Kemalistler, asilzade sınıfı hiç bir zaman olmamış, insanoğlunun yüz yıllar önce yaşayıp geride bıraktığı feodal ve burjuva devrimlerinin yabancısı bir toplumun tortusuydu. İnsanlığın toplumsal evriminden habersiz gelip, Sultanı darbeleyerek dünya sahnesine çıktılar.
“Adam gibi” başka bir deyişle dünyalı görünmek için, ellerindeki malzeme olan katillerden yönetsel elit, hırsız ve talancılardan da kendi burjuvalarını yarattılar.
Yaranmak için, kılık, kıyafet taklidi, dans figürleriyle dünyanın efendisi Batıya benzemeye çalıştılar.
Rejim, üstü süslü, içi, altı küflü, bünyesi hastalıklı haliyle batı medeniyetine yaranmaya çalışırken, içerde bugünkü AKP gibi yalancı, aynaya bakarak kendi yüzüne tükürecek kadar utanmaz değildi.
Kemalist elit, en azından susmasını biliyordu. Ortada duran, pis kokular saçan pisliğini yıkamak için, bin dereden su taşımıyor, yardım alma adına el, etek öpmüyor, Rusya, İsrail, Mısır ve Suriye ile olduğu gibi bozulan ilişkileri düzelmeye aracılık edecek ülke bulma taklaları atmıyorlardı.
Her şeye rağmen, Kürtlere karşı da bu kadar utanmaz değillerdi. Lağım fareleri gibi dipten dibe giderek Kürtleri kestikten sonra, zorla düşünce “kardeşlerim” diye yaltaklanmıyor, Kürdistan şehirlerini bombalarken, insan yakıp, yeni doğmuş bebekleri, hastaları katlederken, öte yandan, dünyayı yalanla beslemeye kalkışmıyorlardı.
Katiller, katilliklerini biliyor, dönüp “sivilleri koruyup esirgemek için, kurşun atmıyoruz” demiyorlardı.
Ne yapacaksınız ki, bunlarda yalan ganiydi. Yer yüzündeki bütün Kürtlerin kanına ekmek doğramak için ortalıkta dolanıyor, sonra işleri düşünce dansöz maharetiyle kırıyor, “ıkçılığa savaş açtık, asimilasyon da insanlık suçudur” diyebiliyorlardı.
Ayak takımı dediğimiz lümpen kabadayılığı böyleydi. O iki de değil, bin yüzlüydü. Hiç bir zaman, karşıdan gelecek kadar onurlu olamadı.
Karşıdan gelme yerine arkadan dolanıyor, rüşvet vererek, dalkavukluk yaparak, el öpüp, ayak yalayarak, eteklere yüz sürerek küçüklüğünü sergiliyor, kuytuluklarda Kürt karşıtı ittifaklar kuruyordu.
Dün, savaş eşiğine geldikleri Rusya ve katil dedikleri İsrail karşısında Kürt karşıtı ittifak yerlerde sürünüyorlardı.
İslami çeteleri öne sürüp, Suriye’de onların vekaletiyle savaştığı Amerika’ya bu amaçla sığınıyor, yardım dileniyorlardı.
Utanmazlık ama, savaştığına avuç açmak yaradılışında vardı, bunların…
Ne derece doğru, Amerika gerçekten Korsanın hazinesi peşine düşmüş kalpazan gibi iki yüzlülük eder mi bilinmez ama, Dışişleri Bakanı, Kürt varlığına karşı Amerika’dan istedikleri desteği aldıklarını müjdelerken, Rojava’da varlık olmamaları için, gizli anlaşma yaptıklarını açıklıyordu.
Kim onlar için Kürtlerle savaş girer ve itibarsıza itibar eder bilmeyiz. Ancak, Kürt karşıtı ittifak için, dansözlükleri yeni değildir. NATO’yu bu amaç için kullandılar. CENTO’da bu nedenle yer almış, Bağdat Paktı’nın kurulmasında öncülük etmişlerdi.
İran ve Irak rejimleriyle kesintisiz olarak iş ve güç birliği yapmışlardı.
Güney Kürdistan’ın Halepçe şehrine serpilen ölüm bulutlarından sonra, Irak rejiminin inkar yalanına ortaklık edip, Birleşmiş Milletler’de destek veren başlıca ülkeydi, TC.
Başa dönersek, Kemalistler her şeye rağmen, bu türedilere oranla, onurlu kadrolardı. Onlar yurttaşları ve akrabalarıyla savaş için uluslararası imha ittifakları kurup, sonra kapılarında iki büklüm yalvarmayla “oyunu bana ver” diye yalvardılar.
Onun tükürdüğü eli ertesi gün yalaması kendine de, kanına ekmek doğrayan katile sen ne dersin Kürt?
Politika