Tayyip Erdoğan ve düşük profilli başbakanı edepsizliği, utanmazlığı ve şirretliği öyle ayyuka çıkarmışlar ki, aklı başında olup da bunları dinleyen herkes şok oluyor. Şu anda dünya faşist liderliğine örnek kimdir denirse, Tayyip Erdoğan tüm diğer otoriter liderlere uzak ara fark atar. Ancak şimdi Tayyip Erdoğan ve çömezi, dünyada AKP iktidarını eleştiren, AKP’ye soğuk bakan herkesi faşistlikle suçlayarak baskın çıkmaya çalışıyor. Başka hiçbir ülke yöneticisinin kendi seviyesine düşmeyeceğini bildiğinden, kendisi gibi edepsizlik yapmayacağını bildiğinden edepsizliğini arttırdıkça arttırıyor. Erdoğan’la ilkesizce ilişkiler sürdüren Almanya başbakanı bile bu nedenle “ben Erdoğan’ın provokasyonlarına cevap vermem” dedi. Merkel, Erdoğan’ın edepsizliğinin seviyesine düşmedi, ama sonunda yine görülmedik bir oportünistlikle Erdoğan’ın edepsizliğine, şirretliğine teslim oldu. Erdoğan zaten yaptığı edepsizlik ve şirretlikle herkesi kendi politikalarına boyun eğdirmeye çalışıyor. Türkiye'den vazgeçmezler, benim edepsizliğime teslim olurlar diye düşünüyor.
Edepsizlikle, şirretlikle üste çıkmanın tarihi örneğini veriyor. Bazı edepsiz ve şirret insanlar olur; insanlar onlara bulaşmak istemezler. Onların belasından kaçmak isterler. Şimdi Erdoğan’ın izlediği politika bu! Aman bunun belasına bulaşmayalım diyerek bu edepsize sessiz kalıyorlar. Aslında şu anda sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın Erdoğan’a karşı çıkması gerekir. Biraz karşı çıkan olsa Erdoğan süt dökmüş kedi gibi tırsacak, sopayı yiyen köpek gibi kuyruğunu bacaklarının arasına alacak. Ancak bu edepsizliğe ciddi ses çıkaran yok. Ya sabır diyorlar. Hiç kimsenin bu lafları yediğini ve sindirdiğini sanmıyoruz. Eninde sonunda bu zihniyetin, bu kişiliğin, bu politik duruşun dünyanın başına bela olacağını görüp tavır alacaklardır. Çünkü Tayyip ve çömezi mantık özürlüsü düşük profilli başbakan çizmeyi aşmışlardır.
Avrupa’nın eleştirilecek çok yanı vardır. Zaten demokratlar ve devrimciler eleştirmektedir. Demokrasileri gerçek demokrasi değildir. İlişkileri çıkar üzerine kuruludur. Kapitalizmin merkezi olarak insanlığın yaşadığı sorunlardan birinci dereceden sorumludurlar. Bunlar fazlasıyla değerlendirilebilir, eleştirilir. Ancak Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Avrupa’ya söyleyeceği hiçbir şeyi olamaz. Ne Avrupa demokrasisini eleştirebilir, ne de politikalarını! Çünkü AKP-MHP iktidarının ve Erdoğan’ın son iki yılda yaptıkları şu anda dünyada insanlık suçu işleyenler arasında ilk üçe girer. Buna rağmen utanmadan Avrupa’yı ve dünyayı suçluyor. Böylece iki yıldır yürüttüğü en insanlık dışı faşist uygulamaların üstünü örtmeye çalışıyor.
AKP 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidarını kaybetti. Ancak 7 Haziran seçimlerine bir darbe yaparak savaş hükümeti kurdu. Zaten MHP’nin başbuğu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’i AKP içine alarak siyasi çizgisini, politikalarının ve uygulamaların ne olacağını ortaya koymuştu. 24 Temmuz’dan bu yana yürüttüğü faşist saldırılar da, yaptıkları da ortadadır. On binlerce Kürt’ü gözaltına almıştır, on binden fazlasını tutuklamıştır. Tüm seçilmiş belediye eşbaşkanlarını zindanlara atmıştır. Zindanlara atmadıklarını da görevden uzaklaştırmıştır. Milletvekillerini tutuklamışlardır. Tüm bilinçli Kürtlere yönelik siyasi soykırım politikası yürütmüşlerdir. Özgürlük ve demokrasi talep eden tüm Kürtler üzerinde baskı ve zulüm düzeni kurmuşlardır. Gerçek demokrasi isteyen aydın, yazar, akademisyen ve gazetecilere karşı savaş açmışlardır. 12 Eylül askeri faşist cuntası döneminden daha fazla aydın, yazar ve gazeteci zindanlara atılmış ya da yurtdışına kaçırtılmıştır. Kürdistan'da ormanları yakarak, keserek sadece topluma karşı değil, doğaya karşı da ağır suçlar işlemişlerdir. Köylerde haftalarca uygulanan sokağa çıkma yasaklarıyla halk göçmeye zorlanmıştır.
Kürdistan'da ondan fazla şehir tankla, topla yakılıp yıkılmıştır. Çoğunluğu sivil yüzlerce insan katledilmiştir. Halktan sokağa çıkan insanlar keskin nişancılarla katledilmiştir. Öyle ki, yandaş bazı yazarlar ya da uzman olarak konuşturulanlar devletin bu uygulamaları yapacaklarını hesaplamadılar diyerek insanlık dışı suçlarını bir övgü gibi itiraf etmişlerdir. Vatan söz konusu olduğunda geri kalan her şey teferruattır diyerek bu insanlık dışı saldırıları savunmuşlardır. Zaten Erdoğan ve AKP hükümeti 2015 baharında İç Güvenlik Paketi adıyla çıkardıkları yasalarla bu suçları işleyenleri koruyan bir yasayı meclisten geçirmişlerdi. Yani 2015 ve 2016’da yürütülen kirli savaşın hukuki altyapısı önceden hazırlanmıştır.
Bab’ı da yakıp yıktılar
Roboskî’de çocuklar uçaklarla bombalandığında Erdoğan bombalayan askerleri kutlarken, İçişleri Bakanı ise “bunlar kaçakçıdır” diyerek bu katliamı meşrulaştırdı. 15 yılda mitinglerde yüzlerce sivil insanı katleden AKP iktidarının şefi, 2006 yılında “kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yaparız” demiş, çocuk-genç demeden onlarca inanı katletmiştir. Şimdi İdlip’te öldürülen sivillerden sonra yine insanlık nerede diye bağırıyor. Kendisinin tüm bu yaptıklarını unutuyor. Kaldı ki, kendisi de Bab’ı bombalarken, İdlip’tekinden daha fazla sivili katletmiştir. Bab’ı yakıp yıkarak, sivilleri öldürerek askeri güçlerini ve çetelerini sokmuştur. Herhalde tank, top ve uçaklarla sivilleri öldürmek serbest ve meşrudur! Tabii ki kimyasal ve biyolojik silah kullanmak insanlık suçudur; ancak bir yere hakim olmak için tank, top ve uçaklarla sivilleri katletmek de suçtur.
Tüm dünya Türkiye'nin işlediği insanlık suçlarının ve faşist baskıların farkındadır. BM Cizre raporunda başta bodrumlarda diri diri yakılan insanların durumu ortaya konulmuştur. AKP-MHP iktidarı özellikle Kürtlere karşı her türlü insanlık suçunu işlerken Avrupa’yı ya da başkalarını suçlaması gerçekten de edepsizliktir, şirretliktir, pişkinliktir, utanmazlıktır. Öyle ki, Fethullahçıları, darbecileri tutukluyoruz, işten atıyoruz diyerek ne kadar muhalif varsa hepsini saf dışı etmektedirler. Böylece bu darbe girişimini devleti ele geçirmenin fırsatı haline getirmiştir. Paralel devleti ortadan kaldırma iddiasıyla devleti tamamen milliyetçi-mezhepçi kendi yandaşlarına teslim etmektedir.
AKP iyi teşhir edilmiyor
Türkiye'de kendi dışındaki her siyasi kesime savaş açan, görülmedik baskı ve zulüm düzeni kuran bir faşist iktidarın Avrupa’yı ya da kendine karşı çıkan herkesi faşistlikle suçlaması gerçekten kabul edilmeyecek ve deşifre edilmesi gereken bir durumdur. Ancak Erdoğan ve AKP'nin edepsizliği karşısında bu teşhir iyi yapılmamaktadır. Zaten Türkiye içinde HDP dışında herkesi susturmuştur. Bu uygulamalarını eleştiren herkesi vatan haini, PKK'den yana ya da Fethullahçı olarak suçlamaktadır. Erdoğan ve AKP’lilerin edepsizliklerine rağmen bu faşist grubun ipliği yeterince pazara dökülememektedir. Nasıl bir iktidar olduğunu sürekli ortaya koymak gerekir. AKP-MHP faşist iktidarının başkalarını suçlamasını bu iktidarın teşhiri için fırsata çevirmek gerekir. Aslında AKP iktidarını teşhir etmek, rezil etmek insanlığın karşısına çıkamaz hale getirmek için çok veri vardır. Ancak ne basın, ne aydınlar, ne yazarlar, ne de siyasetçiler bu iktidarın gerçeğini iyi ortaya koyuyorlar.
Avrupa ise iradesizleşmiş. Tayyip Erdoğan Avrupa bitmiş derken bu iradesizlikten cesaret alıyor. Avrupa, Tayyip Erdoğan’ın dediği çerçevede bitmemiştir; ama Erdoğan’a iradeli ve onurlu bir tutum almadıklarından Erdoğan da bunu görüp konuşuyor. Kapitalizmin bugün geldiği aşama, Avrupalılarda kendi değerlerine sahip çıkacak bir irade ve onurlu duruş bırakmamış. Yoksa Erdoğan bu kadar pervasız olabilir miydi? Ancak Avrupa’nın siyasetçileri ve burjuvaları iradesiz olsa da Avrupa halkları Erdoğan’ın bu söylediklerini kabul edemez. Bu açıdan Avrupa halkları, halkın vicdanı olan aydınlar, yazarlar ve basın bu faşist ucube kişiliğin karşısına çıkarılabilir.
Kuşkusuz bizim belirttiklerimiz bilinen gerçeklerdir. Ancak bunların usanmadan sürekli dillendirilmesi, hatırlatılması ve ortaya konulması gerekir. Özellikle Erdoğan ve AKP'nin bu söylemleri Kürdistan'da iyi bir teşhir verisidir. Bu söylemler Kürt halkını Tayyip Erdoğan ve AKP konusunda çok iyi bilinçlendirir. Başkalarını demokrat olmamakla ve insanlık dışılıkla suçlayan Erdoğan’ın nasıl demokrasi ve insanlık düşmanı olduğu çok iyi ortaya konularak Kürtler de, tüm insanlık da çok iyi bilinçlendirilir. Aslında şu anda AKP ve Erdoğan’ı en iyi teşhir edecek olan, onların söylemleridir. Onların söylemleriyle kendilerinin yaptıkları karşılaştırılırsa bu çok somut ve derin bir bilinçlenme ortaya çıkarır.
Kerkük’te maske bir daha düşmüştür
Kerkük’te Kerkük valiliğine Başurê Kurdistan bayrağı asılınca kıyamet koparılıyor. Kürtlere hakaretler yağdırılıyor. KDP'yi PKK'ye karşı kullanmak ve bazı Kürtleri aldatıp PKK'ye karşı çıkarmak için hava alanına Başur Federasyon bayrağını asanlar bu bayrak Kerkük’e asılınca yine eskisi gibi Başurê Kurdistanlı siyasi güçlere postal yalayıcıları ve üzerine gidilip ezilecek aşiret liderleri gibi cümlelerle hakaretler yağdırıyorlar. Kerkük’teki durum açıkça ortaya koymuştur ki, bu iktidar sadece PKK'ye değil, Kürtlerin her kazanımına karşıdır. Kerkük’e Türkmen şehri diyenler Kobanê’de Kürtler direndiğinde orası Eyn El Arap’tır, Arap şehridir, diyerek Kürt düşmanlıklarını ortaya koymuşlardı. Suriye ve Rojava politikasında bunu görmeyenler kafasını kuma gömenlerdir. Kafalarını kuma gömenlerin şimdi kıçları açıkta kalmıştır. Bir musibet bin nasihatten yeğdir derler. Kerkük’teki tepkiler AKP iktidarının ve Türk devletinin gerçek yüzünü bir daha gözler önüne sermiştir. Maske bir daha düşmüştür.
Türk devletinin ve tüm Türk hükümetlerinin karakterinin ne olduğuna bakmak için Kürt politikalarına bakmak lazım. Türkiye'de demokrasi var mı, yok mu? Türkiye'de insan haklarına saygı var mı, yok mu, bunun ölçüsü Kürtlere yaklaşımdır. Kürtlerin kimliğini, varlığını yok sayan, Kürt’ün siyasi iradesini tanımayan, Kürt’ün kimliği, dili ve kültürüyle özgür ve demokratik yaşamını tanımayan bir devlet ve iktidar Kürt düşmanıdır. Türk devleti ve onun bugünkü hükümeti Kürt düşmanlığından öte Kürt soykırımcısıdır. Bugün Kürdistan'daki tüm uygulamalar Kürt soykırım uygulamalarıdır. Bunu biraz aklı olan Kürt ve kendine demokratım, hatta insanım diyen herkes görür ve anlar.
Artık bu iktidarda edep yoktur demenin de bir anlamı yoktur. Bu edepsizliğe, şirretliğe, utanmazlığa, pişkinliğe, ahlaksızlığa ve vicdansızlığa karşı mücadeleyi yükseltmek gerekir. Bu iktidara karşı mücadele dışında başka bir seçenek yoktur. Çünkü Kürt soykırımını amaçlayan bir edepsiz ve şirret iktidar ancak mücadeleyle bertaraf edilir.
Tüm Kürtler bilmeli ki, bu iktidar tüm dünyayla Kürt soykırımına destek olmadıkları için kavga ediyor. Edepsizlik ve şirretlikle Kürt soykırımına destek bulmayı hedefliyor; Kürt soykırım uygulamalarına dünyanın sessiz kalmasını amaçlamaya çalışıyor.
Mustafa Karasu / Politika