“Toplumun %35’i değiştirilen anayasanın ne getirip ne götüreceği konusunda bir bilgi sahibi değil” diyen Av. Erdal Doğan OHAL’e ilişkin şu ifadeleri kullandı “OHAL darbecileri değil, hükümete muhalif olan tüm kesimleri hedefine aldı. Hedefine almakla kalmadı, yargı bir anlamda alt üst edildi. Hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmayan birçok insan çeşitli suçlamalarla görevlerinden ihraç edildi. Bir kısmı tutuklandı” dedi.
Yaşam tarzına müdahale ve Eğitim müfredatına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Doğan “Reyna katliamı belki bir başlangıçtı hayata müdahale açısından, yaşanan katliam açısından. Bu katliam halk arasında, özellikle de dezavantajlı yani eşit yurttaş olmayan halk arasında büyük kaygı yarattı. Seküler laik Türkler, Kürtler, Aleviler, Hristiyanlar veya farklı inançta olanlar için bir cehennemin başlangıcı mı olacak kaygısı taşınıyor. Maalesef söylemler ve uygulamalar bu kaygıyı güçlendiriyor” değerlendirmesinde bulundu .
Av. Erdal Doğan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle.
S. Acar: Başkanlığı öngören anayasa getirilmek isteniyor. Bunu bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Av.Erdal Doğan: Anayasa değişikliği hızlı bir şekilde geçirildi. Meclis gündemine sokulan anayasa değişikliğiyle ilgili tartışmalar zaten kamuoyunda fazlaca gündeme geldi. Ama yine de çok ilginç bir şey söyleyeyim istatistiksel verilere göre Mecliste ve özellikle ülke gündeminde bu değişikliğin neler getirip neler götürdüğü konusuyla ilgili halkta yapılan anketlerde toplumun % 35’i halen bu anayasa değişikliğinin neler getirip, neler götüreceği konusunda bilgi sahibi değil. Bunun nedeni de bildiğiniz gibi medyadaki iktidar tarafından tekelleşme ve diğer muhalif medyaların susturulması hususu, hatta Meclis Tv’nin bile kapatılması bir anlamda sansürlenmesi. Bu konuyla ilgili CHP gurubundan bazı milletvekilleri kendi olanaklarıyla teleskop yayını yaptı.
“OYLAMADA GİZLİLİK İLKESİ AÇIK AÇIK İHLAL EDİLDİ”
Bu Anayasa değişikliğinde HDP’nin grubu içerisinde 11 milletvekilli tutuklulu olduğu için oylamaya katılamadı. Bu konuyla ilgili düşüncelerini ifade ettiler. CHP gurubu ise bu bu konuyla ilgili çeşitli eylemlerin yanı sıra görüşlerini kamuoyu ile paylaştı. CHP, özellikle MHP ve aynı zamanda AKP’nin içerisinde Anayasa değişikliğine karşı tereddütle bakan kişilerin fikrini değiştirmeleri konusunda epey bir çaba sarf etti. Ama maalesef MHP’den çok az bir grup milletvekili ret oyu verdi ve çekimser kaldı. Büyük oranda MHP daha önce AKP ile yapılan konsensüs ile ilgili Devlet Bahçeli’nin nezdinde yapılan konsensüs sonucu bu anaysa değişikliğine evet çıktı. 330’un üzerindeki her bir madde oylanmış oldu. 338, 340, 333 oranında oy çoğunluğuyla referandum yeterliliğini aldı. Burada en büyük hata usul açısından yani bu konudaki oylamada gizlilik ilkesi bildiğiniz gibi ihlal edildi. Bunu çok açık açık ihlal ettiler. Bunlar kayıtlarla yani milletvekillerin çektiği görüntülerle ve Meclis Tv’de olan görüntülerle çok aşikar.
CHP’nin bu konuyla ilgili bir çıkışı oldu biliyorsunuz. Gizli oy açık sayım ilkesi ihlal edildiği için konuyu anayasa mahkemesine taşıyor. Anayasa mahkemesi bu konuyla ilgili geçmişteki kararları var yani bunun bir anayasal ihlal olduğunu ve seçim ihlali olduğunu ve tekrar seçime gidilmesi için bir karar verilebilir. Ama anayasa mahkemesi üyeleri bu konuda bağımsız ve tarafsız davranacaklar mı orası şüpheli.
S.Acar: Neden Şüpheli?
Çünkü kendi üyeleriyle ilgili FETÖ davasıyla ilgili soruşturmada alınanlarla, tavır ve tutumları çok yadırganacak bir tutumdu. Ayrıca bu KHK’lerle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurulara ilişkin “biz bakmayız, bu konu bizi ilgilendirmiyor” diyerek geri göndermiş olmaları da ne kadar iktidar dümen suyunda, faaliyet gösterdiğinin de belli.
Bu bir rejim değişikliği çünkü bir parlamenter sistem eksikliklerine rağmen bugüne kadar sürdü. Şimdi bütün kurumlar aslında değiştirilmeye çalışılıyor. Tüm demokratların, solcuların muhaliflerin amaçladığı daha demokratik bir cumhuriyet çabasıydı. Bu demokratik cumhuriyet çabası içerisinde daha demokratik bir parlamenter sistem, baraj sisteminin ortadan kaldırıldığı, yasama organının daha iyi çalışabileceği, aynı zamanda yürütme üzerinde hem yasamanın hem de yargının daha çok denetimini sağlayabileceği ve bu anlamda da yargının bağımsız ve tarafsız olabileceği bu temelde güçlendirilmiş bir parlamenter sistem savunuluyordu.
Şimdi baktığımızda özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının başlamasından itibaren bir şekilde yargıda büyük bir değişikliğe gidildi. Mecliste de dört bakan görevden alınmıştı o zamanlar kabine değişikliği yapıldı. Ve seçimler oldu. 7 Haziran seçimi oldu 7 haziran seçimi daha ilk günden MHP gurubundan ilk gece açıklamasında yeni seçim startı verilmişti. 1 Kasım seçimine giderken gerçekten halk ciddi bir şekilde terörize edildi. Özellikle Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde Kürt illerine göre çoğunluğu oluşturan bölgelerde yapılmış olan güvenlik önlemleri hukuki olmaktan çıkmış ve bunlar tamamen anayasa ihlali biçiminde olmuştu. Uluslararası sözleşmeleri ihlal eden bir güvenlik konsepti içerisinde insan hakları ihlali ve insanlığa karşı suçların işlendiği bir sisteme dönüşmüştü.
O dönem içerisinde sıkı yönetimin daha beterini diyebileceğimiz hukuki önlemler, sokağa çıkma hakkı, seyahat özgürlüğü, yaşam hakkı, işkence yasakları gibi bir sürü temel hakların ihlal edildiği bir dönemdi o dönem. Sonrasında 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Bu girişimin hemen arkasından fiiliyata bir buçuk iki yıl önce başlayan uygulamanın aslında yasal bir durumu oluşturulmaya çalışıldı, OHAL süreciyle. OHAL’in çıkış nedeni yine Anayasal hükümler içerisinde OHAL çıkış nedeni belli olan bir hedefe göre kilitlenir.
S.Acar: Nedir bu hedefler?
E.Doğan: Darbe girişimine karşı, darbecilerin ortaya çıkartılması, bu konuda etkisiz hale getirilmesi ve yargının daha demokratik işlemesine, yargının, parlamenter sistemin, idarenin demokratik sistemle işlemesi için çabaları amaçlar OHAL.
Tam tersine OHAL darbecileri değil hükümete muhalif olan tüm kesimleri hedefine aldı. Hedefine almakla kalmadı yargı bir anlamda alt üst edildi. Hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmayan birçok insan çeşitli suçlamalarla görevlerinden ihraç edildi. Bir kısmı tutuklandı. Yargıyı bir kısmı halen stajı süren yargıç ve savcılardan oluşan bir yapıyla idare eder hale geldi. Kolluk dediğimiz polis bu konuyla daha yetki sahibi oldu. Ve bu konuyla ilgili KHK’yle çıkarılan Olağanüstü yetkilerle, polis çok daha geniş yetkilerle donatılarak, yargının da yetkisini almış oldu. Böylelikle Olağanüstü Hal rejimi daha önce, bir buçuk iki yıl önce başkanlığı fiilen uygulayan Cumhurbaşkanı’nın bu durumu OHAL’le hukuki hale getirilmeye çalışılıyor. Yetmezmiş gibi Başkanlık rejimiyle de bu tamamen anayasal bir hükme kavuşturulmaya çalışıldı. Bunu devlet Bahçeli kendisi “fiiliyatta olanı hukuki hale getirmektir” dedi.
“BAŞKANLIK REJİMİNİN OLDUĞU ÖRNEKLERDE OLMAYAN YETKİ GÜNDEMDE”
Burada tek bir adam sistemi, tek bir kişinin yargı üzerinde, parlamento üzerinde ve aynı zamanda da yürütme üzerinde yetkisinin olduğunu gördüğümüz bir durum. Yargının büyük bir oranını kendi seçiyor, yürütmeyi, bakanlar kurulunu dışarıdan seçebiliyor, parlamento içerisinde fes etme yetkisine sahip. Böyle olağanüstü, şuanda başkanlık rejiminin olduğu örneklerde olmayan bir yetki gündemde. Parlamenter sistemde olmayacak, başkanlık rejiminde de olmayacak. Çünkü örnek aldıkları ne Fransa’da böyle ne Amerika’da böyle ne de demokrasi götürülmeye çalışılan Suriye’de böyle.
Suriye’de bile denetim mekanizmaları var. Yani Esad‘ın başında olduğu rejimde bile denetim mekanizmaları olan bir sistem. Böyle bir durum elbette ki korkunç bir tabloyu getirecek önümüze. Halen gözaltına alınmamış, tutuklanmamış, kapatılmamış birçok muhalif veya muhalif ses, aynı zamanda kurumlar, basın, medya, sivil toplum kuruluşunun kapatılması gündeme gelecek.
S.Acar: Sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınanlar, tutuklananlar oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.Doğan: Bu konuyla ilgili zaten müjdeliyorlar bu sene itibariyle 75 tane hapishanenin bitirileceğini söylüyorlar. Çünkü mevcut olan hapishaneler, gözaltı durumlarını kaldıramaz boyutta. Hatta geçen günlerde CHP’li bir milletvekili basına bir açıklama yaptı. Sosyal medyada 17 bin kişi hakkında soruşturma başlatıldığı, fakat gözaltı birimlerinin yoğun olduğundan bu konuyla ilgili girişimin şuanda başlatılmadığıyla ilgili bir bilgiydi. Bu, hükümet tarafından, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından red edilmedi. Başkanlık rejimi geçerse, özellikle referandumda evet çıkarsa bu, sosyal medyadaki soruşturmalarda başlar, birçoğu tutuklanır. Çünkü şuan elimizde kalan çok az muhalif basın İnternetten yayın yapıyor. Bu konuda mevcut sayılı birkaç gazetenin kapatılmasının yanında, tüm medyaya hakim olma ve ses çıkarılmaması konusuyla ilgili zifiri bir karanlığa gömülecek ülke.
“REİNA KATLİAMI BELKİ BİR BAŞLANGIÇTI HAYATA MÜDAHALE AÇISINDAN”
S.Acar: Bu sistem değişikliği eğitimi nasıl etkileyecek?
E.Doğan: Bu aynı zamanda bütün sistemim değiştirileceği gibi, Milli Eğitim müfredatını da değiştirme projeleri. Eğitimi dinselleştirme, diyanetin bu konuda özellikle reina katliamı öncesindeki yıl başı kutlamalarıyla bugüne kadar açıklayamadığı hususlardaki kin, öfke, ayrımcılık ve nefret söylemlerini topluma dalga dalga yaygınlaştırması, eğitim sistemi ve medya sistemiyle daha çok kolaylaşacak. Reina katliamı belki bir başlangıçtı hayata müdahale açısından.
Bu katliam, halk arasında özellikle de dezavantajlı seküler laik Türkler, Kürtler, Aleviler, Hristiyanlar için bir cehennemin başlangıcı olacak. Bu yalnızca belli bir kesim için değil, Türk ve Sunni de olabilir. Ama daha demokrat, daha seküler yaşamak isteyen insanlar içinde bir tehdit durumu söz konusu olacak.
S.Acar: Anayasa değişikliği ekonomiyi nasıl etkileyecek?
Bu getirilecek anayasa değişikliği referandumda evet çıkarsa, ekonomik güvensizlik daha da artacaktır. Türkiye aynı zamanda bir BM üyesi ve ondan da öte daha kıta ötesi hukuk sistemi olan Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği aday ülkesi. Konsey kurucu üyesi, AİHM’in sistemine dahil olmuş, Anayasasında AİHM’yi yasalarından üstün tutmuş, Anayasal hükmünde tutmuş, içtihatları böyle kabul etmiş bir ülke Türkiye.
“KENDİSİNİ DENETLEMEYECEK BİR MEKANİZMAYA BÜRÜNMEK İSTİYOR”
Bütün bu içtihatlar, bütün o demokratik yaşamı ve toplumu hedefleyen, ilke ve hükümler bir anlamda hiçleştirilecek, yok edilecek, tam tersine kendisini denetleyemeyecek bir mekanizmaya bürünmek isteyecek.
Bütün o bloklardan, demokratik değerlere sahip çıkmaya çalışan sistemden bir kopuşu getirecek. Buda aynı zamanda Avrupa Birliği sürecinden kopuş. Zaten birçok söylem veya politik yaklaşımı da o şekilde. Örnek aldıkları sistem Çin, Rusya, İran gibi denetlenmeyen ve bu konuyla ilgili demokratik sistemi sorgulanmayan, idam cezalarının ciddi bir şeklide uygulandığı, muhalif seslerin çok yer bulmadığı bir sisteme öykünme durumu var. Şunda mevcut olan Avrupa Birliği mekanizması ve aynı zamanda BM mekanizması Türkiye’deki keyfiliklerin bir kısmını önlemektedir. Bunlar halen çok ciddi bir şekilde rahatsızlık vermekte Türk idarecilerine.
Semra Acar / İSTANBUL