Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Bu köylerden devlet geçti

Bu köylerden devlet geçti

04 Mart 2017, 11:24

Türk devlet güçlerinin 19 gün boyunca ablukaya alıp vahşet gösterisi yaptığı Xerabê Bava ve Talatê köylerindeki izleri duruyor. Yakılıp yıkılan evler, telef olan hayvanlar; katledilen ve rehin alınanların yanı sıra zulmün ağırlığıyla yeni bir travma yaşayan köylüler.

Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde 19 günün ardından Talatê (Doğanlı) köyünde ise 9 gün sonra sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Yasağın kaldırılmasıyla birlikte bu iki köyde yaşananlar da gün yüzüne çıktı. 

Talatê köyüne varıldığında tarihi 200-300 yıla dayanan 6 evin yıkıldığı görüldü. 1995 yılında yaşanan göçün ardından sadece yazın kullanılan 6 ev köylülerin anlatımına göre askerler tarafından içeriye konulan patlayıcılarla yerle bir edilmiş. Yıkılan evlere ait molozlar kamyonlarla köy dışına çıkartılırken evlerin bulunduğu alan büyük oranda temizlenmiş. 

Bölgeye kepçelerin götürülmesi için bahçe duvarlarını yıktığı, bazı ağaçları kökünden bazılarını ise dallarından kırdığı görüldü. Yıkılan bir evde de 5 kişiye ait cenaze çıkartıldığı ve cenazelerin kime ait olduğunun bilinmediği; bir cenaze ise köyün girişine getirilerek üzerlerine kurşunlar yağdırıldığı öğrenildi. Yurttaşların gösterdiği bölgede çok sayıda kurşun bulunurken bir taşın üzerinde de kan izi kaldığı görüldü. 

Mezarlar bile tahrip edildi

Köyün birçok alanında mermi kovanları ve gaz bombası kapsülleri yerlerde bırakılmış. Yine askerlere ait yemek artıkları da köy içerisinde bulunuyor. Köyde yıkılan 6 evin yakınında bulunan mezarlıkta mezar taşlarının dahi tahrip edilmesi dikkat çekti. 

Gözaltına alınan ve kendisinden bir süre haber alınamayan köylü Necat Yıldız, yaşadıklarının Cizre’de görülen yöntemlere benzetti. Baskın sırasında askerlerin önünde kalkan olarak kullanıldığını anlatan Yıldız, “İlk beni gözaltına aldılar. Bizim evimiz komutan tarafından karakola dönüştürüldü. Silahı sırtıma dayayarak beni önden yürüttüler ve evi aradılar. Telefonuma el koydular. Bir esir, tutuklu gibiydim” diye konuştu.

Farklı farklı askerler tarafından sorguya çekildiğini anlatan Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben de dayanamadım ve bir askere ‘Siz hangi örgütsünüz?’ dedim. O da bana, ‘Biz orduyuz, örgüt değiliz’ dedi. Ben de ‘Eğer ordu olsaydınız her biriniz ayrı ayrı beni sorguya çekmezdi. Başbakan’ın örgütü ayrı, Cumhurbaşkanı’nın ayrı, içişleri başkanının ayrı’ dedim. Bugüne kadar çok şey yaşadım o yüzden kendim o psikolojik şiddetten çok fazla etkilenmedim ama çocuklarım çok etkilendiler. Özellikle evlerdeki yaşlı insanların da çok zorlandıklarını biliyorum.” 

Talan ettiler

Ev eşyası, gıda ve tüm kışlık erzakın askerler tarafından kullanıldığını da söyleyen Yıldız, “Mutfağımızdaki, kazan, tencere, tabak gibi tüm malzemelerimizi kullandılar. Daha sonra da yıkamayıp çöpe attılar. Kıyafetlerimiz, tüm eşyalarımız kirletildi. Ne televizyon ne kıyafet bıraktılar. Yorgan ve döşeklerimizi dahi ayakkabıları ile kullandılar. Kullanılacak tek bir eşyamız kalmadı” diye konuştu.

Su boruları, elektrik direkleri ve köy mezarlığının yıkıldığını kaydeden Yıldız, “Peşmerge mezarı olduğunu söylesem de yıktılar. Ben onlara Peşmergelerin büyüğü Barzani şuan Ankara’dadır dedim. Şengal’de DAİŞ tarafından öldürüldüğünü söyledim. Ama yine yıktılar” dedi. 

Köyde bulunan birçok genç ve kadın da yasak boyunca kendilerine baskı ve hakaretler edildiğini dile getirdi. 

Son zulüm en beteriydi

Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyü geçmişte de gözaltında kayıp, boşaltma ve benzeri uygulamaları çok görmüş. Köy halkı, son yaşadıkları zulmü  hiçbir dönem yaşamadıklarını söyledi. 

Baskın sonrası 17 gün gözaltında tutulan Sabri Bayhan, evin içinde bulunan merdivenin altına saklanarak askerlerin açtığı ateşten kurtulabildiğini belirterek, “Evimiz her yerine kurşunlar yağıyordu. Jandarmaya telefon açtıktan sonra durdular ve bizi evden çıkardılar” dedi. 

Dövdüler, sürüklediler, taradılar

Bayhan, daha sonra yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Evden çıkarırken üçer, dörder kişi üzerime gelip dövüyorlardı. Beni bahçenin ortasına atıp, kötü küfürler-hakaretler ediyorlardı. Sonra bir süre beni yerde sürüklediler. Bana, ‘Bize onları görmedim deme’ dediler. Ben kimseyi görmediğimi söyledim. Eğer bir suçum olsa niye karakolu ve Midyat’taki jandarmaları arayayım dedim. Bunun üzerine her gelen beni dövdü. Bütün evimi silahlarla taradılar.” 

Daha sonra zırhlı araçla ilçe jandarma karakoluna getirildiğini ifade eden Bayhan, evinin karargah olarak kullanıldığını ve çatısına mevzi yapıldığını kaydetti. 

Tavuklarımızı yediler

Geçimini sağladığı birçok büyükbaş hayvan öldüğünü sözlerine ekleyen Bayhan, “Tavuklarımın bile çoğunu yediler. 40 tane tavuğum vardı. Şuan 3- 4 tane kalmış. Tüm odunlarımı yakmışlar ve tavuklarla ızgara yapmışlar. Doğum yapmak üzere olan ineğim bile ölmüş. Ben o hayvanlarla geçimimi sağlıyordum” diye konuştu. 

Camiyi, namazı yasakladılar

Ablukayı anlatan bir başka köylü Ahmet Göktaş da Bayhan ile benzer anlatımları yanı sıra “Camiye bile gitmemize izin vermediler. Biz, ‘Müslüman değil miyiz, bırakın cuma namazına gidelim’ dediğimizde bile izin vermediler. ‘Yasak’ deyip bizim gitmemizi engellediler” diye belirtti. 

Köylüsü Eshad ile birlikte köyün dışına çıkarıldıklarını anlatan Göktaş, şunları aktardı: “Bize ‘Gelin sizinle bir işimiz var’ dediler. Sonra da, ‘Burada sığınak var mı’ diye sordular. Ardından da bir cenazenin başına götürüp, ‘Bunu tanıyor musunuz’ dediler. Biz hayır deyince de, ‘Tanıyorsunuz ve bize yalan söylüyorsunuz’ diye baskı uyguladılar. Cenazenin üzerinde kan yoktu ve göğsünde kurşun izleri vardı. 4 kişi öldürdüklerini söylüyorlardı ama 1 kişinin cenazesini gösterdiler. Şu ana kadar nasıl idare ettiğimizi ben de anlayamıyorum.”

Su kanalını patlattılar

Bazı evlere birçok kez baskın yapıldığını söyleyen Göktaş, kendi evine de üç defa baskın düzenlendiğini vurgulayarak, şöyle devam etti: “Evimizin yanında küçük bir çukur vardı. Evin altında ahır olarak kullandığımız mağaradan hayvanlarımıza su getirmek için kullandığımız küçük bir kanaldı. Bana, ‘Bak senin evinin altında da sığınak var’ dediler. Ben her ne kadar hayvanlarımız için kullandığım mağara ve hayvanlara su götürmek için kullandığım su kanalı olduğunu söylesem de dinlemediler. 3 el bombasını o su kanalının altına koyup patlattılar. O çatıyı öylece aşağı indirdiler.” 

Çocuklara işkence tehdidi

Yasak başladığı gün anne ve babasının gözaltına alındığını, annesinin hastalanınca doktora götürüldüğünü dile getiren 12 yaşındaki E.G. ise “Annem ve babam gidince biz de ninemlere gittik. Oraya da gelip evi darmadağın ettiler, televizyonumuzu kırdılar. Bize, ‘Yerlerini söylemezseniz sizlere işkence edeceğiz’ diyorlardı. Biz ‘bir şey bilmiyoruz’ deyince, ‘Yalan söylüyorsunuz, yerlerini söylemezseniz evinizi yıkar, yakarız. Babanızın ölene kadar cezaevinden çıkmasına izin vermeyiz’ diyorlardı. Erkek kardeşime işkence ettiler. Benim de omzuma vuruyorlardı. Amcamın evini yakıp biz yakmadık diyorlardı. Hayvanlarımızı ilaçlayıp öldürdüler. Köydeki herkesi topladılar sonra zırhlı araçlara bindirip götürdüler. Hepsine işkence ediyorlardı” diye anlattı. 

Evi askerler tarafından karargah olarak kullanılan Hatice Bayhan ise evindeki bir odanın askerler tarafından yatak odası olarak kullanıldığını, mutfak ve banyoyu işgal ettiklerini kaydetti. Bayhan, Hastalanıp ilçe merkezine geldiğini, döndüğünde ise evde kullanılacak hiçbir eşyasının kalmadığını söyledi. 

Abdi Aykut’un evi

Xerabê Bava köyünde en büyük tahribat işkence edilerek gözaltına alınan ve tutuklanan Abdi Aykut’un evinde yaşanmış. Evin tamamı ateşe verildiği ve evdeki tüm eşyaların küle döndüğü görüldü. Evi bu halde gören Abdi Aykut’un eşi kapıda ağıtlar yakarak, “Evimizi nasıl bu hale getirdiler. Burada bir çatışma yaşanmadı. Biz askerlerle konuştuğumuzda evinize bir şey yapmadık” dediler. 

Köyde bulunan 2 ev daha ateşe verilirken çok sayıda ahırın samanlarla birlikte ateşe verildiği belirtildi. Yine askerlerin köyde çok sayıda hayvan telef olurken hayvanların büyük bir bölümünün temizlik işçileri tarafından çöp arabalarına konularak çıkartıldığı belirtildi. Sabri Göngür, hayvanının yanan ahırdan gelen duman ile zehirlendiğini ve geçimini sağladığı hayvanı 15 bin TL’ye satın aldığını belirtti.

Yasağın kaldırılması üzerine her gün gidilen Hatxe (Yandere) köyünden geçmek isteyen heyet ve basın mensupları yeniden durdurularak geçişleri engellendi. Bunun üzerine köylere daha uzak bir yoldan köye ulaştı. Aralarında HDP’li vekiller Dilek Öcalan, Ali Atalan, Mehmet Ali Aslan, HDP, DBP, Barış Anneleri ve çok sayıda yurttaş köye giderek yurttaşlarla sohbet etti ve yaşananları aktardı.

 

Amed’deki yasak üçüncü gününde

Diyarbakır Valiliği tarafından Lice ve Hazro ilçeleri sınırları içerisinde bulunan dağlık ve ormanlık alanda düzenlenecek askeri operasyon nedeniyle ilan edilen “sokağa çıkma yasağı” 3. gününde. Lice’ye bağlı olan Dibekköy, Çağdaş, Yolçatı, Tepe, Kabakaya, Ortaç, Yalaza, Bağlan, Çavundur, Dolunay ve Oyuklu ile Hazro’ya bağlı Çitlibahçe köylerinde önceki gün 14.00’ten geçerli olmak üzere ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasaklanmıştı. 

 

Bingöl’de 23 bölge yasaklandı

Bingöl merkez ve 7 ilçesine bağla toplam 23 bölge, 2-16 Mart tarihleri arasında “geçici özel güvenlik bölgesi” ilan edildi.

Bingöl Valiliği, konuyla ilgili açıklama yaptı. Bingöl merkez ve Adaklı, Genç, Solhan, Yayladere, Kiğı, Karlıova ve Yedisu olmak üzere 7 ilçesine bağlı 23 kırsal bölgede, 2-16 Mart tarihleri arasında düzenlenecek operasyon öncesi “geçici özel güvenlik bölgesi” ilan edildi. Bölgelere girişlerin yasaklandığı bildirildi.

Katledilenlerden biri Salih Kaplan

Yasağın 9 gün sürdüğü Talatê köyünde, 1 Mart günü katledilen Salih Kaplan’ın kardeşi Mehmet Kaplan Kızıltepe’de gözaltına alındı. Ağabeyi Salih Kaplan’ın cenazesini alırken gözaltına alınan Mehmet Kaplan’a gözaltı gerekçesi olarak, sosyal medya hesabında ağabeyi ile ilgili yaptığı paylaşımlar gösterildi. Ağabeyi ile ilgili sosyal medya paylaşımları “örgüt üyeliği” olarak değerlendirilen Kaplan’ın Kızıltepe İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde tutuluyor. Kaplan avukatlarıyla görüştürülmedi.

 

Şakran’da 17. gün

İzmir Aliağa Şakran Cezaevi’nde bulunan 18 siyasi tutsağın karşılaştıkları hak ihlalleri, fiziki ve psikolojik işkenceye karşı 15 Şubat’ta başlattıkları süresiz, dönüşümsüz açlık grevi devam ediyor. 17. gününe giren açlık grevine, T2 bölümünden 8, T3 bölümünden 5, kadın bölümünden de 5 tutsak katılıyor.

Zindanlarla Dayanışma İnisiyatifi İzmir Temsilcisi Selma Altan, Şakran’daki işkencenin sistematik hale getirildiğini vurgulayarak, taleplerini şöyle sıraladı: “Cezaevinde baskıların son bulması, odalarda gardiyanların toplu halde yaptığı baskınların son bulması, koğuşlar arası iletişimin sağlanması, yaka kartı uygulamasının kaldırılması, sosyal aktivitelerin serbest bırakılması, kitap kısıtlamasının kaldırılması, görüşler sırasında gardiyanların tacizlerinin son bulması, hasta tutsakların tedavilerinin yapılması ve cezaevinde sayımlar esnasında esas duruş uygulamasının son bulması.” 

Altan, talepleri yerine getirilene kadar tutukluların eylemlerini sürdürmek kararlı olduğunu söyledi. 

Şakran’da çıplak işkence 

Bu arada Kamuran Nas adlı tutsak, ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinde yaşananlar hakkında bilgi verdi. Nas’ın ağabeyi Mübarek Nas, cezaevinde işkenceye maruz kaldıklarını belirten kardeşinin anlatımlarını şöyle aktardı: 

“Gece geldiler beni ve 4 arkadaşımı cezaevi avlusuna çıkardılar. Avluda bizi çırılçıplak soydular. Soyduktan sonra üzerimize saldırdılar. Saatlerce üzerimizde tepindiler. Bizi dövdüler. 4 arkadaşım şu an gördükleri işkence yüzünden yaralıdır. Revire götürmüyorlar. Yaralı olarak tutuyorlar. Uygulamalar karşı açlık grevi eylemi başlattık.”

Kardeşinin banyo ve tuvaletlere kamera yerleştirildiğini belirttiğini söyleyen ağabey Nas, banyo yapmaya giden tutuklu ve hükümlülerin yıkandıkları sırada gardiyanlar tarafından sıcak suyun kesilerek soğuk suyun verildiğini ifade etti. 

Cezaevindeki işkencenin sistematik hale getirildiğini aktaran ağabey Nas, kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu.  

(diclehaber)

Bu haber 496 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..