordu.
Oysa, ABD kimin ne olduğunu biliyordu. ÖSO denilen çetenin IŞİD artığı, PYD ve YPG'nin onur savaşçıları olduğunu da...
Onun için Amerikan Başkanı onu duymazlıktan geliyor, dalgasını geçer gibi 1950'deki Kore savaşından söz ediyordu. Sonra, dünyanın gözü önünde, "asrın lideri"ni bir kere daha istiskal edip, "sen yoksun" demeye getirerek, hiç yeri, zamanı değilken, "Suriye'de çözüm için Rusya Dışişleri Bakanıyla çok verimli bir çalışma yaptığını" söylüyordu.
Asrın lideri, anlayabildi mi sanmıyorum, ancak bu tavır, "üstünü çizdim, seni sildim, Suriye denkleminde sen yoksun" demekti...
Başkan, bu sözünden sonra gazetecilerin soru sorma yolunu da kapatarak yürümüştü. Oysa, Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Devlet Başkanı Sisi dahil, ziyarete gelen bütün ülke liderleri, ortak basın toplantısından sonra gazetecilerin sorularını cevaplamışlardı.
Erdoğan'ın ise "muhtarlara nutuk" kalibresinde de olsa sözü boğazına tıkılmıştı.
Daha sonra başlayan yemek ise kutup soğuğuydu.
Asrın lideri, hiç yerine konmanın şokuyla şaşkındı. Gülücüğü yüzüne donmuş, kalmıştı. Kürtleri, "huzur içinde kırma" iznini koparamamanın şakınlığıyla, Beyaz Saray önünde İslamcı terörün selamı "rabia" işaretini de yapamadı.