İSTANBUL- Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı'nda 603. buluşmalarını gerçekleştirdi. Bu hafta Yüksekova'da 27 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın akıbetleri soruldu, sorumluların yangılanması istendi.
AKP/Saray iktidarı tarafından ilan edilen OHAL'in 13 haftadır devam ettiğini hatırlatan kayıp yakınları, 21 yıl önce de uygulanan OHAL'in yaratığı hukuksuzluk sonucunda yakılan köyler, yerinden, yurdundan sürülen köylüler, infaz edilen, kaybedilen insanların bu toprakların gerçeği olduğunu belirtti. Cumartesi Anneleri, OHAL'in kaldırılmasını istedi.
Yüksekova kayıplarından 75 yaşındaki Abdülkerim Yurtseven'in 10 torunu bugün Galatasaray'dan seslerini yükseltti. İlk olarak Berivan Yurtseven söz aldı. Yüksekova'da sokağa çıkma yasağı nedeniyle aylardır oturma eylemlerini gerçekleştiremediklerini hatırlatan Berivan Yurtseven, "Bugün Kürdistan'da katliam politikası sürüyor ve biz sessizliğimizle bu politikanın sürdürülmesine neden oluyoruz" dedi.
"27 yıldır gözyaşlarımızı kan olarak içimize akıttık" diyen Yurtseven, hakikat, barış sağlanana, dedesi ve tüm kayıplar bulunana kadar mücadele edeceklerini söyledi.
Şilan Yurtseven, üç kuşaktır kayıp olan dedesinin kemiklerini bulmak için mücadele ettiklerini söyledi ve ekledi: "Dedem sadece Kürt olduğu için kaybedildi. Katilleri hala dışarıda." Geçtiğimiz hafta 4 kişinin sokak ortasında katledildiğini hatırlatan Şilan Yurtseven, katliamların sona ermesi için mücadelenin büyütülmesi gerektiğini söyledi.
"27 yıldır kuşaktan kuşağa dedemizin kemiklerini arıyoruz" diyen Emrah Yurtseven, onu kaybedenlere "Dedemize ne yaptınız, onu nereye gömdünüz" diye sordu. Yurtseven, "Bu mücadele babamdan bana miras kaldı, benden de çocuklarıma kalacak" diyerek, çiçek koyacakları bir mezarları olana kadar mücadele edeceklerini kaydetti.
Haftanın açıklamasını Mine Nazari okudu. '90'lı yıllarda Yüksekova'da güvenlik güçlerinden oluşan bir çetenin, ilçeyi cehenneme çevirdiğini belirten Nazari, onlarca köyün yakıldığını, insanların fidye için kaçırıldığını, gözaltına alınarak kaybedildiğini söyledi.
Bugün de OHAL uygulamaları ve sokağa çıkma yasağı ile Yüksekova'da benzer bir vahşetin yaşandığını kaydeden Nazari, "Yüksekovalılar toptan düşmanlaştırılarak kolektif cezalandırmaya tabi tutuluyorlar" dedi.
Etkin soruşturma yapma sorumluluğunu yerine getirmeyen, kayıpların akıbetlerini açıklamaya yönelik mekanizmaları oluşturmayan, failleri koruyup insanları yeniden OHAL karanlığına mahkum eden AKP'nin dün ve bugün yaşanan kayıplar ve katliamlardan sorumlu olduğunu söyledi. Nazari, Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın akıbetinin açıklanmasını, failleri ve sorumluların yargılanarak cezalandırılmasını istedi.
27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler Yüksekova'ya bağlı Ağaçlı Köyüne baskın düzenledi, köylüleri dipçikleyerek, yaşlı insanları yerlerde sürükleyerek köy meydanına topladı. Meydandakiler sıra dayağından geçirildi.
73 yaşındaki yürüme zorluğu çeken Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Taburuna götürüldü. Tabura giden aileler, Mikdat Özeken'i kanlar içerisinde gördü, Binbaşı Yurdakul, "24 saat gözaltında tutulacaklar" dedi. Ertesi gün tekrar tabura giden ailelere, "kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin" denildi.
Ailelerin yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. 3 köylü için tüm resmi kurumlar "gözaltına alınmamışlardır" yanıtını verdi. Gözaltı işlemini gerçekleştirenler arasında bulunan itirafçı Kahraman Bilgiç, anılarını yazdığı kitapta ve savcıya verdiği ifadede, yaşananları anlattı.
Yüksekova Komanda Taburunda görevli bir asker de terhis olduktan sonra, Abdülkerim Yurtseven'in dövülerek, Mikdat Özeken ve Münir Sarıtaş'ın ise Yurdakul'un talimatıyla itirafçı Kahraman Bilgiç ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünü açıkladı.
Tanıklara ve itiraflara rağmen sorumlular hakkında açılan dava delil yetersizliği gerekçesiyle, kesin beraat hükmü ile sonuçlandı. Ailelerin yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay'ca reddedildi ve beraat kararı onaylandı. AİHM'e taşınan dava 2003 yılında sonuçlandı, AKP hükümeti AİHM'e yaptığı savunmada suçu kabul ederek, 3 kişinin kaybolması nedeniyle üzgün olduğunu belirtti ve kayıplarla ilgili etkin soruşturma yapmayı taahhüt etti.