Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Sakine Cansız'ın katilinden 'yer altı' faaliyetine

Sakine Cansız'ın katilinden 'yer altı' faaliyetine

21 Aralık 2016, 19:45

Bu yalandan yola çıkarak, Kürtleri bitirmeyi vaddediyor. Biri, elinde yağlı sicim, asılacak Kürt arıyor, öteki yerden başını kaldırıp "en iyi Kürt celladı benim" diye haykırıyor. Onlarla yarışa çıkan asker kılıklı da "dağları kanla sulayanım" diye övünüyor.

PKK hareketinin kuruluş toplantısına katılanlardan, hayatta kalabilmiş bir kaç kişiden biri olan Sakine Cansız ile arkadaşları Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katili Ömer Güney, Paris’te öldü.

Güney, katliamın tek sanığıydı. Soğukkanlı edası, renk vermeyen yüz hatlarıyla Güney, "tetikçi alem" için aranan prototipti. Alanında, iyi bir kurs gördüğü de anlaşılıyordu. Ancak, "işin" bitiminde, verilen garantilere rağmen, yakalandığı takdirde, bütün benzerleri gibi kullanılmış tuvalet kağıdı gibi klozete atılıp şifonun çekilebileceğini düşünecek kadar akıllı değildi.

Güney, cinayetin ertesi günü yakalandı. Tek zanlısıydı. Tanıklar ve kanıtlar katil olarak, onu işaret ediyordu. Cinayetin işlendiği binanın anahtarı bir tek onda vardı. Ayrıca, Paris’ten ayrılacak olan Sakine Cansız’ı, tren garına bırakmakla o görevliydi.

Ömer Güney, üç yıl tutuklu kaldı. Bu süre içinde, Ankara gezileri, "Türk karanlık güçleri" karargahının bulunduğu Ankara’nın Gölbaşı bölgesiyle ilişkilerinin tesbit edildiği medyaya düştü. Sonra, uzun bir sessizlik süreci başladı. Dosyası da, hiç ışık sızdırmadı.

Bu arada, Türk-Fransız dostluk, ekonomik ve elektronik ilişkileri tüm Avrupa ülkelerine örnek olacak düzeyde gelişmişti. Fransa, Kürtlere dostane olmayan bir tutum takındı. Onlarla yaptığı, televizyon yayınına imkan veren uydu anlaşmasını bile iptal etti. 

Tam üç yıl sonra, Ömer Güney’in hapishanede, beyin urundan öldüğü açıklandı. Hastalık ani ama, ölümü şaşırtıcı değildi. Her nedense, bütün benzer olayların failleri, kapalı bulundukları hapishanelerde ya kalp krizi geçiriyor, ya intihar ediyor, ya da Kenndy’nin katil zanlısı Oswold’u vuran Ruby gibileri hücrede aniden "zatureye" yakalanıp ölüyor, böylece geride delinmez kalınlıkta bir karanlık kalıyor, dosyalar kapanıyordu.

Akibeti "Fransız hapishanesinde öldürüldü" ibaresiyle geçecek Ömer Güney’le birlikte, Kürt başkaldırısının sembol isimlerinden biri olan Sakine Cansız dosyası da kapatılıyor. Böylece, kan damlayan terör ağı yumağının ortaya dökülmesi, önlenmiş oldu. Terör ihraç edenlerin insanlık suçu, satın alınan kara perdeye sarılarak, karanlığa gömüldü.

Ama ne olursa olsun, hakikatin evrensel tarihi, olay "Ömer Güney hapishanede öldürüldü" etiketiyle kaydedecektir.

Geçelim bunu. Kürtleri saran rezaletin, öteki sefil çemberine bakalım:

Türk ırkçılığı, yabanilik makarasını bir kere daha başa sardı. Her şey 1920’lere döndü.

Kürtler, iki yüz yıla yazılı dertlerini, ana davalarını haykırıyor, uğrunda ölüme yürüyorlar. Kendi halkını da dolandırarak, onun sırtından Sultani hayat yaşayanlar, mücadeleyi dış düşmanlarının kışkırtmasıyla, yeni başlamış gibi gösteriyorlar.

Bu yalandan yola çıkarak, Kürtleri bitirmeyi vaddediyor. Biri, elinde yağlı sicim, asılacak Kürt arıyor, öteki yerden başını kaldırıp "en iyi Kürt celladı benim" diye haykırıyor. Onlarla yarışa çıkan asker kılıklı da "dağları kanla sulayanım" diye övünüyor.

Geri kalmış fukara beyinleri dolandırmak için, Kürtlerin hayatına yasak üstüne yeni yasaklar koyuyorlar.

Güçleri yetmediği için, Kürtçe konuşmayı değil, ama yazı dilini yeniden yasakladılar. Kürtçeye yer veren gazetelerin, cezalandırılacağını açıkladılar. Televizyonlar kapalı, Kürtçe müzik ise düğünlerde yasaklı, satış yerlerinde tezgah altında…

Kürtleri dolandırıp yanlarına çekme, taklalarında ise "Türk, Kürt eşittir" diye sırıtıyor karşımızda. O kadar eşittir ki, sokakta tek giden Kürt linç ediliyordu. Kürtlerin seçtikleri kişi, onların hayallerine sövmedikleri için, yerleri, makamlarından hapishanelere sürükleniyorlardı.

Kürtlerin oy verdikleri siyasi parti, "Türkiye’nin partisiyim" dediği halde, binaları ateşe veriliyor. Polis haydutlara müdahale yerine, yangına itiraz edini yakalıyor. Bir polis de talancılarla, hırsızlarla birlikte, yanan binanın çatısında ayağı kayıp düşerek ölünce, "şehit" olmuş oluyordu.

Ha, bütün bunları neden sıraladım? Söyleyeyim:

"Bunca olaya rağmen, Kürt-Türk çatışması çıkmadı" sözü büyük bir yalandır. Türk şehirlerindeki Kürtler linç ediliyor, malları, mülkleri talan ediliyor. Ama güçleri yetmediği için, topluca karşılık veremiyorlar. Mesele bu.

Ancak böyle giderse, Kürdistan’da da, en az onların işbirlikleri var. Yarın ne olacağı bilinmez, bu nedenle…

Bu arada, Ortadoğu bütününde, yadsınmaz güce erişen Kürtler, değişen kaderlerinin dönüm noktasındadırlar, bugün. Fakat, işgal topraklarında, onurunu satışa çıkarıp teslim ve işbirlikçi olmamış, bütün sivil Kürtler, barbarın insan avında birer hedeftir.

Oya, nitelikli kadrolar kolay yetişmiyor. O nedenle, savunma mekanizmasını harakete geçirmek gerekiyor. Literatürdeki deyimle, "yer altına inmek" savunmanın bir şeklidir. Açık deyişle, gizliliği esas tutarak, faaliyet gösterip politik çalışma yürütme zamanıdır.

"Legal siyaset" adıyla, gün ışığında politik faaliyet göstermek, tuzağa çekilmek, insanın kendi ayağıyla tuzağa gitmesidir, çünkü.

Bask ülkesinin kurtuluşu için mücadele veren ETA, Franco Faşizminin 40 yılı boyunca, "yer altında faaliyet" göstererek, kayıp vermekten kurtuldu. Daha sonra, bütünlüklü güç olarak, ortaya çıktı.

İrlanda’nın da asıl gücü yer altındaydı.

Unutmamak gerek: Açıkta yürümek, Faşizme kolay av olmak, ağzına düşmektir.

Ahmet Kahraman / Politika

 

Bu haber 650 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Boksör İsmail Özen, Almanya’da spor, medya ve iş dünyasında tanınan bir isi..