Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Erdoğan, idam ve günahkarlar

Erdoğan, idam ve günahkarlar

18 Kasım 2016, 20:00

"Türkiye’nin ve Erdoğan ekibinin kaderini Suriye’deki iç savaşın sonucu belirleyecek. İkiz Kuleleri yerle bir eden Amerika’nın 11 Eylül’ü gibi,  15 Temmuz’da da Türkiye’ye bir 11 Eylül yoklaması çekildi."

Türkiye’deki Kemalist kilitlenmeyi açmak; Kürt sorununu çözmek; hak ve özgürlükleri genişletmek ve diğer İslam ülkelerine örnek olacak Ilımlı İslam projesini hayata geçirmek için Avrupa ve Amerika tarafından bir proje olarak desteklenip iktidara getirilen AKP’nin lideri Erdoğan, yaptığı bir sürü iktidar rezilliğinin yanı sıra şimdilerde idam konusuna el atmış. Muhafazakar iktidar Türklüğünün canı çok kıymetlidir. Ölümden çok korktukları için idam cezasını muhalifler üzerinde hep bir tehdit unsuru olarak tutmuşlardır. Hayat karşısında olduğu gibi, ölüm karşısındaki mantıkları da çarpıktır. Öldürmeyi kendilerine sürekli bir hak olarak gören zihinsel kiltili bu çarpık gürüh bir gün kendi çıkardıkları ağır ceza kanunlarının kurbanı olurlar mı bilmiyorum. Ancak bunun bir çok örneğinin olduğunu biliyorum.

Klasik bir iktidar tarzı vardır; dış poltikada kaybeden hırsını içeriden alır. Onlar, dışarıda kaybetmenin iç poltikadaki tutarsızlıklardan ve yanlışlardan kaynaklandığını asla kabul etmek istemezler. Erdoğan önderlikli Türk devletinin Irak ve Suriye denklemi dışına atılmasındaki asıl rolü, içerideki Kürt sorunun çözümsüzlüğünün oynadığını söyleseniz de anlamazlar. İçeride yirmi milyon Kürdü düşman ilan etmişsen, 900 kilometrelik Suriye sınırını tutan öteki Kürtle hangi konuda anlaşacaksın?

O gün bir arkadaş yazımın altına bir not düşmüş ve sormuş:

“Ama Kobane savaşında yaralı YPG’liler Türkiye tarafındaki hastanelere taşınıyordu, ne oldu da böyle oldu?”

IŞİD yaralıları da taşınıyordu, ancak konu İŞİD değil. Amerika’yı başlangıçta yedeklemiş olan Türk devletinin Suriye’ye yönelik dış politikası tamamen Osmanlılıktı ve Amerika bunu anlar anlamaz çark etti. Erdoğan: “Dostlarımız bize ihanet etti” derken bunu kast ediyor. Suriye’de Türkiye’nin kontrolünde IŞİD ağırlıklı yeni bir devlet kurulacak, Türkiye Amerika ile ittifak halinde olduğu için bu yeni Suriye devleti doğal olarak bir miktar da ABD’nin sayılacaktı. Suriye’deki Kürtler de Türkiye’nin hakimiyetini kabul etmek koşuluyla ufak tefek haklara sahip olacaklardı. Hiç biri tutmadı bu politikanın. Suriye’deki iç savaş tamamen Türkiye’nin kontrolü dışına çıktı. Rusya devreye girdi. IŞİD’i “iç savaş güçlerinin çürük elma”sı olarak değerlendiren Amerika’nın Suriye’deki ittifak anlayışı değişti ve Türk destekli örgütleri Amerika vurmaya başladı. Türk devleti de buna karşı içerideki ve dışarıdaki Kürtleri vurmaya başladı. 

Türkiye, Irak denkleminin de dışına atıldı. Musul ve Rakka’da yoktu. Suriye’de oyalanması için kendisine verilen alanlardaki varlığını da kötüye kullandı, gitti Kürtleri vurdu.

Orhan Pamuk’un Kar romanı, Kars coğrafyasından hareketle Türkiye’de Kemalistlerle dinciler arasındaki çatışmayı ve darbeciliği anlatır. Bir kış günü gerçekleşir darbe, karlar eriyip yollar açılınca asıl güçler gelir darbeyi bitirir. Orhan Pamuk sanki 15 Temmuz’un karanlık darbe girişimini anlatmış o kitapta. Kitabın genelinde Orhan Pamuk Kemalistler ve solcular karşında Islamcılara daha hoşgörülüdür. Aslında bu hoşgörü Ahmet Altan, Mehmet Altan, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar da daha belirgindir.

Kendilerine dokunmayana ve güç alanlarını yağmalamayana kadar yukarıda isimlerini saydığım kişiler AKP’ye oy veriyordu. Kürtlerin HDP ve PKK dışında kalan kesimleri AKP’ye desteğin başını çekiyorlardı.  Kendilerini “yetmez ama evet”le ifade eden bu kesimin içinde bugün hala Kürt halkına bağımsızmış gibi düşünce iletmeye çalışan bir çok Kürt aydını, yazarı ve siyasetçisş var. “Yetmez ama evet” kendini hala Osmanlıya bağlı hisseden muhafazakar Türklüğün Kürt versiyonu idi. Bunlar aslında Kürdistan’da dinci muhafazakar Türklüğün  temel taşıyıcılarıydılar. Erdoğan ve AKP hala bunların destek kredisini yiyor. 

AKP’nin Kemalizm’le olan çatışmasının muhtevası ile muhafazakar Kürtlüğün Kemalizmle olan çatışması benzerlikler arzediyor. Bugün Kürdistan’da CHP denen bir parti kalmamıştır, ama çok garip, bu kesim Kürdistan’ı yerle bir eden AKP ile uğraşacağına Kürdistan’da çoktan bitmiş olan CHP ile uğraşıyor hala. Sadece din ve mezheplerin değil, Türklerin kendi aralarındaki iktidar kavgasının kan davasını Kürtlerin hala sürdürüyor olmaları ne tuhaf.

İnsanların kafasında hep şöyle bir soru var: “Erdoğan liderlikli AKP iktidarıyla Türkiye nereye gidebilir veya gidebilir mi?”

NATO üyesi ve Avrupa Birliği’nin aday ülkesi olmasından dolayı Türkiye bağımsız poltikalara sahip bir İran olamaz. Makas değiştirip İran rolüne de soyunamaz. İç ve dış poltikalardaki başarısızlıkların faturasını bir yere kadar Avrupa ve Amerika’ya çıkarır, giriştiği 13 savaşın 13’ünü de kaybettiği Rusya ile flört yapmış gibi görünür, ancak sonra yine aslına döner. O asıl şudur: “Türkiye Erdoğan’dan çok Avrupa’nın ve Amerika’nın malıdır.”

Hani diyelim kabadayılık yapıp, Avrupa ve Amerika’ya rest çektiler, o zaman da kurtlar sofrasında param parça edilirler.

Avrupa ve Amerika bugün Erdoğan ve ekibini alttan alıyorsa, çıkarları bunu gerektirdiği içindir. Yoksa bu dünya nice krallıkları, imparatorlukları ve devletleri yenilgiye uğratıp darmadağın etmiştir.

Sadece iktidar suçlarına değil, Kürt kanına da değil, kanıtlı bir çok yolsuzluğa bulaşmış olan Erdoğan ve ekibi Türkiye ve Kürdistan’daki muhalif güçleri muhafazakar ve dinci Türklüğün önünde diz çökerttikten sonra kafasındaki reformları hayata geçirmeyi planlıyor, ancak vakit çok geç. Normalde bu plan Putin’in planı. O Rusya ve çevresi için benzer şeyler yaptı. Erdoğan ondan rol çalıyor, ancak dinler ve etnik kimlikler konusunda Putin’in bir kompleksi yok. Ayrıca Putin, Rusya gibi güçlü bir ülkenin başkanı.

Ancak muhafazakar ve dinci Türk iktidarlarının da Kürt ve Türk muhalefetinin ruhunu okumuş olmak gibi bir ayrıcalıkları var. Bu kadar iktidar rezilliğine, kana ve yolsuzluğa bulaşmış Erdoğan ve ekibi bir göz kırpsın, Türk ve Kürt muhalefeti koşar adım Erdoğan’ın sarayına gider. Bu da gösteriyor ki, Türkiye ve Kürdistan’daki kirlilik sadece iktidarların değil, aynı zamanda muhalefetindir de.

Erdoğan’ın işi hiç de kolay değil. Sadece milliyetçi ve dinci oylara dayanarak Türkiye’yi ancak bir süre idare edebilirsin. İdareden ziyade ancak bir süre baskı altında tutabilirsin. Sonra dikiş yerleri patlar, fermuarlar çözülür, Türkiye’nin çok kimlikli, çok inançlı ve çok eğilimli yapısı ortaya çıkar. Avrupa ve Amerika açısından AKP iktidarını devirmek bir sorun değil, ancak devirdikten sonraki kargaşa büyük bir sorun. Yoksa bir ekonomik ve siyasi bir süpekülasyonla AKP iktidarının tozunu attırırlar.

Türkiye’nin ve Erdoğan ekibinin kaderini Suriye’deki iç savaşın sonucu belirleyecek. İkiz Kuleleri yerle bir eden Amerika’nın 11 Eylül’ü gibi,  15 Temmuz’da da Türkiye’ye bir 11 Eylül yoklaması çekildi. Kafamda çok çeşitli olasılıklar var, bunları zamanla tartışırız, her şey mümkün, ancak kesin olan şu ki, Erdoğan’lı bir Türkiye’nin geleceği yok. Uluslaarası masalar çoktan Erdoğansız Türkiye’nin planını yapmışlar. Tabii planların çeşitliliğini de unutmamak gerekiyor.

Çok garip değil mi?

15 Temmuz darbe girişimini Rusya önceden Erdoğan’a bildiriyor ve tedbir almasını istiyor.

Bayan Clinton’un emaillerini deşifre edip, başkanlık seçiminde yenilgisini sağlıyanın da Rusya olduğu söyleniyor.

Hasan Bildirici

Rojevakurdistan

Bu haber 683 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..