Güntaş’ın işlettiği taş ocağının bir yanında Mezela Dewres, diğer tarafında ise Vile Jêlê ziyaretleri yer alıyor. İki ziyaretin arasındaki tüm arazi çöle dönüştürüldü. Şimdi de Milli Köyü’nün bir başka vadisi olan ‘Veroz’ taş ocağı ile yok edilmek isteniyor
Deniz BİLGİN
Dersim merkez ile Milli (Mulu) Köyü arasında göğe yükselen güçlü kayalarıyla bir vadi vardı. “Kemere Kunk” derlerdi oraya. Vadide koca gövdeli meşe ağaçları, mağaralar, soğuk su vardı. Merkez ile köy arasındaki yolu yürüyerek katteden her insan o vadide dinlenir, soğuk suyundan içer, kayaları öptükten sonra yoluna devam ederdi. Henüz komşu açken tok yatılmayan, bir evde toplanıp yaşlı dede ve nenelerin masallar anlattığı, buğdayın birlikte harmanlanıp ekmeğe dönüştürüldüğü zamanlardı. Ayaklar henüz toprağa yabancılaşmamıştı. Tarla süren, tohum eken, unu su değirmenlerinden elde eden, göğe bakarak yönünü bulan insanların zamanıydı. Hayvanlarla, ağaçla, taşla konuşan, onları dost bilen insanların zamanıydı. Sonra her şey değişti. Ayaklar betonlarla tanıştı, kutu evlerle tanıştı, eller daha çok para ile tanıştı. İnsan, böylece uzaklaştı ormanlardan, tarlalardan, dağlardan... Yeşil ormanlar unutuldu, tohum ekmekten vazgeçildi. İnsan, onları para kazanmanın araçları olarak görmeye başladı. Vadilerin taşlarını parçalayıp betona dönüştürmeyi, yüksek binalar kurmayı öğrendi. Kutu evlerde birbirine yabancılaşmayı öğrendi. Daha çok daha çok para kazanma hırsı bürüdü gözlerini. İşte bundan payını o güzel vadi “Kemere Kunk” da aldı.
Yerin karnını deştiler
Bundan neredeyse on yıl önce “göç ettiği memleketine duyduğu özlem ve bir şeyler katmak için Dersim’e döndüğünü” söyleyen Müteahhit Erdal Güntaş, burada bir taş ocağı açtı. Köylülerden bazıları arazilerini sattı, diğerleri suskun kaldı. Taş ocağı için ağaçlar söküldü köklerinden, kocaman kayalar parçalandı, yerin karnı deşildi. Orada artık ne yeşil meşe ağaçları, ne buz gibi su, ne de göğe yükselen kayalar var. Vadideki yeraltı suları kirletildi. Orada hiçbir şeyin yeşermediği sarı bir toprak örtüsü ve bir uçurum var artık, bir çöl! Özlem, güzel bir vadiyi yok eden taş ocağı ile son buldu! Eğer özleyeni bunu yapıyorsa özlemeyeni ne yapar diye düşündürüyor insanı.
Tüm arazi çöle dönüştürüldü
Milli, Kızılbaş inancının bir parçası olan 6 ziyaretin yer aldığı bir köy. Güntaş’ın işlettiği taş ocağının bir yanında Mezela Dewres (Derviş’in Mezarı), diğer tarafında ise Vile Jêlê ziyaretleri yer alıyor. İki ziyaretin arasındaki tüm arazi çöle dönüştürüldü. Şimdi de Milli Köyü’nün bir başka vadisi olan “Veroz” yok edilmek isteniyor. Veroz vadisi de, nadide bitki ve çiçeklerin yetiştiği, meşe ormanlarının yer aldığı, kayalarına tatlı dağ incirlerinin yayıldığı, hayvanların yaşadığı güzel bir doğa parçası. Bu kez de bu güzel vadi, taş ocağı açılarak yok edilmek isteniyor. Bunu yapmak isteyenler de yine Murat Kılıç ve Metin Kaplan adında yerel müteahhitler. Bu taş ocaklarından çevreye verilen atık maddeler; çevredeki bitki örtüsüne, toprak yapısına, havaya, suya, tarım alanlarına ve canlı yaşamına zarar veriyor. Ağaçlar nefes alamaz hale geliyor, bu da insanın alacağı oksijenin azalması demek. Bitkiler çiçeklenme döneminde solunum yapamıyor, döllenemiyor. İşte mütayitler, bulduğu her toprak parçasına katlarca bina diken, yeşil alanları taş, kum vb. için çöle çeviriyor. İşletmelerine de kutsal yerlerimizin adını veriyorlar hiç utanmadan.
Bir talan hikayesidir anlatılan...
Ülkemizi talan eden sadece sömürgeci devlet ve kurumları değil! Sömürgeciler, işgal ettikleri toprakların zenginliğini kullanmak, çöle çevirmek, toprakları yaşanmaz hale getirmek için oradalar. ‘Medeniyet’ adı altında yolları, köprüleri, karakolları, fabrikaları, okulları ve buna benzer her şeyi işgali tamamlamak, sömürüyü derinleştirmek için yaptılar. Ancak bir de onların yerel destekçileri var, işgali kolaylaştıran. Dersimliler kadar topraklarına olan sevgilerinden bahseden insan yok. Bu sözlere baktığımızda, o doğanın bir parçasına dahi zarar gelse kıyametlerin kopacağını sanırsın. Oysa gerçek tam tersidir. Bir talan hikayesidir anlatılan. Çok fazla sevmenin, çok fazla özlemenin (?) sonucunda yaralanan toprakların hikayesidir. Bu hikaye Dersim’in her parçasında yaşanıyor, oradan tüm ülkeye yayılıyor. Gerek devlet destekli gerek yerel işletmecilerin yaptığı doğa katliamı, kendi topraklarımızda yaşamı bize zehir edecek. Biz farkına varmadan kalbimiz, ruhumuz deşiliyor.
Anılarımız yok ediliyor
Talan edilen her toprak parçası, her ağaç ile çocukluğumuz, anılarımız, toplumsal belleğimiz de yok ediliyor. Biz o dağları, taşları öperek büyüdük. Ama o taşlar paramparça ediliyor şimdi. Bize kucak açtılar, açıyorlar. En zor anlarımızda hep doğaya sığındık, inandık, ailemizden bir parça gibi yaklaştık. Doğaya ve insan yaşamına ilişkin en güzel, en anlamlı ve en öngörülü sözleri Kızılderili halkı söylemişti. Dünyanın şimdiki durumuna baktığımızda bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bu sözlerden biri de Kızılderili reislerden Seatle’a ait: “Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanın kokusuyla dolmuş. İşte o gün insan için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme uğraşının başlangıcı başlamış olacak.” Dünyamız buna çok da uzak değil. Her birimizin doğduğu köye, ilçeye, şehre bakması yeterli!
Dağlar ve yaylalar şirketlere satıldı
Son on-onbeş yılda sadece Dersim’de yapılan doğa katliamı ürkütücü boyutlarda. Elbette doğa katliamlarına karşı verilen bir mücadele de var, ancak çok yetersiz. Eğer yeterince mücadele verilmiş olsaydı bunca tahribat da yaşanmazdı. Son on yılda Dersim topraklarında 6 adet baraj ve HES bitirildi. Onlarcası yapım aşamasında. Yerli şirketler tarafından açılan onlarca kum, taş, alçıtaşı ve benzeri ocaklardan dolayı doğaya ciddi zararlar verildi. Ovacık’tan Pülümür’e kadar onlarca alanda krom madeni çıkarma çalışması yapıldı, yapılıyor. Yüksek dağlar ve yaylalar maden şirketlerine satılmış durumda.
Maden arama çalışması yapan Tunçpınar ve Tigris Euroasia adlı şirketlerin maden ocaklarıyla ormanlar yok edilecek, su, toprak ve hava zehirlenecek. Bundan insan da büyük zarar görecek. Gerçekleştirilmek istenen altın, bakır, gümüş, molibden, kurşun, çinko ve krom gibi madencilik faaliyetlerinden doğa ile birlikte hayvan, insan da zarar görecek. Madenlere ulaşmak ve ayrıştırmak için kullanılacak siyanür başta olmak üzere her türlü ayrıştırıcı kimyasallar toprağımızı, suyumuzu, havamızı, bitkilerimizi, canlılarımızı ve bizi zehirleyecek.
(dersimhaber)