“Arkadaşlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uşaklarla gitmedim. Ne yeni, süslü elbiselerim, ne su geçirmez potinim, ne sıcak paltom vardı. Daima diz kapaklarım yamalı, daima dirseklerim biraz dışarı fırlamış gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü sıkı tembihle beni öpmedi, ne de akşamüstü yolumu dört gözle beklediler. Hatta eve ne kadar geç gelirsem etrafımdakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu şeylerin yokluğuna karşılık hayatı ve sokağı kazanmıştım. Mevsimler, insanlar, hayvanlar, eşya en münis, en değişik yüzleriyle benimdiler.” Munzur vadisi boyunca ilerlerken Ahmet Hadi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki bu sözlerini düşünmemek mümkün değil. Arabanın camından dışarı bakarken, ara ara yürürken, insanın gözünü kamaştıran, kalbini büyüleyen içinde bulunduğu şu an, şu görkemli coğrafya her şey ile artık orada bulunana aittir. Kış mevsimiyle, insanlarıyla, hemen önünüzde koşan dağ keçileriyle…
Kafayı kaldırıp yukarılara bakmak yeterli. Kayaların, ağaçların arasından sağa sola kavisler çizerek bir yandan karınlarını doyururken, bir yandan da gözleri ile çiftleşecekleri partnerlerini gözlüyorlar. Asıl yerleri Munzur’un zirveleri olan dağ keçileri, kendileri için özel bir dönem olan bu aylarda, aşağılara kadar iner ve bu özel dönemi yaşarlar. Kasım ve aralık ayları onların cinselliklerini yaşadıkları aylardır. Bu aylarda erkek keçilerin en önemli özellikleri ise koku salgılamaları. Bu koku onların cinselliğe hazır olduklarının ifadesidir. Ferîdüddîn Attâr , Esrârnâme’de hayvanların aşk kemâlini; ‘Yemek ile şehvet’ olarak aktarır. Dağ keçilerinin Munzur Vadisi’ndeki bu mevsimlerinin hikayesi de biraz bu olsa gerek.
XIZIR’IN DAVARLARI
Munzur Vadisi boyunca doğaya yayılan dağ keçileri Dersimliler için kutsal olan hayvanlardandır. Dersimliler onu Xızır’ın davarı olarak görürler. Xızır güneş doğarken doğayı onlara teslim eder ve gün batımına kadar özgürce dolaşır, beslenirler. O nedenle onlara dokunmaz, korur ve kollarlar. Bu anlamda yaşanılan, aktarılan meseleler de vardır. Bunlardan birini Dersim’de yaşayan şair, yazar Burhan Gündoğan kendisine aktarılan haliyle anlattı. Dersimli bir amca gençliğinde dağ keçisi vuruyor. Yanına gittiğinde dağ keçisi hala yaralıdır ve bir çocuk gibi ona bakıp, ağlamaktadır. Gel zaman, git zaman sonra evlenir ve çocuğu doğar. Çocuk özürlüdür ve zaman zaman ağladığında ya da kızdığında o dağ keçisi gibi gözyaşı döker ve ses çıkarırmış. Bahçesinde bir havuz yapar ilerleyen zamanda, bu kez de küçük kızı buraya düşer ve boğulur. Bunun üzerine adam tövbe eder, Xızır’a yakarır. ‘Ben yanlış yaptım, neden benim yanlışımı çocuklarımdan çıkarıyorsun. Benden çıkarsaydın ya!’ der ve tövbe eder.
Dersim’de kıtlık ve yokluk dönemlerinde bile insanlar dağ keçilerine dokunmamışlardır. Çünkü bilirler ki Xızır onların bir adım ötesindedir ve dara düştükleri bu acılı günlerde onlara yardımcı olacaktır. O nedenledir ki Xızır’ın geçmediği, suyuna dokunmadığı, ormanında gezmediği bir yer olmasın. Dersim’de Xızır’a ait o kadar çok yer vardır ki, Dersim’in inanç ritüeli içinde olmazsa olmazlardandır Xızır kültü. Xızır’ın emanet olarak bıraktığı bu keçiler Dersim’de iki tür olarak bulunur. Bezuvar ve Şamua olarak adlandırılan keçilerden Bezuvarların boynuzları uzundur ve arkaya doğru kıvrılır. Şamualarınki ise çengel şeklindedir.
KEÇİLERİN KATLEDİLMESİ AYNI ZAMANDA İNANÇ KATLİAMIDIR
Dersim’deki dağ keçilerinin karşılarındaki en büyük tehlike ise avcılardır. Dersimlilerce sahiplenilen ve kutsal kabul edilen bu hayvanlar zaman zaman avcıların kurşunlarına hedef olmaktadır. Her türlü önleme rağmen, ritüeli hiçe sayan bir gözü dönmüşlükle dağ keçilerinin katledilme fikri, aynı zamanda inanç katliamıdır. Doğa ve çevreci örgütlerin çabalarına rağmen bir türlü kaçak avcılık önlenememiş; avcılar Xızır’a havale edilmiştir. İnsanın zayıflığı ve gözü dönmüşlüğünün, içindeki öldürme hırsının, kutsal kabul edilen bir canlıya yönelmesinin açıklanacak bir tarafı yoktur. Nitekim Dersim Barosu da son dönemlerde milli park statüsündeki Munzur ve Pülümür vadilerinde koruma altındaki dağ keçilerinin avlanmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na başvuruda bulunarak personel sayısının arttırılması talebinde bulunmuştur.
Başvuruda, “Avlanma faaliyetlerinin özellikle 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu hükümlerine tabi Munzur Vadisi’nde ve Pülümür Vadisi’nde karayolu kenarlarında kolayca yapıldığı bilinmektedir. Bilindiği üzere Kara Avcılığı Kanunu, Merkez Av Komisyonu Kararı ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca dağ keçilerinin her türünün avlanması yasak olup aksi eylemler cezaî ve hukukî mesuliyete tabidir” diyerek dağ keçilerinin korunması için harekete geçmiştir.
Xızır’ın davarları kendi dağlarında özgürce ve sonsuzca yaşadıkları sürece Dersimlilerin hikayeleri devam edecektir. Sadece dağ keçilerine değil, Munzur’da yaşayan her canlıya yönelmek onarılmaz tahribat demektir. O kutsal hayvanlara sıkılan her kurşun vadideki yaşama da sıkılmış demektir. Öyleyse bırakın Munzur’un yoldaşları özgürce yaşasınlar.
Özgün E. Bulut – Gazete Duvar