Bir süredir Almanya medyası yada siyasetinin ‘Türk Muhalefeti’ hakkındaki yaklaşımı ile ilgili yazmak istiyordum.
Alman siyasetçileri, Türkiye’de ‘muhalefet’ten basettiklerinde İlk akıllarına hemen CHP gelir. Bunu ifade ederkende, esas muhalefeti görmezden gelirler ve üstelik CHP’den ‘sosyal demokrat bir parti’ olarak bahsederler.! Bu konuyu bir başka yazıya bırakarak esas konumuza dönelim.
Bu yazımda sadece Alman basın dilinin sözde ‘’modern TC’ ve onun kurucusu Atatürk ile ilgili yaklaşımını kısaca değerlendireceğim.
Türkiye referanduma giderken Alman medyası, ‘Biz Türkiye’ye değil, Erdoğan’a karşıyız’ diyerek tek adam diktatörlüğüne ve AKP-Erdoğan öncülüğünde kaosun eşiğine gelerek esas olarak Atatürk TC’sine göndermeler yapıyor.
AKP-Erdoğan ie ilgili ‘haklı oarak’ kaygıları olan Almanya vb ülkeler, söylemesi ve yazması gerekenleri bugünllerde sıkça tekrar ediyor.
Ancak burada ilginç, ilginç olduğu kadar da belkide tehlikeli bir yaklaşım söz konusudur.
Yakın dönemde de Türkiye’de Erdoğan-AKP sisteminiin alternatifi olarak lanse edilmeye çalışılan, Alevilerin önemli bir kısmını ve CHP’nin vazgeçilmezi Kemalizm, Almanya tarafından da yeniden ısıtılıyor gibi.
‘Cumhuriyet ellden gidiyor, bırakmayaız’ diyerek alanları dolduran milyonları bir hatırlayalım, (Aleviler dahil) kimler yoktuki ?
Atatürkün ‘kalpaklı resimlerini eline alan alanlara koşarak, hiç olmayan ‘laik’ bir sistemi sahiplendi.
Yine yakın dönemde Kürtlere karşı girişilen saldırılardan aynı fotoğraflar eşliğinde Kürt siyasetçilerine saldırıdı vs..
Konumuz bu değil ancak birbirini bir şekilde ilgilendiriyor.
Almanyanın en çok satan BİLD gazetesinin 27.06.2017 günkü sayısında Referandumu değerlendiriyor ve tam sahife ‘TC’yi kuran Atatürk olsa hayır derdi’ şeklinde hem Almanca (Staatsgründer Atatürk hätte „Nein“ gesagt) yer veriyordu.
BILD gazetesi, sözde Alman ve Türk okurları için; referandum konusunun ne olduğunu, seçim sürecinin nasıl işlediğini ve yaşasaydı eğer Mustafa Kemal Atatürk’ün neden Erdoğan’ın planlarına karşı oy kullanacağını açıklıyor.
Özet olarak BİLD gazetesi, ‘Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1923 ila 1938 yıllarında Osmanlı İmparatorluğun bakiyesinden inşa edilen modern cumhuriyetin cumhurbaşkanlığını yapmıştır’ belirlemesi ile aslında Almanyanın geleneksel bakış açısınıda yansıtmaktadır.
Adı geçen gazetenin yanı sıra Almanyanın diğer önde gelen gazeteleri olan Frankfurter Algemeıne Zeitung (FAZ), Frankfurter Rundschau, Süd Deutsche Zeitung (SDZ)vb yayın organları, haftalık dergileri, Der Spigel, Stern vs hepsi, Atatürk’ün ‘modern’ bir ülke kurduğunu, din ve devlet işlerini birbirinden ayırdığını, bazı devrimleri yaptığını, hilafetin yerine ‘laikliği’ getirdiğinden falan dem vururlar.
Benzer medya-yayın kuruluşları, 1990’lı yıllarda Almanya’da gündeme gelen PKK yasağı karşısında sus-pus olmuş ve hatta bu ülkede Kürt halkının yapmış olduğu yasal-demokratik tepki, protesto yada etkinliklerini zaman zaman ‘terör’ diye nitelediğinide unutmamak gerekir.
Bununla beraber AB’de bazı sosyal demokrat siyasetçiler sözkonusu Atatürk ve onun kurduğu TC olunca hemen ‘modern’ diye niteleme yaparlar..
Her nedense genel olarak batı, özel olarak ta Almanya vb ülkelerin Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu TC’yi ‘modern(?)’ olarak nitelemesi yada öyle bakması eğer bilinçli değil ise sakat, eksik yada ekonomik-çıkar kaygılardan ibarettir denilebilinir.
Yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkün.
Atatürkün kurduğu TC’nin ise ne kadar ve nasıl modern bir ülke olduğunu her şeyden evvel Anadolu, Ege, Karadeniz ve Kürdistan coğrafyasında kıyımdan geçirilen halklar ile inanç toplulukları bilir!!
Pontus, Ermeni, Rum, Kürt, Alevi ve diğer gayri müslim azınlıkların modern(!) TC ve Atatürk tarafından nasılda soykırımlara, katliamlara, pozitif ayırımcılığa, sürgünlere, baskılara mağruz kaldığı ise Almanya ve de medyası tarafından da aşikardır.
Gücünü ‘tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek din ve tek dil’ ile özdeşleşen 1924 Anayasasından alan R.Tayyip Erdoğan ve partisi AKP, her fırsatta ‘Atatürk yaşasaydı bize gelirdi’ diyerek aslında Atatürk veya diğer bir deyimle ‘Kemalizm’le sanıldığı üzere çokça çekişmediğini tam tersine bir çok konuda ‘çakıştığını’ vurgulamaktadır.
Diyaneti kurarak başta Alevileri ve gayri müslimleri yok sayan tek’çi anlayışın bir ürünüdür ki bugün Almanyanın kuşku ile baktığığı, casusuluk dahil, işid vb terör örgütleri sempatizanlarının uğrak yerleri olduğu bir takım gizli-kapaklı ajan faaliyetleri işleri yürüttüğüne inanılan DİTİB vb örgütlenmeler mevcuttur.
Kaldı ki Nazi Almanyası ile genç TC’nin sıkı-fıkı ilişkileri en üst düzeyde idi.
Kısaca Alman BİLD gazetesinin övdüğü ve Erdoğan’a ‘alternatif’ gibi bir algı yaratmadan başka bir işe yaramayacak sistem, Kemalistler, ulusalcılar, sözde solcular, milliyetçiler ve şovenistler’den oluşmaktadır.
Bütün bunlar ‘tek’çi anlayışta birleşmişlerdir ve yıllarca Krdü, Aleviyi ve ötekileştirilenleri yok sayış, görmemiştir.
Görmekmekle kalmamış, bu çevrelerin siyasal akımları, parti ve organları sonucu yasama, yürütme ve yargı oluşmuş, bu durum ise bir diğerinin yaşamasına, coğrafyasına, inancına, kimliğine ve kültürüne, diline deyim yerinde ise ‘el’ koymuştur.
Her ne kadar bugünlerde Alman basını, ‘MİT Almanya'da casusluk yapıyor’ diyebilecek kadar ileri gitse de bu bazı gerçekleri ise ters-yüz etmeden özellikle de Kürtler ve Kürdistan hakkında daha objektif olmalıdır.
Yoksa Almanya medyası ve BİLD gazetesi ‘sinekten yağ çıkarmayı’ bırakarak Erdoğan sisteminin alternatifi olarak Atatürk’ü değl, devrimci, demokrat, çağdaş, halkların ve inançların özgürce, kardeşçe ve barış içinde bir arada yaşayacağı ‘özerk’ sistemin adından bahs etsin.
Bu sistem Rojava’da hayat buldu. Giderek bir bütün olarakKürdistanın dört parçasına yayılması ve hayat bulması elzemdir.
BİLD gazetesinin manşetine taşıdığı, halklarımızı ve inançlarımız yanlış yönlerdirebileceği manşetler artık para etmemektedir.
Kürtler ve gerçek Aleviler hariç bazı kesimlerle röportajlar yapan BİLD gazetesinin görüşüne katılmıyor ve Atatürk kalksa idi yerinden ‘evet’ derdi diyorum.
Almanya’da Hitler-Nazi faşizmi Hitler ile birlikte tarihin çöp sepetine gömülmmedi mi?
İtalya’da Mussolini sonrası aynı süreç yaşanmadı mı?
İspanya’da Franco sonrası yine benzer bir durum olmadı mıı?
Peki ile birlikte Atatürk sonrası Türkiye’de faşizm ve ırkçılık tükendi mi?
Hayır.!
Kuşakta kuşağa artarak devam ede geldi ve bu uygulamayı bugün itibarı ile en iyi şekilde R.Tayyip Erdoğan sürdürüyor.
Can Kasapoğlu