Hayatın ve tarihin şahit olduğu en kutsal ve gerçek sevgidir anaların sevgisi. Arkaik tarihe kadar sürecek bir geriye yolculukta, herşey teker teker dökülür yolculuk esnasında. Ne zulüm, ne iktidar, ne egemenlik, ne baskıcı sistemler kalır. O ilk an’a ulaşınca bir tek ana sevgisi kalır, gerisi sonraki zamanın bulduklarıdır.
Ana sevgisidir baki, gerçek ve hayata dair olan. Doğanın yaşam kodları da dişildir, yaratandır. Canlılık dişillik üzerinden ifade eder kendini. Erillik tamamlayandır, aslolan dişilliğin yardımcısıdır. Doğadaki insan dışındaki canlılarda ana sevgisi dışında bir sevgi yoktur. İstisnai eş, dost, arkadaş gibi durumlar olsa da ana dışındaki tüm canlılar birer yabancıdır.
SEVGİ VE AŞKIN ÖĞRETİCİSİ
Anadır karnında taşıyan, doğuma kadar titizlikle koruyan, doğuma muştulayan ve doğduktan sonra her türlü badireye karşı yavrusunun yanında olan. O yüzden sevginin seceresi çıkarılacaksa anadan başlamalı. Ana ilk yürek sığınağı, sevgi ve aşk öğreticisidir. Tüm canlılar Anadan başlayarak hayata yürürler.
Ana başlangıçtır, yörüngemizin belirleyicisidir. Analık söz konusu olduğunda tüm canlılık susar, kulak verir. Doğanın en bilinçle yoğrulmuş, zekasını diğer canlılardan farklı değerlendiren ve aynı zamanda en tahripkar, en hoyrat, zoru gerekliliklerin ötesinde kullanan canlısı olan insanlar da dahi analık diğer canlılardaki analıkla benzer duygu yoğunluğunda, sevgi ve bağlılık ekseninde yürür. Hiçbir şey ananın yavrusu ile arasına giremez, ananın yavrusunu hissetmesini, onu her zaman düşünmesini engelleyemez.
Canlılığı sorgulayıp, çeşitli anlamlar yükleyen insan anadan kopup yabancılaştığı oranda, sevginin yerini nefret, hoşgörünün yerini şiddet, birlikteliğin yerini hasret aldı. Ana-yavru bağının özü, hayatın anlamından koparıldığında, insan yörüngesinden çıkıp, canlılığa ait olmayan bir serüvene doğru yol aldı. Ve o serüven günümüze kadar ne kadar zulüm, baskı ve sevgisizlik varsa beslenip büyüyerek geldi. Egemenlik ve iktidarla geçen ömrünü, savaşsız ve şiddetsiz geçirmeyi başaramamış insanlık, halen de anadan, yaratandan, ona bir ömür bağışlayandan intikam alırcasına, analığın soylu duygularını hiçe sayıyor, gözyaşlarını eksik bırakmıyor.
ANALAR HEP TEDİRGİNDİR
Canlılıktaki tüm analık hikayeleri aynıdır. Nerde yavrusunu kaybetmiş ve yavrusunun arkasından tedirgin gözlerle bakan bir ana varsa aynı duygularla yaşar, düşünür, hisseder, duyumsar. Yavrusunun peşinden koşan, ona endişeli gözlerle bakan tüm anaların resminde biçim değişse de özeti ortaktır.
Mevsimleri acıya, kana ve gözyaşına dönmüş bir dünya da en çok analar tedirgindir, rahat değildir, ne yapacaklarını bilemez durumdadırlar. Merak, kaygı, endişe, yürekten çıkmayan çırpınışlar anaların başucundan ayrılmazlar.
Günümüzde de gözü yaşlı ana resimlerini çoğaltmak için duraksamadan zulüm üretenler dağılmışlar dört bir yana. Zalim, sevgisiz bir erkeklikten türeyenler kin, nefret, gözyaşı ve ölüm saçmak için ayak basmadık yer bırakmıyorlar. Hoşgörü, sevgi ve analık ayaklarının altında kalıyor. Kocaman puntolarla yazılmış ölüm yazıları anaların göz mesafesine yerleştirildiğinde kutsal analığın ıstırabını arttırıyorlar. Koparılan her savaş, ölüm ve kin çığlığında analar biraz daha eksiliyor.
BUZ DOLABI EVLAT KOKAN ANALARIMIZ!..
Güzel ülkem Kürdistan acılardan demlenmiş zamanları çok yaşadı ve halen de yaşıyor. İsyanlarda gözü yaşlı analara çocuklarının gözü önünde işkence yaptılar, süngülediler bebelerini. Düşman, bebelerinin sesini duymasın diye anaları çocuklarını boğmakla yüz yüze getirdiler. Çokça acı, gözyaşı ve kan gördü bu coğrafya. Bunca kin, nefret ve ölümden sonra, zalimler yepyeni zulüm ve işkence çeşitleri icat ettiler.
Bir ananın cesedini günlerce sokaklarda bekletip, çocuklarını analarının cesedine hayvanlar gelmesin diye bekçilik yapmak zorunda bıraktılar. Emine ana 10 yaşındaki kızı Cemile’nin cenazesi sıcaktan kokmasın diye günlerce buzdolabında saklamak zorunda kaldı. Her gün buzdolabını açtığında evlat kokusu çarptı burnuna, yüreğine, yaşam değerlerine.
EN ÇOK DA ANALIK ÖLSÜN İSTEDİLER
Bodrumlarda yaktıkları yavrularının yanık kokularını bir kentin sokaklarına, gökyüzüne saldılar. O kokular analara ulaşsın diye günlerce beklediler. Evlat iniltileri, feryatları anaların yüreğine ve duygularına kavuşsun istediler. Direnç ve umudun çocuklarının mücadelesini besleyen analardan intikam aldılar.
En çok analık ölsün diye uğraştılar. Bir toplumun yaşam kaynağı kurusun istediler. Analık ölürse zulümleri daha fazla yaşayacak diye düşündüler. Ama hep yanıldılar ve yanılacaklar. Anadan akan yaşam hiçbir kin ve ölümün önünde baş eğmez. Beyaz tülbentlerine nakış diye işledikleri sevgi ve barış hayatın mayasıdır. O maya hiçbir zaman bozulmaz ve sevgi yüklü bir dünyada kabarır. Bir ana yaratımı olan toplumsallığımız ana şefkatinden, sevgisinden, hayatı karşılama gücü ve enerjisinden kana kana içti. İliklerine kadar o sevgiyi hissetti, bağlılığı özümsedi.
ANALARI İÇİN YOLA ÇIKANLAR…
Direnç, aşk, sevgi ve mücadele üreten ana duygusundan, hayatın her yerine serpiştirmek için yola koyulanların serüveni sürüyor tüm coğrafyalarda. Özgürlüğün taşıyıcılarının analara sevgi çiçekleriyle dönüp onlara sevgiden oluşmuş bir zamanı ve yaşamı armağan etmenin kutsal arzusuyla ömürlerine yürüyorlar. Kutsal ana duyguları kadar kutsal bir amaçla yola çıkanların, umutları, hasretleri ve özlemleri için alacağı yolu ışıtan güneşin sıcaklığı her yere ulaşacaktır.
Dünyanın her şeyden çok ana emeğine, sevgisine ihtiyacı olduğu zamanımızda, temiz, sevgi ve hoşgörülü bir dünya için hepimiz susalım analık konuşsun. Gözden düşen damlanın acıdan değil sevinçten olması dileğiyle, tüm anaların barış, sevgi ve hoşgörü günü kutlu olsun.
Şiar Dersim (Gerilla-Yazar)