İSTANBUL- Cumartesi Anneleri, 609. haftalarında, kaybedilişinin 22 yılında Nihat Aydoğan ile kaybedilişinin 23. yılında kayıpların avukatı Şevket Epözdemir ve iki gün sonra katledilişinin birinci yılı dolacak olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi için oturdu.
Eylemde, ilk sözü gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ağabeyi Ali Ocak oldu. Hasan Ocak'ın kaybedilmesine ilişkin açılan davanın geçtiğimiz günlerde "failler bulunamadığı" iddiasıyla zamanaşımından kapatıldığını hatırlatan Ali Ocak, Beykoz Cumhuriyet Savcılığının, devletin yıllardır yıkmadığı yalan duvarına bir tuğla daha eklediğini kaydetti.
Yıllardır hakikat ve adalet için alanlarda olduklarını hatırlatan Ocak, bundan sonrada olmaya devam edeceklerini söyledi ve ekledi: "Yalanlarınız ve hileleriniz önünde diz çökmeyeceğiz. Her alanda akikat ve adaleti haykırmaya devam edeceğiz."
Hasan Ocak'ın arkadaşı İstanbul Milletvekili Ali Şeker, geçtiğimiz günlerde Darbe Komisyonunda dinlenen Mehmet Ağar'a, Ocak'ı sorduğunu ve "Bilmiyorum, başka böyle olaylar var mı?" diye sorduğunu hatırlattı. Şeker, şunları söyledi: "Bu meydanda onlarca örneği görmeyen bir zihniyet var. Maalesef bu örneklerin hiçbirisini görmek istemeyen ve bu davayı zamanaşımına sokan bir anlayış var. Ülkede hızla barış diyenler kaybediliyor. Barışımıza, kardeşliğimize, dostluğumuza sahip çıkacak olanlar yine bizleriz. Biz kayıplarımızı unutmayacağız. Çünkü onları unutmak insanlığımızı unutmak demektir."
Nihat Aydoğan'ın kızı Leyla Aydoğan, 22 yıldır Galatasaray'da adalet için oturduklarını söyledi. "Eli kanlı vicdansızlar aramızda dolaşırken bir sürü insanın çocuğu yetim kaldı, biz de onlardan birkaç tanesiyiz. Başka çocuklar yetim kalmasın diye mücadelemizi sürdüreceğiz. Babamı ve tüm kayıpları aramaya devam edeceğiz. Umudumuz her zaman var, kaybetmeyeceğiz" dedi.
Babası kaybedildiğinde henüz bebek olan Necbir Aydoğan, gözyaşlarını tutunamadı, konuşmakta zorlandı. Aydoğan, babasına olan özlemini, katillere olan öfkesini şu sözlerle ifade etti: "Ben babamı hiç görmedim. O nasıl bakardı hiç bilmiyorum, beni nasıl severdi, elimi nasıl tutardı hiç bilmiyorum. Umarım bize bu acıyı çektirenler hiçbir zaman rahatlamazlar, ölmezler, bu vicdan azabıyla yaşarlar. Bir çocuk babasız kaldığında neler yaşar bunu en iyi ben yaşadım. Bir mezarı olsa, 'burada babamız var' desek biraz da olsa rahatlayacağız. Babamın kemiklerini bulana kadar mücadele edeceğiz."
Haftanın açıklamasını Avukat Gülseren Yoleri okudu. "Bu topraklarda egemen olan 'hukuksuzluk ve ihlal geleneği', senelerdir 'adalet' talebinde ısrarcı olan bizleri cevapsız bırakmaya devam ediyor" diyen Yoleri, darbe girişiminin ardından yargıyı ve siyaseti zayıflatan düzenleme ve uygulamaların hızla arttığını söyledi. Ağır ihlaller karşısında insanların seslerini duyurmasını, taleplerini dile getirmesini, hak arama özgürlüklerini kullanmasını olanaksız kılan bir hukuksuzluğun hakim olduğunu kaydeden Yoleri, Türkiye'de hakları ihlal edilenler için etkin ve sonuç alınabilir bir iç hukuk yolunun olmadığını ifade etti. Yoleri, "Bu topraklarda hakikat ve adalet esir alınmıştır" demek için de Galatasaray'da olduklarını söyledi.
Katledişlerinin yıldönümlerinde avukatlar Şevket Epözdemir ve Tahir Elçi'yi anan Yoleri, "Her iki dosyada da bugüne kadar tek bir şüpheliye yer verilmemesi ve faillerin tespitine yönelik etkin bir soruşturma yapılmaması kabul edilemez" dedi.
22 yıl önce kaybedilen Nihat Doğan'ın dosyasının da aynı durumda olduğunu hatırlatan Yoleri, Aydoğan'ın gözaltına alınarak kaybedilmesinden; baskına katılan Faik, Sabri ve Kemal isimli korucular, Midyat Jandarma Komutanı Hilmi Kahraman, Midyat Kaymakamı Mehmet Okur, Mardin Valisi Ahmet Kayhan, OHAL Valisi Ünal Erkan, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Jandarma Genel Komutanı Aydın İlter, Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Başbakan Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genel Sekreterliğini Orgeneral Doğan Bayazıt’ın yaptığı Milli Güvenlik Kurulu sorumlu olduğunu belirtti. Yoleri, Aydoğan'ın akıbetinin açıklanmasını, faillerinin tespit edilerek, yerelden ulusala bu suçta sorumluluğu olan herkesin yargılanmasını istedi.
Nihat Aydoğan, 1994'te Midyat Doğançay Köyü'nde, korucu olmayı reddettiği için bakı görüyordu. Bu baskılar nedeniyle Aydoğan'ın oğlu dağa gitmeyi tercih etti, baskılar daha da arttı. Evleri sık sık basılan Aydoğan, 30 Kasım 1994 sabahı, saat 05.00 sularında, çok sayıda özel tim, asker ve korucu tarafından yatağından dövülerek çıkarıldı ve gözaltına alındı. Elleri ve gözleri bağlanan Aydoğan, kanlar içinde önce Midyat Jandarma Karakolu'na, daha sonra da Mardin Jandarma Merkez Komutanlığı'na götürdü.
Eşi jandarma ve savcılığa Nihat Aydoğan'ı sordu ancak, "serbest bırakıldı" yanıtını aldı. Tüm başvurular sonuçsuz kaldı, Nihat Aydoğan'dan bir daha haber alınamadı.
ethahaber