Türk kamuoyu dün sabah, Amerika Başkanlık seçimlerinin sonuçlarıyla uyandı. Amerikan medyasının yorumları, gazete manşetleri, anketlerin çoğunluğu ters yüz olmuş, ipi önde göğüsleyecek denilen Demokrat Parti adayı Hillary Clinton sandıkta kalmış, seçimi Cumhuriyetçi aday Donald Trump kazanmıştı.
Hillary Clinton bir avukattı. Ama onu öne çıkaran, başkan adayı tramplenine bindiren asıl vak’a eski Başkan Bill Clinton’ın eşi olmasıydı. Eşi karizmasıydı.
Rakibi Donald Trump ise babadan zengin bir emlakçi, inşaat müteahhididir.
Ancak Clinton’ın koca ile sarmal “karizması”, halk desteği için yeterli olmadı.
Zorlu bir mücadelede medya desteği Clinton’un yedek gücüydü. Bu yüzden dünya kamuoyu nihai zaferin ona ait olacağı kanısındaydı. Ancak, tersi oldu.
Trump “seçim sandığı kazası” gibi tepeye çıkınca, dünya ekonomisi kırılmaya uğramış, Amerika hapşırdığında, nezle olan Türk ekonomisi de tepetaklak olmuştu. Dolar, 3,18’den 3,30 TL.’ye fırlamış, Avrupa para birimi Euro 3,67 TL.’ye yükselmiş, altın başını alıp gitmiş, petrol fiyatları ise düşmüştü.
Ancak, ekonomik kırılma Türk medyasının umurunda değildi. O, Trump’ın sağcı görüşlerini diline doluyor, İsa Peygamberin havarisi benzeri bir yakarıyla, “insanlık bende” dercesine, insaniyet için tehlike çanları çalıyordu.
İnsanlığa bakın ki, Türk devleti bu çağda, İslamo Faşist IŞİD’den sonra vahşetin yeni fenomeni idi. Türk kamu vicdanı, başkasının Faşizmiyle ilgili, kendi mamulatına ilgisizdi. Oysa, vahşette yeni kapılar açıyordu. Mesela, Kürt şehirlerinin yıkım ve molozlarının yüklenip uzaklara taşınması ihalesi dünyada bir ilkti. Cizre’de 143 Kürt gencinin üstüne benzin boca edilip diri diri yakılması da, vahşette IŞİD’in bile akıl edemediği ikinci buluştu.
Bunları görmeyen Türk kamu vicdanı, denizler aşırı Amerika’da Başkan seçilen Trump, siyah tenli yurttaşlarını tembel buluyor diye dertleniyor, Meksikalıları sevmediği için ağlamaklı oluyordu.
İnsan görünme gösterisi, Türk polisinin iznine tabi değil elbette ki…
Oysa, Türk devleti, ırkçı ayaklar üstünde kurulmuştu. Ana vatanlarına yerleşmek için Ermenileri, Kürtleri kırmış, Süryanilerin, Rumların tozunu savurmuş, bitiremediği Kürtleri Türk yapmak için de dilleri, kültürlerini, baştan başa varlıklarını inkar edip tarihi izleri, miraslarını yasaklamışlardı.
Günümüzde, Türk ordusu nerede Kürt varsa hepsini kırmak, soy kurutmak azmiyle Irak’a, Suriye’ye dalmış, içerde haber yayımlayan, çocuklara masal anlatan televizyon kanallarını kapatmış, Türk parlamento üyeliğine seçilen Kürtler, düşüncelerini açıkladı diye sokakta işkence etmeye başlamıştı. Mesela Ayla Akad ve Sabahat Tuncel yerlerde sürükleniyor, Hüda Kaya’nın oğlu kırık beliyle hastane odasında karyolaya kelepçeleniyor, milletvekilleri, belediye başkanları hapishaneye dolduruluyordu. Son birkaç ayda, TC genelinde, çoğu Kürt 40 bin kişi hapse tıkılıyor, 140 bin kişi işinden, mesleğinden ediliyor, 4 bin civarında iş yeri kapatılıyor ya da ona, buna sunulmak üzere gasp ediliyor, aranan kişi yakalanamayınca Mafya (eşkıya) adaletiyle eşleri rehin alınıyordu. Bu kanlı, irin kirlisi rejimin kamu vicdanı, Kürt halkının yaşadıklarını inkar için, Amerika’nın yeni Başkanının sağcı görüşlerini öne sürüp insan numarasına yatıyordu.
Neyse ki, iletişim çağındaydık. Yeryüzü medyası kalpazanlığı anında deşifre ediyor, Faşistin insanlık suçlarını yüzüne vuruyordu.
Mesela, Trump’ın seçimi kazandığının açıklandığı sabah, Amerikan Wall Street Journal gazetesi, “Trump’ı bırak kendine bak” dercesine, Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının, Türk Faşizminin azgınlığı üzerine, üyelik müzakerelerini dondurmak üzere, toplantıya çağrıldığını açıklıyordu.
Bu Faşistin yüzüne ayna tutmaydı…
Ahmet Kahraman / Politika