AKP iktidarı başarısız darbe girişiminden sonra kendisini demokrasiyi savunan güç gibi gösterip bu maske altında herkesi otoriter hegemonik faşist iktidarının yedeği yapmaktadır. Öyle ki tüm dış dünyayı da kendi faşist rejiminin destekçisi yapmak istiyor. AKP hükümeti, 15 Temmuz öncesi otoriter hegemonik faşist bir iktidarken, 15 Temmuz’dan sonra nasıl demokratik bir hükümet oluyor? İki otoriter hegemonik güç bir hesaplaşma ve kavga içine girdiğinde kazanan otoriter güç otomatikman demokrat mı oluyor? Kuşkusuz darbeleri, özellikle demokratik halk güçleri kabul etmez. Çünkü en yakın dönemdeki 12 Eylül darbesinde sosyalistlerin, halk güçlerinin, demokrasi güçlerinin nasıl baskı ve zulüm gördüğü hala canlı hafızalardır.
12 Eylül rejimi baskıcı düzene hizmet edecek bir İslami kesimi devlete içermek istiyordu. O günden sonra hem Fethullahçılar, hem de bugün AKP içinde olan bazı kişiler devletin içine alınmaya başladılar. Özal hükümeti de bu çevrelerin devlet içine yerleşmesine yardımcı oldu. Ancak 1990’lı yıllarının kirli savaş ortamında bu proje tam pratikleşemedi. Kürt Halk Önderinin esareti ve gerilla güçlerinin Türkiye dışına çıkarılmasından sonra bu projenin geliştirilmesi süreci hızlandı. AKP de 12 Eylül’de başlayan bu sürecin parçası olarak iktidar oldu. Fethullahçılar da AKP iktidarının bir bileşeniydi. İktidarcı siyasal İslam’ın sistem içine entegre edilmesi sürecinde bu iki kanat büyük bir rekabet içinde oldular. Siyasal İslam’ın devlet içine alınması sürecinde kendilerini hakim kılmak istediler. Bir dönem önlerindeki engelleri kaldırmak için bu iki kanat ortak hareket ettiler. Bu süreci Fethullahçılar iyi kullandı, palazlandı. Daha sonra da içte ve dışta AKP’ye yönelik muhalefeti zemin olarak kullanıp AKP’yi saf dışı edip kendisini hegemonik kılmak istedi. Bu politika çerçevesinde ordu içinde AKP’nin iç ve dış politikalarından rahatsız olanları da kullanıp AKP’yi saf dışı etmek istedi, ama başarılı olamadı. AKP, iktidarcı siyasal İslam’ın devlet içine alınıp yeniden dizayn edilmesi rekabetinde kazanan oldu.
Şimdi bu durum AKP’nin demokrat olması ve otoriter faşist karakterini kaybetmesi olarak ele alınabilir mi?
AKP bu darbeyi kullanıp kendi otoritesini hakim kılmak isterken, CHP’nin bu yeni hegemonik otoriter sistemin dizayn edilmesinin yedeği, hatta esas aktörü olması durumu ortaya çıkmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, bir yönüyle tüm demokratları satan ve demokrasi güçlerinin tasfiye edilmesine yol açacak bir sürecin yol açıcısı olmuşlardır. Eğer AKP şu anda rahat bir biçimde hegemonik sistemini kurmaya yönelmişse, bunun esas sorumlusu Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimidir. AKP’nin bu düzeyde otoriter bir hakimiyet sağlamasının önünü açan kesinlikle Kılıçdaroğlu ve CHP içindeki oligarşidir. Bunlar AKP’nin faşist uygulamalarını normalleştirmiştir. CHP bu düzeyde AKP destekçisi olmasaydı AKP şovenist mezhepçi zihniyetini bu düzeyde etkili kılamazdı.
Şu anda Kemal Kılıçdaroğlu, akıl hocaları kimse Türkiye’nin tüm demokrasi birikiminin ezilmesiyle sonuçlanacak bir politika izliyor. Neredeyse AKP’nin şovenist mezhepçi hegemonik politikalarının demokrasi güçleri içindeki ajanlığını yapıyor. Darbeye tutum alması tabii ki doğruydu; ancak sonrası tamamen AKP’nin Türkiye’yi şovenist mezhepçi biçimde dizayn etmesine hizmet etmektedir. Bu yetmezmiş gibi AKP’ye karşı oluşacak demokrasi blokunu da engellemeye çalışmaktadır. AKP’nin amaçları doğrultusunda hareket etmektedir. AKP şu anda biraz yumuşak yaklaşarak, dönemsel olarak başkanlığı da dillendirmeyerek CHP’yi de amacına ulaşana kadar kullanmayı hedefliyor. Tabii ki şu andaki durum biraz stabilize olduğunda, yine kendi programını açıkça ortaya koyacaktır. Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın açtıkları davaları geri çekmeleri bu amaçlıdır.
MHP zaten AKP bizim düşüncelerimizi uyguluyor diyerek tam destek veriyor. Buna değinmeye gerek bile yok; ama CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa tasarısının gündeme gelmesinden bu yana AKP politikalarının meşruiyet gücü haline gelmesi Türkiye siyaseti açısından büyük bir tehlikeyi ifade etmektedir.
MHP, AKP’ye ne kadar destek verirse versin, AKP’nin bu şovenist milliyetçi politikaları bugünkü kadar meşruiyet kazanıp normalleşmezdi. Şu anda AKP politikalarının meşruiyetini Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi sağlamaktadır. Bunu da dışa karşı ulusal çıkar adına yapmaktadır. Daha doğrusu AKP, ulusal çıkar dayatması yaparak CHP’yi bu kuyunun içine atmıştır.
Kılıçdaroğlu gelinen aşamada CHP tarihine baskıcı, hegemonik, şovenist mezhepçi iktidara güç veren, hatta böyle bir sistemin oluşmasına en büyük destek veren kişi olarak geçecektir. Kılıçdaroğlu ve ekibi, Türkiye’nin demokratikleşmesinde rol oynama yerine, şovenist mezhepçi bir sistemin kurulmasında rol oynamaktadır. Kuşkusuz doğru tutum takınsaydı Türkiye’nin demokratikleşmesinde rol oynardı, ama CHP yönetimi siyasal İslam’ın devlet içinde hakim olup mezhepçi şovenist bir sistem kurmasında yer almıştır.
AKP, iktidarcı siyasal İslam’dır. Demokratik siyasal İslam karakteri olanlarla alakası yoktur. Hatta İslam’ın hak, adalet, vicdan ve eşitlik değerlerini satan bir siyasi güç konumundadır. AKP demokratik İslam dahil tüm demokrasi güçlerini etkisizleştirmeyi hedefleyen bir iktidar gücüdür.
Bu durum karşısında tüm demokrasi güçlerine düşen görev, mezhepçi hegemonik iktidarın destekçisi duruma düşen CHP yönetimine tavır alarak bir demokrasi cephesini oluşturmaktır. CHP’nin meclis ve taban çoğunluğu Kılıçdaroğlu ve ekibinin AKP’nin yedeğine düşen bu politikadan rahatsızdır. Dolayısıyla CHP’nin AKP politikasına karşı çıkan tüm kesimleri de bu blok içine çekilmelidirler. CHP yönetiminin bu politikası engellenmezse bunun sonucu tüm demokrasi güçlerinin ezilerek Türkiye’nin MHP ile AKP’nin zihniyetiyle oluşmuş bir siyasal sistem cenderesine girmesi kaçınılmaz olacaktır.
Hüseyin Ali
Kaynak: Özgür Gündem