Türk devlet ve toplum tarihi çılgınlıklar ve delilikler tarihi olarak da değerlendirilebilir. 16.yy’dan sonra girişilen bütün savaşlar, bu delilik ve çılgınlıkların sonucu gerçekleşmiştir.
Viyana kapılarındaki yenilgi, Türk Devlet çılgınlığını paranoya düzeyinde bir hastalığa dönüştürdü. Kaybetmesi kesin olan savaş cepheleri açmak, ülkeyi savaşa sokmak için gerekçeler üretmek, Devletin yegane düşünce sistemi oldu.
Roma’nın bir deli Nero’su vardı. Roma Şehrini yakmak istediği için tarihe ‘’deli’’ olarak geçti. Türkler ise, kuşaklar boyu deli ve çılgınlar tarafından yönetiliyor.
Türklerin ‘’Deli’’ ve Çılgınlarının yaptıkları dikkate alındığında, İnsan, ‘zavallı’ Nero’nun büyük bir ‘haksızlığa’ uğradığını düşünmekten alamıyor kendisini.
Nero ne yapmıştı? Mühendislerini çağırıp önce yeni bir Roma Maketi hazırlatmıştı. Eski Roma’nın ‘’Çarpık’’ ve ‘’Çirkin’’ mimarisini ortadan kaldırıp, kendisinin maket üzerinden hazırladığı yeni Roma’yı inşa edecekti.
Yıkım tekniği bugün kadar gelişmemiş olmaktan olacak ki, Nero, eski yapıları en pratik yoldan yok etmenin, ancak yakarak mümkün olduğunu düşünür.
Türk Devlet çılgınları ve delileri ne yaptı, hala 21. Asırda ne yapıyorlar? Yaptıklarını iç tarih açısından şöyle sıralamak mümkün. Devlet denen Aygıtı elinde tutmak için kardeş kardeşini, baba oğlunu, oğul babasını, katletmekten hiç bir sakınca görmemiştir. Bu cinayetler, (bütünü Aile içi cinayetlerden oluşur) egemenlik sistemini sadece bir kişinin himayesinde garantilemek adına işlenmiştir.
Dış tarihi icraat ise, Barbarlık, Katliam, Soykırım, Talan, Irza tecavüz, ve soygunla geçmiştir. Bu çılgınlık, hala hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor.
Peki bu durum nasıl, hangi gerekçeyle açıklanabilir? Tarihte ve bugün işlenen bütün çılgınlıkların dayanağı ‘destek’ Toplumdur. Her Çılgın çılgınlıkları için toplumun önemli bir kesimini arkasına almak zorundadır. Tarihteki bütün Diktatörlerin çılgınlığının Toplum desteği sayesinde gerçekleştiğini biliriz.
Hitler’e Yahudi Soykırımını, Franco’ya Bask ülkesinin yerle bir etmesini, Musolini’ye demokrat ve komünistleri katletmesini sağlayan, arkalarındaki toplumsal destektir.
Tarihte işlenmiş insanlık suçlarını sadece Diktatörlere yüklemek, onlara her türlü desteği sunan kitleleri bu suçtan ayrı tutmak, tarihi gerçekleri ifade etmez. Sadece tarihi gerçeklerin ifade edilmemesi değil, ortak suç kuralı gereği bütün suçluların deşifre edilmemesinden kaynaklı, bu tür vakaların tekrarına kapı aralanmış olacak. İnsanlık için en tehlikeli durum da bu.
Avrupa ve Amerika tarihinde yaşanan İnsanlık suçlarının günümüzde tekrarlanmıyor olması, geçte olsa, bu suçu işleyen Sistem ve Sistem ile ortak hareket eden halkın, halkların tarih önünde sorgulanmış olması ve cezai müeyyideye tabi tutulmuş olmalarından kaynaklı.
Eğer Yahudi soykırımı ve ikinci Dünya savaşı sadece Hitler’e yüklenilmiş olsaydı, Almanya’nın maddi ve manevi tazminat ödemesi gerekmezdi. Almanya Toplum olarak cezalandırılmıştır. Toplumun faşizme desteği, ülke açısında yüksek maddi ceza, uluslararası alanda yarım Asır İnsanlık ailesinin ortak karar ve kurumlarında söz sahibi olmama şeklinde cezalandırılmıştır.
Türk Devlet tarihi katliam, soykırım ve talan tarihi olduğu halde, Türk Devletinin hiç tarihi bir Platformda mahkum edilmemiş olması bir İnsanlık Trajedisi.
Sistemin bu ‘’dokunulmazlık’’ zırhının, çok kirli ve derin ilişkiler gereği olduğu, ortalama insanın bildiği bir şey. Kirli ilişkilerin varlığı, mükerrer defa İnsanlık suçu işlemiş bir Sistemin uluslararası platformlarda mahkum edilmemiş olması, dışarıdan aldığı desteğin sebebini açıklar. Fakat tek başına bütünü açıklamaya yetmez.
‘’Kirli,’’ ‘’Hain’’ v.b. ilişki pazarlığında başarılı olmak, istediğini elde etmek için, arkanızda toplumsal bir desteğin olması şart. Eğer arkasında böyle bir güç yoksa, Dünya’nın en kurnaz, en başarılı ve en zengin Diktatörünün ne içerde, nede dışarıda başarılı olma şansı yoktur. ‘’Kirli’’ işleri çevirmek için, topluma, hatta önemli bir toplumsal desteğe ihtiyaç vardır.
Sadece toplumun desteğini almakta yetmiyor, işlenen suça toplumun ortak edilmesi gerekiyor. Böyle bir toplumsal yapı ve hafıza oluşturulduktan sonra, on, hatta yüzyıllara varan bir egemenlik kurmak mümkün olacaktır.
Türk tarihi incelendiğinde, bu Fenomenle tarihin her kesitinde karşılaşmak mümkün. Kendi hikayelerinin başlangıcı olan Ötüken Ormanlarından başlayan serüvenleri bu algı üzerine temellendirilmiştir.
‘’Yaşam, Ova Başı, Kaan, Reis v.b. sıfatlarla sıfatlandırılan yöneticinin emir ve direktifleri, itirazsız uygulandığı zaman mümkündür’’ parolası Türklerin bütün tarihine damgasını vurur.
Bu mantığın sonucu ‘’Devlet Baba,’’ ‘’Devletin kestiği Parmak acımaz’’ tarzı kavramlar yoluyla topluma hem Devletin yüceliği ve kutsallığı, hem de Devletin Şiddet ve Hiddetine karşı gelinmezlik hafızası aşılanmıştır.
Türk Toplumu kendi Devletinin işlediği cinayet ve soykırımlara seyirci kalmamış, aynı zamanda bu İnsanlık suçlarının işlenmesinde rol almıştır.
Ermeni ve Kürd soykırımı, Türk halkı için, yeni Ganimet ve zenginliklerin elde edilmesinin ifadesi olarak algılanmıştır.
Bu mantığın bir gereği olarak, Enver’in birinci dünya savaşına sürüklediği ve ölümüne(donarak) sebep olduğu 90 bin askerin ve 100 binden fazla sivilin ölüm sebebi hiç sorgulanmamıştır.
Kore’de yaşamını yitiren 4 bin gencin neden Kore’ye gönderildiği sorusu hiç bir zaman Devlete sorulmamıştır. Zira toplumun akıl beklentisi, Kore’den gelecek Ganimet!
Bu Ruh halinin en bariz örneği Kıbrıs işgalinde görülmüştü. Kıbrıs’da savaşa katılmak için Askeri şubelerin önünde uzun kuyruklar oluşmuştu.
Daha çarpıcı hali ise, Kürd soykırım ve katliamlarında görülüyor. Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin, şimdi de İdil’de Devletin gerçekleştirdiği katliamlara karşı takınılan sessizlikte bu Ruh hali var.
Yüzde eli oranında Türk halkının desteğini alan Partinin yönetici Kadroları, onların Reisi ve Türkiye Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi hırsızlıktan suç üstü yakalanıyorlar. Komşu bir Ülkeyle savaş çıkarmak için, ‘’gerekirse bir iki bomba patlatırız’’ diyen Devletin planları deşifre oluyor.
Bütün Dünya’nın ikazına rağmen başka bir ülkeye savaş açmak için her yolu deneyen bir Devlet teşkilatı... Ama bütün bunlara rağmen yüzde 50’i direkt, yüzde 30’u in direkt dışardan destek veriyor bu Devlet Partisine!
Böyle bir Türk, Türkiye halkı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Devletin Kürd düşmanlığı, Topluma da bulaşmış. Suriye’deki Selefi terörist örgütleri korumak için Kürdlere saldıran Devletin ordusu, bombardıman saldırısında kullandığı Füzelerin üzerine ‘’Sur ve Cizre’de şehit düşen arkadaşlarımızın intikamı için’’ yazıyor.
Türk Devleti bütün Kürdleri potansiyel düşman görüyor. O kendi ruhunu satmış bazı Kürdler gibi, ‘’iyi,’’ veya ‘’kötü’’ Kürd ayırımı yapmıyor. Onun için en iyi Kürd ölü Kürdtür.
Enver paşa Kafkas ve Allahu Ekber dağlarında 200 bin kişinin ölümüne Pan Türkizm hayali için sebep olmuştu. Tarih kendisinden nefretle söz ediyor.
Erdoğan ise, belki de Enver’i geride bırakacak, 100 binlerce, hatta milyonlarca insanın katledilmesine yol açacak bir savaşa sürüklemek istiyor ülkeyi. Onun hevesi ise, hırsızlık, soygun ve katliamlarını gizlemenin yanında, Pan İslamizm Halifesi olmak yatıyor.Elbetteki Tarih Erdoğan ve çetesinide lanetle anacaktır.
Tarihin cilvesi buna denir. Enver’i bu çılgınlığa cesaretlendiren Alman devleti olmuştu. Aynı Alman Devletinin Başbakanı Angela Merkel, Erdoğan’ın katliamlarını, İnsan haklarını ayaklar altına almasını ve Kürdlere karşı bir imha savaşını başlatmış olmasını görmezlikten gelerek, onun Suriye’ye karadan girme ve uçuşa yasak havası sahası oluşturma önerisine destek veriyor.
Birinci paylaşım savaşı sonunda Enver’in Türkiye’si ve Almanya birlikte kaybetmişti. Ama bu sefer sonuç öyle olmayacak. Erdoğan’ın sonu yaklaştıkça Alman Devleti anında bütün desteğini geri çekecektir.
BM Güvenlik Konseyi’nin Türk Devletine karşı almış olduğu karar(15 üye Ülkenin oybirliğiyle alınıyor), Türk Devletinin yalnızlık yolunun çok önemli bir adımı. Herhalde Angela Merkel Erdoğan’a bu yalnız yolculukta refakatçı olmaz!
Çılgınların yönettiği, yığınlarca delinin alkışladığı bir Ülke gerçeği var. Böyle bir Ruh halinin hakim olduğu toplumlardan fazla bir keramet beklememek gerek. Derler ya ‘’Kelin ilacı olsa önce kendi başına sürer!’’
Ali ÇATAKÇIN