Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / 'DAİŞ’in ideolojik finansörü de Erdoğan’dır'

'DAİŞ’in ideolojik finansörü de Erdoğan’dır'

06 Mayıs 2017, 08:47

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın DAİŞ-Nusra çeteciliğini ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik olarak finanse ettiğini söyledi.

Erdoğan yönetimindeki Türk devletinin, DAİŞ-Nusra çeteciliğini Ortadoğu’nun başına bela eden temel bir güç olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, "Bunlar bilinmesine rağmen Avrupa, ABD ve Rusya’nın Türkiye’ye yaklaşımlarında buna denk düşebilecek bir tutum yok. Stratejileri muğlak, Ortadoğu’da neyi öngördükleri çok söylenmiyor, taktikleri ise anlaşılması zor" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Rıza Altun ile söyleşimizin bugünkü bölümünde Rakka operasyonu merkezli durum, olası sonuçları ve tarafların aldıkları pozisyonları sorduk.

QSD’nin temel bileşeni ve öncü gücü olan YPG’nin karargahını, Rakka operasyonu devam ederken vurmakla amaçlanan nedir?

Rakka operasyonunun sonuçları Suriye'nin kaderini belirleyecek. DAİŞ’in burada kırılması, mutlak yenilgisi anlamına gelir. Demokratik, özgür ve federal bir Suriye'nin kapılarını açar. QSD’nin sürdürdüğü operasyonunun da temelinde bu var.

Bölge ve uluslararası güçler, bunun üzerinde siyaset yapıyor. Türkiye bu operasyonda yok, Minbic’te durduruldu. QSD ile sürdürülen operasyon, hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı rahatsız ediyor. İkisi de bu sürecin dışında ama süreç ilerliyor o cephede.

QSD, Rakka’yı özgürleştirince QSD ve ittifakları için stratejik bir sonuç; rejim, Rusya ve Türkiye açısından da hiç iyi olmayan bir sonuç ortaya çıkarır. Aslında Türkiye’nin son saldırısının altında buna müdahale gayreti de var; QSD ve YPG güçlerinin Rakka cephesinden çekilmesini sağlamak. Böylece Rakka’nın özgürleşmesini engelleyip QSD ve ABD’nin stratejik bir sonuca varmasını sekteye uğratmak. Her şey altüst olur, kağıtlar yeniden karıldığında, ben siyasetimi tekrar devreye koyarak daha etkili bir güç olarak kendimi dayatabilirim. Bu ittifakı bozup yerine beni esas alan bir ittifak devreye koyabilirim. Taktik düşüncesi bu.

İlk ve son Şengal saldırılarının da Rakka operasyonunu sabote etmekle ilgisi var.

Hem DAİŞ’in yaşamasına fırsat verecekler, DAİŞ’in ömrü uzayacak hem de DAİŞ’e karşı mücadelede elde edilecek başarıları ve onun getireceği sonuçları sabote etmiş olacaklar, kaosu derinleştirecekler. Derinleşmiş bir kaos içerisinde bir çok güç çaresiz kalarak kağıtları yeniden karacak. Siyaset ve ittifak ilişkileri yeniden biçimlenecek ve böylece Türkiye'ye ve KDP’ye istikbal yeniden gülecek.

Bütün bunlar olurken ABD, Avrupa ve Rusya ile bölgesel güçler, nasıl bir pozisyon alıyor?

Özellikle son 5 yıldır DAİŞ-Nusra çeteciliğin Suriye ve Irak’taki palazlanmasından sonra Türkiye’nin durumu çok netleşti. DAİŞ ve El Nusra ile türevlerini Ortadoğu’nun başına bela eden temel güç, Erdoğan yönetimindeki Türk devletidir. Onları ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik olarak da finanse eden temel aktör Erdoğan’dır.

'İdeolojik finansman’ı biraz daha açabilir misiniz?

Sürekli kürsüye çıkıp İslami argümanları kullanmak ideolojik finansmandır. DAİŞ’in ideolojik finansmanlığını yapma noktasına getiriyor. DAİŞ yerine DEAŞ diye geliştirdiği kavramları bile ideolojik bir yaklaşımı ifade ediyor. Sürekli DAİŞ’i besleyen bir ideolojik, politik, askeri, ekonomik durum içerisindedir. Irak ve Suriye politikaları da DAİŞ’e alan açmak üzerinedir. DAİŞ’in zihniyetinin devletleşmesinin yolunu açmak ve Ortadoğu hegemonyasını bu merkezlerden genelleştirmek için yaptı. 


Buna denk düşen bir karşı tutum yok mu?

Durumun böyle olmasına ve herkesin bunu bilmesine rağmen Türkiye’ye yaklaşımlarında hala buna denk düşebilecek bir tutum yok. Avrupa da, ABD de, Rusya da böyle. Stratejiler muğlak, Ortadoğu’da neyi öngördükleri çok söylenmiyor, taktikleri ise anlaşılması zor. Genel olarak demokratik bir Ortadoğu diyorlar, o kadar. Demokratik bir Ortadoğu demekle bir istemi, düzeni ifade edemezsin.

Tek tek aktörler üzerinden gidebilir miyiz?

Tamam, şimdi biraz daha yakından bakalım. Her biri uzu tartışma konuları ama kısaca belirteyim:

* ABD, Türkiye’nin bütün zorlayıcı yaklaşımlarına karşı daha çok sürekli tavizler vererek, onu bir denge içinde tutarak, kendi çıkarına hizmet eder bir pozisyona getirerek, silinme noktasındayken bile silmeyerek elinde tutmak istiyor. 
‘İzledikleri siyasetle kendilerine yapılan ithamları kabul ediyorlar’

* Avrupa’nın yaklaşımı çok daha beter. Almanya liderliğindeki AB, Erdoğan’ın bütün ithamlarını, yaptıklarını sineye çekti. AB, Erdoğan’ın yanında görme arzusunu yineledi. Erdoğan size faşist dedi; ideolojik, politik, sistemsel, kültürel, ahlaki aşağılama yaptı. Bunları bağıra bağıra yaptı. 'Türkiye ile ilişkilerimizi kesmeyeceğiz, ilişkilerimizi devam ettirmek istiyoruz, Erdoğan’ı yanımızda görmek istiyoruz' diyerek hem şaibeli referandum sonuçlarına prim verdi hem de Erdoğan’ın tüm söylediklerine meşruluk kazandırdı. Bu politika, Erdoğan iktidarının faşistleşmesini besliyor. Bu şekliyle Erdoğan’ı frenlemek mümkün değildir. Erdoğan daha teşvik edilir, toplum üzerindeki hegemonyasını daha da derinleştirir ve bölgede ne kadar etnik, dini topluluk varsa onlar üzerine gidişini şiddetlendirir. 

* Rusya, Avrupa ve ABD’nin Ortadoğu’daki varlığıyla olan çelişkisi; Suriye ve İran’la olan ittifakı temelinde Türkiye ile temiz olmayan taktik bir ilişki içindedir. Türkiye sopasıyla QSD güçlerini rejime entegre hesabı da yapıyor. Hatta son saldırının da Rusya’nın bilgisi dışında yapıldığını ben düşünmüyorum.  Rusya’nın böyle bir saldırıya prim verdiğini düşünüyorum. Nasıl ki ABD rejimi vurduysa Rusya da Türkiye’nin eliyle YPG’nin merkezini vurup intikam da almış olabilir.

Rusya konusunu detaylandırmanız mümkün mü?

Şimdilik şunları ekleyebilirim; Rusya’nın taktiği, Türkiye’yi Suriye’ye sokmasının tek bir nedeni vardır. Türkiye’nin Kürt düşmanlığını kullanıp Kürtleri Esad’a mahkum etmek. Politikası bu. Bu çok tehlikeli bir politika ve Rusya’nın kesinlikle vazgeçmesi gerekiyor.

Neden?

Şöyle anlatayım:

* Birincisi; Türkiye ile Kürtleri korkutması çok büyük bir yanılgıdır. Burada kendi gerçekliğini deşifre etmekten başka hiçbir sonuca ulaşamaz. Kürtler nasıl ki 40 yıldır mücadele ediyorsa bundan sonra da Türklere karşı mücadelesini sürdürecek.

* İkincisi; stratejik olarak büyük bir hata. Kürtler, federal ve demokratik bir Suriye istiyor. Bunu isteyen Kürtler, yerleşik halktır. Dışardan bir güç veya dış bir gücün uzvu değildir. Türkiye’yi getirip Cerablus’a, Bab’a soktun, şimdi de Efrîn’e sokarım, diyorsun. Peki, Türkiye ilerde sana minnet ve şükranlarını iletip geri mi dönecek? Stratejik açıdan düşündüğün zaman dehşet bir şeyle karşı karşıyasın. Maalesef pragmatik ve taktik politika, güncel çıkarlar için stratejiyi yıkma noktasına götürebilir. Şu anda öyle bir tehlike var orada

Türkiye’nin saldırısına çanak tutan, önünü açan ve onaylayanları gelecekte ne bekliyor?

Gelecekte büyük bir hüsrana uğrayabilirler. Türkiye’nin getirilmesi, krizi, kaosu, çözümsüzlüğü daha da derinleştirmektir. Türkiye’nin bu şekliye devreye girmesi, Suriye’nin giderek daha köklü bölünmesine neden olabilecek. Burada da Rusya’nın rolü belirleyicidir. Kürtleri rejime teslim edeyim derken, kendisinin de rejimle birlikte kaybetme riskini göze alması gerekir.  

ROSA İKARUS/KAMAR ARARAT/BEHDİNAN

Bu haber 673 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..