Celal Bayar-Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti (DP), 1946 yılında, “yeter, söz milletindir" sloganıyla, Türk siyasetine adım attı.
Slogan çekici, herkese ekmek ve özgürlük vaadi, büyüleyici bir hoş bir sedaydı. Ağır bir travmadan geçmiş, yangın ve yıkımlardan çıkmış Kürdistan, heyecanla kaynıyordu. Gerçi DP’nin kadroları, kendilerine acılar çektiren CHP’nin köşe taşlarıydı, ama olsundu.
Önemli olan, kötülüğün ana gövdesine darbe vurmaktı, tabelayı iktidar gücü olmaktan çıkarmaktı.
DP, 1950 seçimlerine girerken, mazlumun yadsınmaz inandırıcı avazıydı. Umut dağıtmakta oldukça cömertti. DP iktidarında dayak, işkence son bulacak, Kürtlerin sırtında bir daha asla sopalar paralanmayacaktı.
Bu, ölüm yangınları, kırım geçitlerinden sonra, Kürtler için, yepyeni bir ılımanlıktı. Ölmüş, ölüsü orada unutulmuş insanlığın dirilmesi…
Nasıl yepyeni bir umut olmasın, 1950’deki aday listelerinde, dumanı hala tüten, başkaldırının, yası tutulan öncülerinin kimi yakınlarına, hatta Ağrı Dağı’ndaki karargahın komutanlarından Halis Öztürk’e bile yer vermişlerdi.
Bu, sevinç hüznü yaratacak nitelikte, bir ılımanlıktı. DP, mazlumun avazıydı. Kürtler, bir iyilikle karşılaşmış ve borçlanmış gibi, 2002 yılında AKP’ye aktıkları gibi, oylarını bağışlamaya koştular.
DP kazandı. CHP, vurulmuş fil gibi yerdeydi.
Ancak Türk tarihi, öbür yanıyla dolandırma ve kandırma serüveniydi. Bu konuda, aralıksız olarak tekerrür ediyordu. DP’de iktidara yerleşince, tarih bir kere daha kendini tekrarladı. Bir süre sonra, Kürtleri ilgilendiren vaadler de silindi. Her şey başa döndü. Eski hamamda, eski taslar yeniden tıngırlanmaya başladı.
TC genelinde, muhalefet edenlere baskılar ve insan avı başladı. Kurtarıcıdan kurtulma mücadelesi ivmelendi. Bu arada ekonomi baş aşağı oldu. Kıtlık, karne günleriydi. Karnesi olan ekmek, evini aydınlatmak için gaz alabiliyordu. Karaborsa, yeni iktidarın zenginlerini yaratıyordu.
İkinci seçimde (1954) oyları düşmeye başlayınca, DP hırçınlaştı. Kırşehir, DP’ye hiç milletvekili vermemişti. Gücün öfkesi gazaba dönüştü. Başbakan Menderes bir sabah, “Türkiye’de yüzde 3’ten yukarı oy almayan bir partinin (Millet Partisi) iki milletvekilini de alması, sosyal ve siyasi bünye bakımından anormaldir" diyerek, Kırşehir’i cezalandırıldı.
Ceza ağırdı. Kırşehir, artık Nevşehir’e bağlı bir ilçeydi.
Bu olay tarihin lanetli bir sayfasıydı. Ancak, bu sayfa 62 yıl sonra, AKP tarafından yeniden açılıyordu.
AKP, Kürtler oylarını almayı daimi kılma kurnazlığıyla, “süreç” başlatmıştı.
“Din kardeşliği” diyor, yürülükteki ırkçı anayasa ve yasalara dokunmadan olmamışları olmuş gibi gösteriyordu. Ancak zaman dolambacında, yalan ve dolandırma oyunları örtülemez hale gelince, DP’nin Kırşehir’i cezalandırmasını örnek alan entrikalar çevirmeye başaladılar. Kürt oylarını çalmak için, taşımalı seçmen sistemini devreye sokmak istediler. Ancak başaramadılar.
Bunun üzerine Hakkari ve Şırnak’ı ilçe yapmaya uğraştılar. O da olmayınca, yıkıma giriştiler.
Şırnak’ı 14 Mart 2016 tarihinde karartıp, dünyaya açılan pencerelerini kapatıp tank, top ve helikopter ateşine tuttular.
8 ay sonra, yasak statüsü aralandığında Şırnak, Hitler rejiminin hava gücü saldırısına uğramış Londra’dan beterdi.
Bombardımanlar durduğunda, Londra’da pek çok sokak diri, semtler ayaktaydı.
El Kaide türevlerinin kuşatması altındaki Halep’ten de beterdi, Şırnak. Halep yıkıntı ama, her şeye rağmen sokaklar belliydi. Maloz yığınları ve kaldırım taşları bir zamanlar, orada binaların olduğunu gösteriyordu.
Şırnak’ta sokaklar, semtler yerinde yoktu. Şehir soyulduktan sonra, binalar yıkılmış, molozlar kaldırılmış, temeller dümdüz edilmişti.
İslami Faşizm böyleydi. Kazanamadığı belediyeleri gasp ediyor, milletvekillerini hapse atıyor, oyunu alamadığı halkı, yerinden, yurdundan söküp dağıtarak avantaj kazanmaya çalışıyordu.
Sokağa çıkma yasağı kalkı ama, şehir yok
Unutma Kürt, Şırnak’ın kapıları 8 ay sonra insanlarına aralanıyordu, ama şehir, şehrin sokakları yoktu yerinde!..
Kürtlere hayatını adayan Selahaddin Demirtaş da, Edirne Zindan’ındaki hücrede ırkçı barbarların tehdidi altında tutuluyordu. Bunu da hafızana kaydet Kürt!..
Ahmet KAHRAMAN / Politika