Her yıl 8 Mart’ta tüm dünyada, kaynağını geçmiş tarihten alan; bir kadın mücadele günü kutlanır. Her ülkede kadının verdiği mücadele yöntemleri irdelenir ki, günümüzün kadın mücadelesine yol gösterici olsun. Bu yapılırken, bazı odaklarca konu magazinleştiriliyor. Adeta verilen mücadelenin içi boşaltılıyor. Göstermelik yılın kadını seçiliyor. Anneleri anma gününde yılın annesini seçtikleri gibi. Bu başlı başına kadınlarla dala geçme oluyor.
Ne acıdır ki, günümüz dünyasında, ataerkil bir sistem sürdürülüyor. Kadının adı var kendisi yok. Tıpkı ülkemizde var denilen laiklik gibi... Yazılı metinlerde okur ve idarecilerimizin beyanatlarından sıkça duyarız. Ama uygulamada rastlayamayız. Ülkemizde her şey yapma çiçek gibidir. Evrensel kural ve yasalar yazılı metinlerimizde var. Uygulamalarda amalarla önü kesilir.
Kadın, adayı da yumurtanın yarısı gibi eşit şartlarda ana rahminde gelişir ve dünyaya gelir. Bebeklik çağından başlanarak ötekileştirilir. Ayrı bir kategoride büyütülür. Yıllar sonra yapacağı görev: istisnalar dışında çocukluk evresinden tanzim edilir. Büyüdüğünde, evlenecek, çocuk doğuracak ve eşinin buyruğundan hareket edecek. Oysaki, erkek çocuk da aynı şartlardan ana rahminden gelişip dünyaya geliyor. Onun ilerde ne iş yapacağı önceden biçilmiyor. Erkek çocuk büyüdüğünde becerisi, ailesinin ona sağladığı siyasi ve ekonomik olanaklar çocuğa yön veriyor. Kız çocuğu ise önceden ona biçilen kadere boyun eğiyor.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu kurallar, pek az bir farkla, başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerinde aynıdır. Bu nedenle yazımın başlığına „Kadın sorunu = Dünya sorunu“ dedim.
Kadın kendi sorununu çözmedikçe, dünya sorunları sonlanmaz. Kadın işkence görmeye, sömürülmeye devam eder. Gıpta ile baktığımız Avrupa ülkelerinde bile bu olumsuzluklar devam ediliyor. Polonya da bir milletvekili, „Kadın az zeki, erkeğe göre az ücret almalı“ diyebiliyor.
Bir ülkenin uygar olabilmesi için, o ülkede kadın yaşamın her alanında görev almalı. Kadına yaşam olanağı verilmeyen ülkeler, geri kalmaya mahkumdurlar. Gelişmiş ülkelerin fabrikalarını işleten petrol ve türevleri üreten Arap (İslam) ülkeleri neden geri kalmışlardır? Çünkü kadını eve kapatıp, çocuk fabrikası ve seks aracı olarak gördükleri içindir.
Anamızın da bir kadın olduğunu düşünmeden, kadını hep aşağılamışızdır. „Kadın gibi kıvırma“, „erkek sözü mü?“, „saçı uzun, aklı kısa“ gibi binlerce deyimi sayabiliriz. İslam inanışında bile, kadın eksik görülmüş, erkek hep üstün tutulmuş. Ayetlerde bile yer almış. Örneğin: Miras dağıtılırken, erkek çocuğa iki pay, kıza bir pay verilmeli denilmiş. Keza iki kadının şahitliği, bir erkeğin şahitliğine eş değer sayılmış. Nereye bakarsan bak, kadın hep ikinci sınıf sayılmış.
Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere halen kadınla erkek eşit olanaklara sahip değildir. Halen milletvekili seçimlerinde, bir parti bizim kadın kotamız daha fazladır derken, aslında kadını aşağıladığı ve onlara bağış yaptıklarını itiraf ediyorlar. Eşitlik bunun neresinde? Oysaki sandığa atılan oylar, kadın oyu, erkek oyu farklı mı? Gözyaşlarımızın rengi gibi aynı oy değil mi?
Bu uygulama, erkeğin acizliğini gösteriyor. Hep zora baş vuruyor, ben daha güçlüyüm dercesine. Ayrılmak isteyen eşini öldürüyor. Yasalar erkeği serbest bırakıyor ya da iyi halden, „çok sevdiğinden“ cezasının alt sınırında veriyor. Çünkü yasaları yapanların yüzde 90’nı erkek. Buna rağmen „Babamdan ileriyim ama, oğlumdan geriyim“ diyalektiğin kuralına inanan biri olarak, kadınlarımızın uyanıyor olması; en ağır işkence görseler, öldürülüp teşhir edilseler bile halkların haklarını savunuyor olmaları sevindiriyor ve umutlarımı yeşeriyorlar.
Sevgili okurlar, dilerim düşlerimiz, düşleriniz yaşam bulur.
elbistanliali@fsmail.net
Ali Erdogan / Politika